GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:119
Tarih:26.07.2017

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette biz CHP Grubu olarak Türkiye'de kuşku yaratan veya üstü örtülmeye çalışılan veya netleşmeyen bütün konuların araştırılması taraftarıyız. Bu nedenle HDP'nin grup önerisine destek veriyoruz.

Bu konuşmayı bugün vereceğimiz grup önerisi üzerine yapacaktım ancak kısmet HDP'nin grup önerisiymiş. Evet, Meclis Başkanlığına bugün OHAL kararları ve uygulamalarının neden olduğu sorunların, bu uygulamaların psikolojik, sosyolojik ve ekonomik etkilerinin araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenebilmesi için bir araştırma önergesi sunmuş idik ancak program gereği önergemize zaman kalmadı.

Biz bu önergeyi niye verdik? Çünkü tüm değerleri kirlettiniz, örselediniz; devleti ekonomiden dış politikaya, güvenlikten eğitime, içinden çıkılması zor bir kaosa sürüklediniz; muhalif olan herkesi, her şeyi kirletme ve kriminalize etme çabası içindesiniz. Diyorsunuz ki: "Bu FETÖ kırk yıldır vardır." Peki, öyle kabul edelim. "Flört edenleri, göz kırpanları, el tutuşanları vardı." diyorsunuz ama sizden başka kimse evlenmedi, kimse sizin gibi aynı yastığa baş koymadı. Siz, on beş yıldır imam nikâhıyla aynı menzile yürüdünüz, şimdi bu aşkın meyvelerini ve sonuçlarını reddediyorsunuz. Tüm kötülüklerin anası FETÖ, anladık, hep aynı şeyi söylüyorsunuz. Bütün kötülüklerin anası FETÖ, peki, bunun babası kim? Bu kötülüklerin babası kim? Bu belaların babası AKP'dir. Şimdi tüm bunların babası değilmiş gibi herkesi evlatlıktan reddetme çabası içindesiniz. Ülke ekonomik, sosyolojik bir felakete sürüklenirken acıları, kifayetsizlikleri, görgüsüzlükleri, yolsuzlukları, hukuksuzlukları, zırvalıkları hamasetle örtbas etme ve unutturma gayreti içindesiniz. Devamlı "Ver mehteri, ver mehteri." söylemiyle bayrak, millet, din, iman edebiyatı yapıyorsunuz ama işsizlik, yolsuzluk ve geleceğe güveni olmayan, yirmi yıl sonra nasıl bir ülkede yaşayacağına dair endişeleriyle, sosyal travmalarıyla küskün, kırgın ve umutsuz milyonlar yarattınız.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016 tarihinde olağanüstü hâl ilan ettiğinizde, vatandaşa endişelenmemesi gerektiğini söylediniz. İlk sözünüz neydi? "OHAL'i vatandaşı hissetmeyecek." OHAL'in demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı kesinlikle uygulanamayacağını söylediniz, OHAL'in sadece üç ay süreceğini söylediniz. Bir yıl geçti, siz ülkeyi hâlâ OHAL'le yönetiyorsunuz. Ne yazık ki siz ve size destek çıkanlar, OHAL'in toplum üzerinde yarattığı sorunları görmek, duymak ve bilmek istemiyorlar, hatta anlamaya bile çalışmıyorlar. Öyle ki şimdinin Savunma Bakanı Nurettin Canikli Başbakan Yardımcısıyken "OHAL'i kimse hissetmedi. Kamuya, temel hak ve hürriyetlere yönelik geciktirme, engelleme anlamında Anayasa'ya aykırılık teşkil edecek hiçbir adım atmadık." dedi.

Geçen hafta içinde OHAL'in bir yıllık bilançosuna dair çeşitli kurum ve kuruluşlar raporlar yayınladılar. Bunlara göre, öğretmeni, akademisyeni, hekimi ve diğer kurumlarda çalışan 100 bini aşkın kamu görevlisi somut bir delile dayanmadan, savunma hakkı bile tanınmadan, adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarıldı. İhraç edilenler arasında emekli ikramiyelerinden mahrum bırakılanlar oldu. Suçlu ilan edildikleri, damgalandıkları için pek çoğu özel sektörde dahi iş bulamadı. Özel öğretim kurumlarında çalışma izinleri iptal edilenler de eklendiğinde 135 binin üzerinde insan tecrit, dışlanma ve açlığa terk edildi. En önemlisi, birçoğu, haklarında yargı hükmü olmaksızın aileleri ve yakınlarıyla birlikte yaftalandılar. Bu insanlar suçlu ise bırakın, yargı karşısına çıksınlar. Kendinizi mahkeme yerine koymayın. Onları işsiz ve aşsız bırakarak ailelerini, çocuklarını, bebeklerini de cezalandırdığını ve aç bıraktığını görmüyor musunuz?

