GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:117
Tarih:24.07.2017

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, anlayışınız için de; kâğıtlarımı toplamama izin verdiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu Komisyonda çok yoğun...

Herkes sohbet ediyor, belki konuşmamla...

BAŞKAN - Sayın Danış Beştaş, müsaadenizi alarak...

Sayın milletvekilleri, lütfen, uğultuyu keselim, hatip kürsüde.

Buyurun Sayın Danış Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, İç Tüzük Değişiklik Teklifi'ni konuşuyoruz, doğrusu hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Tabii ki herkes dinlemek zorunda değil fakat gönül ister ki bu İç Tüzük Değişiklik Teklifi'nde hep birlikte uzlaşarak, Parlamentoda grubu bulunan herkesin onayını alarak bir değişiklik yapmak. Zaten, iç tüzük değişiklikleri de İç Tüzük'ün kendisi de Meclisin kendi anayasasıdır. Bu anayasamızı yazarken ilgisiz olmamalıyız; bütün maddeler, bütün fıkralar, bütün kelimeler bizi doğrudan ilgilendiriyor.

Şimdi, gerçekten, İç Tüzük Değişiklik Teklifi niye geldi, hangi ihtiyaçtan geldi? Çok değerli konuşmalar yapıldı, Komisyonda da çok geniş bir şekilde bunları tartıştık, sabahlara kadar tartıştık fakat maalesef demokratik bir işleyişe vesile olamadı. Bu İç Tüzük Değişiklik Teklifi, sözü yasaklayan, muhalefeti susturmayı hedefleyen ve Meclisin sözüne pranga vuran bir İç Tüzük Değişiklik Teklifi olarak önümüzde duruyor.

Dikkatimi çeken bir şey var, her şeyden önce onu söyleyeyim. AKP ve MHP ilk günden bu yana, ısrarla ve inatla, Komisyonda da burada da diyorlar ki: "Bu bir uzlaşmanın sonucudur. Biz daha önce, 24'üncü Dönemde oturduk muhalefet partileriyle ve burada uzlaştık. Niye bu uzlaşının arkasında durmuyorsunuz?" Bu -böyle bir soru olarak- izleyenlerin kafasında gerçekten soru işareti yaratabilir, zira bu çok önemli bir iddia. Hatta demin MHP'nin Grup Başkan Vekili Sayın Akçay o kadar ileri gitti ki bize atfen, muhalefete atfen dedi ki: "'Dün dündür, bugün bugündür.' diyorsunuz." Dün bunu söyledik, bugün bunu söylüyoruz. Ben de diyorum ki vallahi bunu biz genelde söylemeyiz, biz ilkelere dayalı konuşuruz. Demokrasiyi savunurken çokça da zikzak yapma şansınız yoktur, çoğulculuğu savunuyorsanız her yerde onu savunursunuz. Ama kim "Dün dündür." diyor, kim "Bugün bugündür." diyor, tarih ortaya koyuyor; Meclis tutanakları, konuşmalar, uzlaşı görüşmeleri ortaya koyuyor.

Doğru, 24'üncü Dönemde bir görüşme var ama neden acaba 23'üncü Dönemi hiç ağızlarına almıyorlar? Bir de 23'üncü Dönem var, bizim Eş Başkanımız Sayın Demirtaş'ın grup başkan vekili olduğu. Tutanaklar da elimizde ve hatta onlardan bir bölüm okuyacağım. Yeni iç tüzükle ilgili, ilkeler ve hedefler konusunda uzlaşılmış ama nedense o uzlaşıya hiç değinilmiyor. Bu hedeflerden biri, Meclisin ve vekilliğin saygınlığı korunmalıdır. İkincisi, görüşmelerde demokratiklik, çoğulculuk ve katılımcılık teşvik edilmeli ve sağlanmalıdır. Başka bir ilke, yasama ve denetim süreçleri planlı ve programlı olmalı ve öngörülebilirlik sağlanmalıdır. İşleyiş şeffaflaştırılmalıdır. Gerginliği önleyecek -özetliyorum- mekanizmalar kurulmalıdır. Zaman kaybına sebep verilmemelidir. Torba kanun ve temel kanun uygulamaları kaldırılmalıdır. İhtisas komisyonları bakanlıklara paralel olarak yeniden düzenlenmelidir. Bu, oldukça uzun bir uzlaşı metni ama gerçekten şu anda da altına Halkların Demokratik Partisi olarak imza atabileceğimiz ilkeleri havi bir uzlaşma metni. Yani karşımızda şu anda bu teklifi getiren AKP ve MHP bunu görmezden geliyor, bu tartışmaları, 24'üncü Dönemi getiriyor ve bu dönem hiçbir uzlaşı arayışı olmadan gelip burada "Bu teklif uzlaşmaya dayanıyor." diyor. Bu, doğru değildir. Bu, her şeyden önce siyasal etiğe aykırı bir durumdur. Bu nedenledir ki 2 partinin getirdiği İç Tüzük Değişiklik Teklifi meşru değildir.

