GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:3
Tarih:04.10.2017

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı'nın birinci bölümü üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün 26'ncı Dönem Üçüncü Yasama Yılına giriş yaptık ama bu yasama yılı, İkinci Yasama Yılı döneminde olduğu gibi büyük bir eksiklikle başlamıştır. Biliyorsunuz partimizin 2 eş genel başkanı dâhil toplam bu Meclisten 10 milletvekili cezaevindedir ve hukuksuz, Anayasa'ya aykırı bir şekilde dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla aslında rehin alınmışlardır. Sayın Bakan eğer dinlerse... Eş genel başkanımız, 4 Kasımda tam bir yıl olacak cezaevinde, hâlâ mahkeme tarihi belli değil değerli arkadaşlar. Sayın Selahattin Demirtaş'ın bugün cezaevinde olması, burada milletin iradesinin, 6 milyon civarında oyun buraya yansımaması anlamına geliyor.

Değerli arkadaşlar, bununla da yetinilmedi, 5 milletvekilinin hukuksuz bir şekilde milletvekillikleri düşürüldü. Dün yasama yılının açılışı, sürekli böyle önemli zamanlarda müjde verir gibi, nasıl ki bayram öncesi öğretmenleri açığa aldılarsa nasıl ki sürgün ettilerse yasama yılının birinci gününde de bir kadın başkan vekilinin burayı yönettiği bir dönemde bir kadın vekilin milletvekilliği düşürüldü. Şimdi bunları nereye koyacaksınız?

Değerli arkadaşlar, kim söyleyebilir buradaki 550 milletvekili aynı, eş değerde görülmektedir kanun önünde, hukuk önünde, adalet önünde?

Sayın Bakan, tüm milletvekilleri cezaevine giderken Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin, bizlerin bugün cezaevlerinde eş genel başkanlarımızı ziyaret etmeye bile müsaade etmemektesiniz. Kim halkların buradaki eşitliğinden bahsedebilir, kim milletvekillerinin eşitliğinden bahsedebilir? Biz, asla ve asla sizin güdümlü yargıyla eş genel başkanlarımızı, vekilleri, belediye başkanlarımızı içeriye tıkma girişiminizi kabul etmiyoruz, buna karşı direneceğiz. Bu hukuksuzluk elbet bir gün sizi de bulacaktır. Saddam Hüseyin'in iktidarı kaybettiğinde mahkeme önünde söylediği bir ifadeyi size hatırlatmak isterim. Saddam Hüseyin mahkemedeyken mahkeme başkanı diyor ki: "Sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı?" Diyor ki mahkeme başkanına: "Ben adil yargılanmak istiyorum." Mahkeme başkanı da diyor ki: "Sayın Saddam, sizin çıkardığınız yasalarla yargılayacağız sizi." Evet, biz de AKP'ye hatırlatıyoruz, Adalet Bakanına hatırlatıyoruz ileride bu yasalarla, bu anlayışla sizler de yargı önüne çıkabilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, tasarıyla ilgili fikirlerimi sizinle şimdi paylaşmak isterim. Tasarı, AKP'nin alışkanlık hâline getirdiği torba yasa tekniğiyle hazırlanmıştır. Öncelikle bu konuya dikkat çekmek istiyorum. Yasa tasarı ve tekliflerinizi hız kazanmak adına bu mantıkla yapmanız yanlış bir uygulamadır, hatalıdır. Birbiriyle hiçbir ilgisi olmayan, her biri farklı konularda tek bir torba tasarının içerisine sıkıştırılmış bu kanun yapma modeli ne hukukidir ne de mantıkla hiçbir alakası yoktur. Defaatle gördük ki bu anlayışla yanlış hazırlanan tasarıların uygulamaları oraya çıktığında bu yanlışları düzeltmek için yeniden yasa yapma zorunluluğu çok kısa sürede Parlamentonun gündemine gelmektedir. Yani Parlamento angaryayla karşı karşıyadır. Bunun sebebi, Meclis ihtisas komisyonlarına torba tasarı ve teklifi şeklinde gelen düzenlemelerin detaylıca tartışılmadan ve teknik incelemeler yapılmadan tamamen mevcut iktidarın popülist ve pragmatist anlayışı sonucu kanunlaşmasıyla ilgilidir. Hukukçu arkadaşlarımız bilirler değerli arkadaşlar, Roma hukuku "Birbiriyle ilgisi olmayan yasalar tek bir yasada toplanmaz." der. Fakat bu iktidar sahipleri hukukun en temel mantığını yerle bir etmiş ve torba kanun çıkarmanın neredeyse tek yöntemi olarak uygulanır olmuştur.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; tasarı pek çok hususu içinde barındırmakla beraber en can alıcı noktası, şüphesiz patron karşısında her zaman daha zayıf pozisyonda olan işçi sınıfının haklarının ara buluculuk kurumu eliyle gasbedilmesidir. İşçi-işveren uyuşmazlıklarında ara buluculuk kurumunun zorunlu hâle getirilmesi, AKP'nin emeğin ve işçi sınıfının karşısında olduğunu bir kez daha somut olarak gözler önüne sermektedir.

