| Konu: | İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 04.10.2017 |
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Doğrusu, bu tasarı kamuoyunda, iş çevrelerinde, sendikalarda, birçok alanda yeterince tartışılamadan önümüze gelmiş bulunuyor ve işçi aleyhine düzenlemelerle dikkat çeken bir tasarı olduğunu öncelikle not etmek istiyorum. Yani bu tasarı şu anda mevcut yürürlükteki Anayasa'mızla, uluslararası sözleşmelerle, ILO sözleşmeleriyle tümüyle çelişen bir tasarı olarak düzenlenmiş ve bunun buradan geri çekilmesi noktasında sendikalar arasında neredeyse tam anlamıyla bir irade birliği söz konusudur.
Peki, ne getiriyor bu tasarı? O konuda genel hatlarıyla geneli üzerinde birkaç önemli hususu özellikle ifade etmek ihtiyacı duyuyoruz. Öncelikle, bu tasarı, zaman aşımı ve zorunlu ara buluculuk sistemiyle işçi aleyhine düzenlemeler içeriyor, iş davalarında işçilerin hak aramalarının, hak arama hürriyetinin kısıtlanması anlamına geliyor ve bu, aynı zamanda hak gasbı sonucunu da doğuracak bir düzenleme. Şimdi, burada, tasarı... Normalde iş hukukunun temel prensibi işçi haklarının korunmasıdır. Her zaman işçi lehine uygulamalar ve taslaklar, tasarılar ILO sözleşmelerine, Anayasa'ya ve ulusal üstü sözleşmelere göre aslında bir yönüyle de emredici hükümler olarak tartışılmıştır ve genel hava da ruh da iş yasalarında budur. Ama bu tasarı işçinin haklarının kısıtlanmasını engellemiyor, tam tersine hakları çiğnenen işçilerin kendisine yaptırım uygulayan bir tasarı olarak önümüzde duruyor.
Şimdi, burada tasarının genel gerekçesinde şöyle bir husus var, diyorlar ki: 2016 yılı sonu itibarıyla ilk derece mahkemelerindeki 3 milyon 525 bin civarında hukuk uyuşmazlığının yaklaşık yüzde 15, yine Yargıtayda da yüzde 30 iş yükünün bu kanundan, iş hukukundan kaynaklandığı vurgulanıyor ve bu da zorunlu ara buluculuğa bir gerekçe olarak ifade ediliyor. Ancak burada hızlı geri dönüş almak ve sonuç almak gibi bir gerekçe ifade ediliyor. Ancak şunu söylememiz lazım ki iş mahkemelerinde -hepimiz çok iyi biliyoruz, avukatlar daha da iyi bilir- davalar genellikle işçi lehine sonuçlanır. Bu nedenle işçi lehine sonuçlandığı için iş yükünün burada farklı tanımlanması gerekiyor. Burada iş yükünün fazla olmasında mağdur olanlar işçiler değil, diğer yönüyle, tam tersi işverenler yani patronlardır, uzatanlar patronlardır; bunu görmek lazım.
Şimdi tasarıda ne geliyor? Bir kere zorunlu ara buluculuk şartı getiriliyor. Bunun anlamı ne? İşçi mahkemeye dava açamıyor, açıkça bu emredici bir hüküm olarak düzenleniyor. Tasarıda "Önce ara bulucuya gitmek zorundasın." diye bir düzenleme getiriliyor ve bu bir dava şartı olarak düzenlenmiş hâlde.
Şimdi burada sadece iş kazası istisnası var veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davalarıyla ilgili, bunlarla ilgili rücu davalarında uygulanmayacak ama diğerlerinin hepsinde zorunlu ara buluculuk mekanizmasına başvurmak bir dava şartı olarak getiriliyor. Burada aslında temel amaç nedir? İşçiye ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir, daha azına razı etmektir yani dava açarsa daha yüksek bir oranda kazanabilecekken ara buluculuğa başvurmak, hâliyle burada işçiyi daha az bir meblağa ya da hakka zorunlu olarak razı etmek arka planına dayanıyor. Zaten bir de iş dünyasında, iş hukukunda şöyle bir teamül, şöyle bir reel durum da var: Eğer patronlar işçiye haklarını verirse zaten iş davaları olmaz ki. Kıdem tazminatı davası niye açsın ya da iş kazasından sonra işçi niye patronu aleyhine dava açsın? Diğer birçok iş hukuku davalarında da patron işçinin haklarını, işverenler işçilerin haklarını çiğnediği için, gasbettiği için işçiler mahkemelere başvurmak zorunda kalıyor. Bu nedenle uyuşmazlığın kaynağı işçiler değil; işverenlerdir, patronlardır. Bunu çok önemle İş Kanunu'nu değerlendirirken düşünmemiz lazım. Eğer patronlar bu gasbı yapmasaydı, uyuşmazlıklara sebebiyet vermeseydi zaten ara buluculuğa da, iş davalarına da ihtiyaç olmayacaktı.