Usul tartışmalarını da yaptık. Bizce usul açısından da birçok sakatlığı içinde barındırıyor. Eğer Anayasa Mahkemesi gerekli denetimi yaparsa gerçekten bu İç Tüzük Değişiklik Teklifi'nin kesinlikle geçmemesi gerekiyor. Bunu öncelikle söylemek istiyorum ve özellikle iktidar partisine şunu hatırlatmak isterim, Komisyonda da ifade etmiştik: Mademki geçmiş uzlaşılara bu kadar sadıksınız, mademki geçmiş sözlere bu kadar bağlısınız, biz size birkaç söz hatırlatalım. Bizzat Anayasa Uzlaşma Komisyonunda AK PARTİ'nin ileri sürdüğü düşünceler hafızamızda bugünkü canlılığıyla duruyor. İlk 4 maddeye ilişkin, vatandaşlık dâhil, ana dilde eğitim ve öğretime dair görüşleri -ileri görüşleri bugüne göre- dâhil, hâlâ hafızalarımızda ve burada tutanaklarda duruyor; çok eski değil, birkaç yıl önce. Dolmabahçe mutabakatı daha dündü. Çözüm süreci daha dündü. "Kürt realitesini tanıyoruz, kürdistan ve lazistan eyaleti neden olmasın." diyenler daha dün bu koltuklarda oturuyordu.

Milliyetçi Hareket Partisine de şunu söylemek isterim: Anayasa Komisyonunda ve Uzlaşma Komisyonunda Sayın Parsak'la birlikte görev de yaptık. O dönem, hatta biz 3 parti, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda AKP'ye karşı -yani ittifak yaparak değil- oyalama, sürünceme girişimlerine karşın tutum aldık, dedik ki kendileri bitirdiler ve bizzat Sayın Erdoğan'a ilişkin gerek Parsak'ın gerek MHP'nin birçok vekilinin ve siyasetçilerinin sözleri kulaklarımızda. Şimdi, bir de gelmişler bize diyorlar ki: "Dün dündür, bugün bugündür." Kimin için denir bu cümle? Biz dün ne diyorduk, bugün de aynısını söylüyoruz; bunu hatırlatmak istiyorum. 4 partinin imzası yok bu İç Tüzük'ün altında, teklifin altında. Bu nedenle meşru değildir ve biz bunu kabul etmiyoruz.

Peki, yeni konsept gerçekten nedir? Bunu tartışalım bence. Şimdi, önümüzde şöyle bir iktidar pratiği var: Son dönemlerde tabii, son birkaç aydır MHP'yle birlikte ikili bir iktidar yürütmesi hâli var Anayasa Değişiklik Teklifi'yle birlikte; istediği kanunu çıkaran bir iktidar var karşımızda, çoğunluğuna dayanarak istediği kanunu. Peki, ne yapıyor? Bizim getirdiğimiz bütün grup önerilerini reddeden... Çok çok istisna, ben bir defa hatırlıyorum ortak önergeyi, Karaman'la ilgili; bir de -pardon- Aladağ'la ilgili ortak komisyon kurduk; onun haricinde getirdiğimiz bütün grup önerileri burada reddediliyor. Soru önergelerimize yanıt verilmiyor, hiçbir surette yanıt verilmiyor, veriliyorsa da sorularımıza yanıt verilmiyor. E, diğer yandan, önergelerimiz iade ediliyor. Buna ilişkin, sağ olsun Meclis Başkanlığı, bir cevap verdi bana ve 1.600 küsur önerge iade edilmiş. Neden? Kaba ve yaralayıcı bulunduğu için. Bunun dışında ne yapıyor peki? Televizyonları kapattılar, radyoları kapattılar; gazeteleri kapattılar; muhalefeti, 15 Temmuz dairesine alarak bütün muhalefeti susturmak için KHK'lerle bir yıldır biz, bu ülke yönetiliyor. Kim konuşuyorsa, kim eleştiriyorsa, kim söz söylüyorsa ertesi gün kendisini hapishanede buluyor.

Şimdi, bu kadar vahim bir pratik karşısında bize deniyor ki: İç Tüzük Değişiklik Teklifi'ne ihtiyacımız var. Peki, gerçekten ihtiyaç var mı? Hayır, yok. Neden yok? Çünkü, zaten istediğini yürütüyor. Meclis nasıl çalışır? Bizim getirdiğimiz kanun teklifleri görüşülüyor mu? Hayır. Bizim önergelerimiz kabul ediliyor mu? Hayır. Bizim soru önergelerimize tatmin edici bir yanıt veriliyor mu? Hayır. Araştırma önergelerimizin gereği yapılıyor mu? Hayır. Toplumsal muhalefet kanallarının tümü -tümü ama- susturulmuş mu? Evet. Neresi kaldı? Meclis. Meclisten ses çıkıyor. Nasıl bir ses? İtiraz çıkıyor. Muhalefet partileri üstüne üstüne gidiyor ve bu uygulamaların hukuksuzluğunu, antidemokratikliğini, faşizan bir yaklaşım olduğunu, bunun bilimsel olarak da, tarihsel olarak da, siyasal olarak da faşizm uygulaması olduğunu söylüyor. Bu sesi de kıstırmak lazım, gerçekten bunu kapatmak lazım; karşıdan bakınca bu görünüyor çünkü halka gerçeklerin ulaşmaması gerekiyor. Halka gerçeklerin ulaşmaması için televizyon yayınları kısıtlandı. Bizim konuşmalarımıza sataşmalar, bir dolu eleştiriler... "Kaba ve yaralayıcı ifadeler" denilerek bizim, burada milleti, halkı temsil etmemiz engelleniyor.