İktidara geldiği 2002 yılından bu yana işçi düşmanı neoliberal politikaları hız kaybetmeden uygulayan AKP, çalışma yaşamını bir bütün olarak sermaye sahiplerinin talep ettiği gibi düzenlemektedir. Taşeron işçilik yaygınlaştırılmış ve geçici çalışma biçimleri hayatımıza girmiştir. Sosyal güvenliğin kapsamı daraltılırken iş saatleri uzatılmaya çalışılmakta, emeklilik yaşının yükseltilmesi gündeme alınmaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi çalışanlar zorunlu bireysel emekliliğe geçirilmişlerdir. İktidar partisi de gayet iyi biliyor ki emek düşmanı bu politikalara çalışan kesimler onay vermemektedir. O nedenle BES gibi ara buluculuk da zorunlu hâle getirilerek çalışanlara âdeta dayatılmaktadır.

Bakın, grev, işçi sınıfının en temel haklarındandır. Emekçiler, çalışma saatleri ağırsa, çok düşük ücretlere çalıştırılıyorlarsa hatta maaşları ödenmiyorsa yani evine ekmek götüremiyorsa tek seçenek olarak grev seçeneğini kullanırlar. Ama AKP Genel Başkanı ne diyor: "OHAL'i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz." diyor. İşte bu anlayış bugün de ara buluculuğu zorunlu hâle getirerek, işçileri patron karşısında dezavantajlı hâle sokmak istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı bizler açısından şaşırtıcı olmamıştır. İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı, AKP iktidarınca on beş yıldır süregelen, işçi haklarına sermaye lehine vurulan son darbedir. Ara buluculuğun zorunlu hâle getirilmesi ise tasarının temel motivasyonu olmuştur.

Öncelikle tasarıyla ilgili ilk söylenmesi gereken Anayasa'ya aykırılığıdır. İşçiyi hakkı olanın daha azına razı etme derdinde olan ara buluculuk mekanizmasının zorunlu hâle getirilmesi ile Anayasa'nın "Yargı yetkisi" başlıklı 9'uncu maddesi ihlal edilmektedir. Öte yandan, ara buluculuğu zorunlu hâle getirmek Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırıdır. İşçi-işveren ilişkisi toplumsal bir konudur fakat Hükûmet bu ilişkiyi bireysel hâle getirmek yani işçiyi yalnızlaştırmak adına her adımı atmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 14 milyon civarında işçinin, 1 milyon 750 bine yakın işverenin olduğu ülkemizde hukuk mahkemelerinde görülen iş davalarının yüzde 15'i, yüksek mahkemelerdeki temyiz davalarının yüzde 30'una yakını işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklı davalardan oluşmaktadır. Yargıda yıllardır süren ve bir türlü çözülemeyen hantallık sorununu ara buluculuk mekanizmasını zorunlu hâle getirerek çözmeye çalışmak çok daha kapsamlı sorunların oluşmasına neden olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Daha adil, daha az masraflı ve tarafların iradesine en üst şekilde yaklaştığı iddia edilen bu düzenleme hakkaniyetli olmaktan uzak olduğu gibi iş hukukunun temel ruhunu oluşturması gereken işçilerin lehine yorum ilkesinin de ihlali anlamına gelmektedir. Oysa yapılması gereken çok basittir, AKP artık yargıyı, adalet sistemini rahat bırakmalıdır. Öte yandan, tasarının can alıcı konusu olan ara buluculuğun çalışma yaşamındaki uyuşmazlıklarda zorunlu hâle getirilmesi; hak arama özgürlüğünün açık bir şekilde ihlalidir.

Şundan eminiz ki, ara bulucu işçi ile işveren arasında bir uzlaşı kurumu ve sosyal barışı sağlayan bir kurum değil işveren lehine işçinin ikna edilmesine hizmet eden bir kurum olacaktır. Bu düzenlemeyi işverenler sevinçle karşılamışlardır çünkü onlar da işçilerin haklarını gasbederken ara bulucuların kendi saflarında yer alacağını gayet iyi biliyorlar.

