Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 119 |
Tarih: | 26.07.2017 |
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce sekiz ayı aşkındır hukuksuz ve haksız bir şekilde cezaevine atılan Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte belediye başkanları ve bir bütünen aslında hukuksuzluğa maruz kalmış tüm arkadaşlarımızı buradan saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün vermiş olduğumuz önerge 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde Türkiye'de yaşanan, "Kobani olayları" olarak nitelendirilen olayların bütün boyutuyla, bütün etrafıyla araştırılmasına yöneliktir. Özellikle son birkaç gün içerisinde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Kobani olaylarında yaşamını yitirenlerin temel sorumlusunu Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş olarak göstermesiyle beraber bu olay bütün yakıcılığıyla tekrardan toplumun gündemine gelmiştir.
Özellikle, Sayın Erdoğan'ın Sayın Demirtaş üzerinden geliştirmeye çalışmış olduğu bu haksız, hukuksuz ve yersiz suçlamayı kesinlikle kabul etmediğimizi belirtmek gerekiyor. Sayın Erdoğan burada 53 kişinin katili olarak belirtmiş olduğu Sayın Demirtaş'ın dahlinin ne olduğuna dair bir siyasetçi olarak, bir Cumhurbaşkanı olarak peşin hüküm vererek yargısız infaz gerçekleştirmiştir. Bizler, bu konuda 2014 yılında Kobani olayları yaşanırken birçok araştırma önergesi ve soru önergesi vermemize rağmen, AKP iktidarının sayısal çoğunluğuyla bu olayların aydınlatılmasına yönelik herhangi bir katkı ve destek görmedik. Dolayısıyla, biz şu anda Sayın Erdoğan'ın ifade etmiş olduğu Sayın Demirtaş'ı suçlayıcı ifadelerin neye karşılık geldiğini, nasıl bir amacı güttüğünü sizlerle paylaşmak istiyoruz ve vermiş olduğumuz bu araştırma önergesinde de bu hakikatin açığa çıkmasını talep ediyoruz.
Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki hakikatleri açığa çıkarmak, hakikatleri ortaya çıkarmak bir yöntem sorunudur. Özellikle hakikatleri, gerçekleri eğip bükerek, parçalayarak topluma farklı bir şekilde yansıtmak bir iktidar tarzıdır ve bir iktidar yöntemidir. Bu siyasal iktidar da dâhil olmak üzere geçmişte iktidarlar hakikatleri hep parçalamış, hakikatleri ortadan kaldırmaya yönelik toplumu manipüle etmişlerdir. Dolayısıyla, bu Kobani olaylarında da hakikatin çok ciddi bir şekilde çarpıtıldığı ve manipüle edildiğini ifade etmek gerekiyor. Eğer siz bir hakikati ortaya çıkarmak istiyorsanız, bir hakikati öğrenmeye çalışmak istiyorsanız hakikate bütünlüklü yaklaşım sergilemeniz gerekiyor, yönteminiz de bütünlüklü olmalıdır. Alman felsefeci Hegel bu konuda çok iyi bir tespit yapmıştır ve oldukça da önemlidir. Hegel der ki: "Hakikat bütündür, bütün hakikattir." Dolayısıyla, siz hakikati ortaya çıkarmak istiyorsanız yönteminizi bütünlüklü bir tarzla, bütünlüklü bir yaklaşımla ortaya koymak durumundasınız. Şu anda, Kobani olayları da dâhil olmak üzere siyasal iktidar tarafından yapılan şey hakikati parçalamak ve çarpıtmaktır. Dolayısıyla, Sayın Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Kobani olayları ortaya çıktığı tarihten itibaren neler yapmış, nasıl bir tutum sergilemiş bunun bilinmesi gerekiyor. Bu konuda da bizim elimizde fazlasıyla veriler, fazlasıyla belgeler vardır.
Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Kobani bir kırılma noktasıydı. Kobani olaylarının çıktığı tarihlerde, özellikle, yürüyen bir süreç, yürüyen bir diyalog durumu yüz yıllık Kürt sorununun çözümüne dair gerçekleşmekteydi ve bu Kobani olaylarının çıktığı tarihten itibaren başta Selahattin Demirtaş olmak üzere partimiz, bu olayların -bin yıllık Kürt-Türk ittifakının- kalıcı bir şekilde, ortak bir şekilde çözümüne katkı sunma temelinde sonlandırılması ve oradaki yapılan IŞİD barbarlığına, vahşetine karşı Türkiye'nin ciddi, kalıcı bir tutum alması gerektiğini söyledi ve özellikle, ısrarla vurgulanan şey, bir yaşam koridorunun açılması, bu IŞİD barbarlığına karşı kendi yurdunda yaşayan insanlara bir destek, bir dayanışma gücünün gösterilmesiydi. Ve bizler de bu konuda gereken gayreti, gereken çabayı sonuna kadar sergiledik. Hiçbir insanımızın burnunun kanamaması, hiçbir insanımızın ölmemesi için, acıların yaşanmaması için başta Eş Genel Başkanımız olmak üzere partimiz bu konuda kamuoyunu duyarlılığa davet etti ve bu süreç içerisinde, özellikle siyasal iktidar ve Sayın Erdoğan, yapmış olduğu açıklamalarla bu hassas süreci çözümden yana, hassas süreci barıştan yana ve Kürtlerle dayanışma, ittifak kurmaktan yana kullanmaktan ziyade daha çok Kürtlerin duygularını tahrik eden, Kürtlerin duygularını kışkırtan bir tutum içerisine girdi. Sayın Davutoğlu da zaman zaman çatışan bir görünüm arz etti. Kobani'nin düşmesine çok yakın, 5 Ekim tarihinin arifesinde, üç gün öncesinde İslahiye'ye giderek "Kobani düştü düşecek." diyerek Kürt halkının duygularını rencide edici ve Kürt halkının öfke ve tepki duymasına neden olabilecek talihsiz bir açıklamada bulundu ve bu talihsiz açıklama özellikle Kürtlerde müthiş derecede bir tepkiye ve bir öfkeye neden oldu. Dolayısıyla, biz hakikatin bütünlüklü olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylerken de bu mevcut tutum ve davranışların da gözden kaçırılmaması gerektiğini söylüyoruz. Ve o tarihte özellikle Kobani İŞİD barbarlığı tarafından ha düştü ha düşecek bir noktaya getirilirken koalisyon güçleri de bu anlamda gereken yerinde desteği sunmamaktaydılar. Dolayısıyla, bir bütün olarak aslında insanların kendi ana yurdundan edilme, katliama maruz kalma gibi bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını gördük ve bu hissiyat, özellikle Kobani'nin mevcut pozisyonuna baktığımız zaman, bölgede yaşayan Kürtlerde ciddi bir sahiplenme, ciddi bir duyarlılığa neden oldu ve Kürtler de bunun üzerinden büyük bir hassasiyet geliştirdiler. Hükûmetten, siyasal iktidardan, uluslararası güçlerden gereken desteği filan görmedikleri için bu tepkilerini ciddi oranda demokratik bir şekilde ortaya koyma ihtiyacını hissettiler.
Dikkat ederseniz, 6-8 Ekim olaylarına gidilirken sadece 6-8 Ekim sürecinde bu Kobani olaylarına ilişkin demokratik kitle eylemleri yapılmadı. Ondan önce de 1 Ekim, 2 Ekim, 3 Ekim, 4 Ekim, 5 Ekimde Türkiye'nin değişik yerlerinde, Avrupa'da birçok eylem ve etkinlikler yapıldı, özellikle yaşam koridorunun açılmasına yönelik eylem ve etkinlikler yapıldı.
Şimdi, 6-8 Ekim olaylarının bir kırılma anına denk gelmesinin temel nedenlerini iyi ortaya koymak lazım, bütünlüklü ele almak lazım. Şimdi, 6-8 Ekim olaylarında insanlarda müthiş bir öfke birikmesi söz konusu oldu, bir tepki durumu söz konusu oldu ve partimizin de o zaman HDP MYK'sında almış olduğu bir karar, insanların katliama maruz kalmaması, Kobani'deki insanların kurtarılmasına yönelik, halkın demokratik tepkilerini ortaya koymaya yönelikti. Bu konuda Sayın Selahattin Demirtaş'ın yapılmış birçok açıklaması söz konusudur. Özellikle, işte bakın, 7 Ekim tarihinde Sayın Selahattin Demirtaş ne açıklama yapmış, gazetelerde neler çıkmış, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Buyurun, Selahattin Demirtaş "Şiddet eylemine yönelmeyin." demiştir. Sayın Selahattin Demirtaş ne demiştir? Sükûnet çağrısı yapmıştır. Sayın Selahattin Demirtaş ne demiştir? "Şiddet olayları durmalı." demiştir. Yani bütün çabası, Kobani olaylarında halkın demokratik tepkisini ortaya koymasına ve şiddetin olmamasına yöneliktir.