Bununla birlikte ayrıca işçiye ek bir yük de getiriliyor. Ara bulucu ücretinin yarısı bir de işçiye ödettiriliyor yani burada işçi hem dava açamıyor -hem bir dava şartı- hem de ara buluculuğa gittiği için ayrıca o ücretin yarısını da ödemek zorunda kalacak. Başka bir boyutu, ara buluculuğa gittiği süre zarfında, o zaman dilimi içinde o işçinin hakkına kavuşmasının süresini uzatacağı için yeni bir mağduriyet alanı da oluşturuluyor. Bu da çok önemli bir şey.
Şimdi burada diğer dikkat etmemiz gereken nokta da şu: Zaman aşımına bir tırpan vuruluyor, zaman aşımı süreleri işçi aleyhine kısaltılıyor. Borçlar hukukuna göre aslında var olan yani dava konusu olan alacaklar için zaman aşımı on yıl iken bu kanun tasarısıyla beş yıllık zaman aşımı süresi öngörülmüş durumda. Şimdi, burada, iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat için öngörülen beş yıllık zaman aşımı tümüyle işçi aleyhinedir ve borçlar hukukunun genel ilkelerine aykırı bir düzenlemedir.
Başka bir sınırlama ne? İşçinin temyiz hakkına da sınırlama getiriliyor; burada sayılmış -onların hepsini sayarsam süremden gideceği için- zaten tasarıyı hazırlayan Hükûmet yetkilileri, Komisyon bunu yakinen biliyor.
Yine, işe iadede işçi aleyhine bir düzenleme dikkat çekiyor ve burada, tasarıya göre mahkeme, işe iade davasında iş güvencesi tazminatıyla boşta geçen süre ücreti ve diğer hakları dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirleyecektir. Bu da işe iadede işçi aleyhine bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Bunun da Komisyon ve Hükûmet tarafından önemle tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.
Şimdi, Hükûmetin gerekçesi açıkçası -yüksek sesle tabii ki söylemiyorlar- "İşverenler ve patronlar dava tehdidi altında kalmasın." Ama biz yasama organı olarak, halkın iradesini temsil eden bir Millet Meclisi olarak burada sadece işverenleri değil, işçiler lehine düzenlemeleri esas almak zorundayız. Taraf olduğumuz ILO sözleşmeleri de aslında bunu düzenlemektedir.
Şimdi söyleyecek çok şey var, temel başlıklarla şunları bir daha söyleyeyim: İşçi alacağı ve diğer davalarda zorunlu ara buluculuk kesinlikle geri çekilmelidir. Bu konuda baroların, işçi sendikalarının, TÜRK-İŞ'e bağlı sendikaların da itirazları zaten hepimizin ve kamuoyunun bilgisi dâhilinde; kendileri de şartsız bir şekilde, koşulsuz bir şekilde bu tasarının geri çekilmesi gerektiğini yaptıkları açıklamalarla zaten ifade ediyorlar. Önümde İzmir Barosunun, TÜRK-İŞ'e bağlı TEZ-KOOP-İŞ Sendikasının, açıkça farklı baroların açıklamaları da duruyor.
Bu tasarıyla ayrıca sendikalar başka bir boyutuyla işlevsiz hâle getiriliyor. Bu da yine sendikal yaşam açısından, işçinin hak ve özgürlükleri açısından ciddi bir sıkıntı olarak karşımızda duruyor.
Yani özetle, değerli milletvekilleri, önümüzdeki İş Kanunu Tasarısı şu anda Mecliste kabul edilebilecek ayrıntıları, işçiyi koruyan mekanizmaları öngörmek yerine işçilerin iradesini sakatlayan, gasbeden, dava açma hakkını ortadan kaldıran ve ara buluculuğa başvurma müessesesini işçiler aleyhine, kesinlikle, bir düzenleme olarak buraya getirilmiş durumda. Biz de sendikaların, işçilerin yanında olan bir parti olarak, Halkların Demokratik Partisi olarak bu tasarının kesinlikle bu hâliyle geçmemesi gerektiğini, buna muhalefet edeceğimizi ve bir an önce bunun aslında geri çekilip tekrar Komisyonda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim ben de Sayın Danış Beştaş.