Sayın Başkan, bu Hükûmet işçileri, işçi sınıfının kazanımlarını bir yük, bir kambur olarak görmektedir. Her gün iş cinayetleriyle karşılaşmaktayız. Çocuk işçiliğinin yaygınlaşması, kaçak işçi çalıştırılması bu Hükûmetin maalesef derdi değildir. Dolayısıyla bu düzenlemenin de işçiler lehine olmadığı aşikârdır. Kaldı ki böylesi bir konunun ara buluculara bırakılamayacak kadar önemli olduğunu dünyadaki örneklerinden de görmekteyiz. Ara buluculuk kurumunu çalışma yaşamında uygulayan ülkelerin birçoğu bu uygulamadan zaman içinde ya vazgeçtiğini ya da kurumda düzenlemeler yaptığını, örneğin ara buluculuğun zorunlu olmaktan çıkarıldığını biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, sorun, yargının iş yükü sorunu değildir. Hepimiz bilmekteyiz ki yargı alanı siyaset kurumunun vesayetine maruz kalan bir alana dönüştürülmüş durumdadır. Bu anlamda, yargıdaki hantallığı bahane ederek işçileri ara buluculuk kurumuna kurban etmek doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, daha büyük sorunların yaşanmasına vesile olacaktır. Tam bu yüzden, çok değil, bu tasarı yasalaştıktan birkaç yıl sonra yaşanacak sorunlardan kaynaklı olarak yeni düzenlemelerin yapılması gerekecektir.

Burada bu düzenlemeyle yapılmak istenen, işçi sınıfının kazanımlarını boğmaktır. Anayasa'ya aykırılığı açıkça görülen bu tasarının yasalaşmaması çalışma disiplininin korunması açısından en doğru yaklaşım olacaktır.

Değerli milletvekilleri, şu anda özellikle 8 ilde yürüyen saya işçilerinin direnişi vardır. Saya işçileri günlük on dört saate varan çalışma saatleriyle karşı karşıyadırlar ve saya işçileri maalesef beş yıldır hiçbir zam almıyorlar, emeklerinin karşılığı olan ücreti almamaya devam ediyorlar. Saya işçileri, aynı zamanda, yapıştırıcı olarak uçucu madde kullandıkları için sağlık açısından aslında birçok meslek grubunda olduğu gibi SGK'da daha erken emekliliği hak eden bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Yine, bildiğiniz üzere, saya işçilerinin, bu ustalık gerektiren mesleği, son dönemde daha ucuz çalıştırmak adına Suriyelilere devredilmeye başlanmış, bizim kendi işçimiz işsiz kalmaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, yine ülkemizde, birkaç gündür İstanbul'da ILO'nun bir toplantısı var ve ILO'nun toplantısına sadece 4 ülke katılıyor. Tüm sendikalar, çalışma yaşamını yürüten tüm örgütler, Avrupa da dâhil olmak üzere tüm dünya ülkeleri protesto ettiler. Sayın Bakan, niye protesto ediliyoruz? Çünkü maalesef bugün ülkemizde çalışanların yaşamları, ekmekleri iki dudak arasına indirgenmiş durumdadır. OHAL'le beraber toplamda 130 bin kamu çalışanı işsiz kalmıştır. Yine bu ülkenin değeri olan 5 binin üzerinde, 5.500 civarında aydını, öğretim üyesi kapı önüne konulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu aydınların yaptığı şey bu ülkede barışı talep etmekti. Daha dün bu ülkede "Çocuklar ölmesin." diyen Ayşe öğretmen bir yıl üç ay cezaya çarptırılmıştır. Şimdi, bunların hepsini beraber düşündüğümüzde, AKP'nin çalışanlar lehine gerçekten bir düzenleme yapması beklenebilir mi? AKP ranta rant katar, zenginini zengin eder ama emekçiye sıra gelince onu ekmeğe mahkûm hâle getirmeye çalışıyor. Bu yasa da bunun tipik bir örneğidir. Bu yasanın bu Mecliste geçmemesi mutlak surette gereklidir. Bunun ilgili komisyona devredilmesi gerekiyor ve tüm tarafların katıldığı bir platformda bunun tartışılması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, AKP tüm yasaları çıkarırken "Şu kadar kesimle görüştük." diyor. Örneğin, müfredatı da aynı şekilde değiştirdiklerini ifade ediyorlar, yirmi güne sıkıştırıp "İşte biz şu kadar..." Ama, kiminle görüşülmüş, kiminle tartışılmış kamuoyu hiç bilmemekte. Kamuoyunun gözünden tamamen kaçırılarak yasa yapılmaktadır. Biz bu yasanın karşısında olacağız.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Toğrul.