Şimdi, bu 15 Temmuz darbe girişiminden de o bölgede bu şiddet olaylarının yaşanmasına neden olan, şu anda FETÖ'cü olarak içeri alınan bürokrat, asker, polis güçlerinin olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla oradaki mevcut demokratik tepkileri provoke eden, o demokratik tepkiler üzerinden kendine, darbeye ve farklı fırsatçılığa zemin yaratan devlet içerisinde odaklanmış birtakım güçler de vardı ve bu devlet içerisinde odaklanmış güçlerin görülmemesi, bu devlet içerisinde odaklanmış provokatif güçlerin görülmemesi, onun dışında AKP Hükûmetinin, Sayın Erdoğan'ın ortaya koymuş olduğu söylemler konusunda kendi sorumluluğunu göz ardı ederek, Sayın Selahattin Demirtaş'ı demokratik tepkilerini ortaya koymasına yönelik yapmış olduğu çağrıdan dolayı 53 insanın katili olarak göstermesi büyük bir haksızlık ve hukuksuzluktur. Sayın Selahattin Demirtaş -ben biraz sonra açıklamasını da okuyacağım- bakın, 7 ve 8 Ekim tarihlerinde televizyon kanalına yapmış olduğu açıklamalarda da gayet net, açık bir şekilde şiddetten yana olmadıklarını, şiddetin karşısında olduklarını, provokatörlerin bu mevcut eylem ve etkinlikleri kışkırttığını ve bunları sömürdüklerini söylüyor. Dolayısıyla bütün bunları görmek lazım. Bütün bunları görmeden, bir siyasal yaklaşımla, bir iktidar olma mantığıyla olayları Sayın Selahattin Demirtaş'ın üzerine atmak büyük bir insafsızlıktır, büyük bir hukuksuzluktur.
Şimdi, ne demiş Sayın Selahattin Demirtaş? 7 Ekim tarihinde, bakın, 7 Ekim olaylarının olduğu, insanların ölmediği tarihte Sayın Selahattin Demirtaş Suruç'ta bir televizyon programında şu açıklamayı yapmış, diyor ki: "Bazı yerlerde, özellikle Kürtlerin bu direnişiyle batıdaki halk buluşmasın diye özel provokasyonlar yapılıyor, Atatürk büstleri yakılıyor, bayraklar yakılıyor. Buradan açıkça bunları kınadığımızı belirtmek istiyorum. Asla sokaktaki direnen halkla alakası yoktur. Dikkat etsinler, bu provokasyonlar özel olarak yapılıyor. Yüzü kapalı kişiler geliyor, o eylemi yapıyor, birileri de çıkıp anında sosyal medyaya servis ediyor."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen bir dakikada.
İBRAHİM AYHAN (Devamla) - "Bizlerin, sokakta direnişte olan halkımızın halkların değerine, bayrağına, ulusal önderine asla saygısızlığı yoktur. Bu çirkinliği, bu terbiyesizliği yapanların da bizimle hiçbir şekilde alakaları söz konusu değildir, herkes bundan emin olsun. Biz burada bunu kınadığımızı belirtmek istiyoruz." Dolayısıyla 6-8 Ekim olaylarında yaşanan bütün şiddet eylemlerine karşı olduğunu çok açık, net bir şekilde 7 Ekim tarihinde, kamuoyuna açık bir televizyonda söylemiştir. Tüm bunlara rağmen Sayın Selahattin Demirtaş'ın suçlu ve bu olayların sorumlusu olarak gösterilmesi asla ve asla kabul edilecek bir şey değildir; çok haksızca, çok mesnetsizce yapılan bir suçlamadır.
Onun için biz araştırma önergesiyle bütün bu Kobani sürecinde yaşananlar nelerdir, kimin dahli nedir, kim neler yapmıştır, sorumlu kimdir, bunun araştırılmasını istiyoruz. Eğer bu noktada samimi davranılırsa bu ölen insanlarımızın da acılarının hafifletilmesi, ailelerinin de teskin edilmesine yönelik büyük bir katkı sunulacaktır. Bu konuda AKP Grubundan destek vermesini istiyoruz. Eğer kim sorumluysa bu noktada gereken cezayı, gereken karşılığı alsın diyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.