Yürütülen soruşturmalar kapsamında hakkında işlem yapılan kişiler ya da yakınlarından intihar edenler oldu. Onlarca insan, somut delil sunulmadan, savunması dahi alınmadan, soruşturulmadan, yargılanmadan suçlu ilan edilmelerine katlanamadı. Yaşamlarına son veren bu insanlar geride başı eğik, acılı aileler bıraktılar. İki eğitimci ise günlerdir açlık grevinde. Ama ne demişti Nurettin Canikli: "OHAL'i kimse hissetmedi."

OHAL'le geçen bir yılda, eğitim dışında sağlık alanında da önemli sorunlar yaşandı. 3 binin üzerinde hekim ihraç edildi, hastaların aldıkları sağlık hizmetleri yarıda kaldı. Bu hekimlerin bir kısmı özel sektörde ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakıldı, birçoğu ise hekimliği bıraktı. Otuz yılda yetişen uzman hekimlerin böylesi, özensiz kanun hükmünde kararnamelerle heba edilmesi, aslında bu ülke ve bu toplum için bir kayıptır.

Tıpta uzmanlık eğitimi öğrencisi asistan hekimler de bu kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilerek, Anayasa'yla güvence altına alınmış uzmanlık eğitimi hakları engellendi. Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına ataması yapılan hekimler, ataması yapılan diğer memurlar da haklarında yapılan güvenlik soruşturmalarının tamamlanamaması gerekçesiyle aylardır göreve başlayamadı. Bu hekimler maaşlarından, sosyal güvenlik ve sağlık güvencelerinden mahrum kaldı. Hekimlerin göreve başlayamaması vatandaşa sağlık hizmetinin sunumlarını da aksattı. Ama iktidar diyor ki: "OHAL'i kimse hissetmedi."

Bir yılda 50 binden fazla kişi tutuklanmış, 170 bin kişi hakkında adli işlem başlatılmış, gözaltına alınan binlerce kişinin avukat görüşmelerine sınır getirilmiş, "Sistematik işkenceler aldı başını gidiyor." iddiaları her gün konuşuluyor. Tehdit suçu uzlaştırma kapsamına alınmış, grev hakkı ihlal edilmiş, geniş tanımlı işsiz sayısı 7 milyona ulaşmış iken insanlar değil karınlarını, yasaklanan festivaller, tiyatrolar, kutlamalar nedeniyle ruhlarını da doyuramaz hâle gelmiş. Gençler ve ülkenin parlak beyinleri akın akın yurt dışına gidiyor veya gitmeye çalışıyor ve siz hâlâ diyorsunuz ki: "OHAL'i kimse hissetmedi."

Yapmayın, bu ülke bizim, bu insanlar bizim insanlarımız. Bir yıldır devam eden OHAL'le alınan tüm bu kararlar ve uygulamalar bu ülkeye, bu topluma, geleceğe çok pahalıya mal olacak. Farkında değil misiniz, bu OHAL uygulamasıyla alınan kararlarda sizlerin de onayları ve imzaları var. Yani sizler de bu vicdani ve hukuki vebalin altındasınız. Yarattığınız bu sosyal travma ve deprem ile artçı etkileri yıllarca bu ülkenin de sizin de yakanızı bırakmayacak. Gelecekte, bu ülkenin, bu dönemin milletvekilleri ve bürokratı olduğunuzu söyleyemeyecek ve utanacak hâle geleceksiniz. Aynen 12 Eylül ve 28 Şubat dönemi gibi hatırlanacaksınız. Gelin, ülkenin geleceğini ipotek altına alan bu uygulamaları bir parça düzeltecek adımlar atalım. "At izi it izinden ayrılamıyor." diyorsunuz, at izini it izinden ayıralım. Gelin, bu ülkenin geleceği için hep birlikte bir şeyler yapalım.

Hadi, bu dünyada iktidar ve iktidar körlüğü içinde oldunuz, peki "Bin yıl ibadet etsen de kul hakkıyla gelmeyin." dediğiniz vicdanlarınıza nasıl hesap vereceksiniz? Bu Parlamentoda, en azından benim bulunduğum dönemde hiçbir araştırma önergesinin -aynen biraz önce Kobani'de olduğu gibi- hiçbir şeyin araştırılmasına izin vermediniz, hiçbir şeyin incelenmesine izin vermiyorsunuz ve "kul hakkı" deyip akşama kadar edebiyat yapıyorsunuz. Ben size son kez şunu soruyorum: Siz ahiretiniz için diplomatik pasaportlarınızla giriş yapabileceğiniz size özel bir VIP kapısı olduğunu mu zannediyorsunuz? O yüzden sizi vicdanınızla baş başa bırakıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.