Şimdi, bu durumda, İç Tüzük'ün temelinde aslında tam da genel politik yaklaşım var: "Biz herkesi bir nebze de susturduk." Susturduklarını sanıyorlar ama susan kimse yok. Herhâlde ömür boyu cezaevinde tutamayacaklar. Gün gelecek, devran dönecek, onların hepsi çıkacak ve bu ülkede bunu yapanlar da hesabını verecek. Ama ihtiyaç budur, bizim gözlemimiz ve tespitimiz budur. Sıra Mecliste, sıra Meclisin susturulmasında, muhalefetin susturulmasında. "Konuşursak da biz konuşuruz. Biz sizin için her şeyin en doğrusunu biliyoruz." diyor. Bu değişikliği getiren zihniyet budur. Biz de diyoruz ki: Hayır, siz bizim için her şeyi bilmiyorsunuz.

Yasama organı yürütmenin işgali altında. Şu anda yasama organı işlemiyor, yürütme kendi gündemini yürütüyor ve bize dayatıyor. Komisyonlar sadece iktidarın verdiği kanun teklif ve tasarılarını görüşüyor, bizimkileri görüşmüyor. Demin, Sayın Tanrıkulu zaten 37'ye ilişkin konuştu.

Bir de üstüne üstlük İç Tüzük Değişiklik Teklifi -yarın sunacağız Meclis Başkanlığına- 12 milletvekilinin hapishanede olduğu bir dönemde görüşülüyor, aynen Anayasa Değişiklik Teklifi'nde olduğu gibi. Bu değişiklik onları da ilgilendiriyor. O, içerideki, cezaevlerindeki tutuklu milletvekillerinin de burada söz söyleme hakkı var, demokratik yaklaşım bunu emreder. Yasama faaliyetinden tümüyle alıkonuluyor.

Başka bir boyutu, bu İç Tüzük Değişiklik Teklifi'yle darbecilere sarılıyorsunuz. Darbecilere yaptığınız eleştirileri bir anda unutuverdiniz, Kenan Evren ve 5 generalin getirdiği darbe anayasasını tekrar tekrar üretiyorsunuz, tekrar tekrar sahip çıkıyorsunuz. 15'inci maddeye birazdan değineceğim, bu da işin başka bir boyutu.

Peki, bir cümleyle özetlersek İç Tüzük Değişiklik Teklifi nereye doğru evriltiyor ülkeyi, hepimizi, Türkiye'yi? Kesinlikle diktatörlüğün inşasında burası bir basamaktır, burası bir basamak olarak kullanılıyor çünkü Meclisi de susturduktan sonra daha ileri adımlar gelecek.

Ama kötü bir haberim var bu değişiklik teklifinin arkasında duranlara: Ne yaparsanız yapın halk gerçekleri duyuyor; emin olun, fısıltı gazetesiyle de olsa duyuyor; telefon iletişimiyle olmasa bile her türlü yöntemle muhalefetin sözünü, sesini ve iktidarın bu yaklaşımını kesinlikle görüyor ve değerlendiriyor.

Ayrıca, bize şunu da demeyin, sakın ha. Buna, maddi olarak da zaten ispat araçlarımız ortada. Bu yasal değişiklikler toplum için yapılmıyor, bu kendileri için yapılıyor, kendi ihtiyaçları için, kendi gündemleri için, kendi gelecek kurguları için yapılıyor.

Peki, şimdi ne oluyor? Ceza getiriliyor. Yani geneli üzerinde olduğu için, maddelerde sonra açacağız. Ne cezası? Milletvekiline ceza. Düzenlemelerin hepsi korkunç. Bir bütün olarak zaten muhalefete söz yasaklanıyor, düşünce ve ifade özgürlüğü tümüyle yok ediliyor. Bunu, tutanaklarda, merak eden arkadaşlar... Gerçekten çok değerli tartışmalar yapıldı. O da yok ediliyor.

15'inci ve 14'üncü maddeler var ki darbecilerin bile bunu düşünemediğini buradan bir kez daha haykırmak istiyorum. Gerçekten, nasıl izah edilir, bilmiyorum. "Hakaret ve sövmek" Demin, Sayın Elitaş dedi ki: "Türk milletine hakaret edersen..." Türkiye'de sadece Türk milleti yaşamıyor, Türkiye'de 80 milyon yurttaş yaşıyor; Türkiye'de Aleviler yaşıyor, Türkiye'de Kürtler yaşıyor, Türkiye'de Ermeniler yaşıyor, Türkiye'de Gürcüler yaşıyor, Türkiye'de Pomaklar yaşıyor. Bunların hepsi Türkiye yurttaşlarıdır ve Türkiye halkıdır. Her biri kendisine "Benim dilim, kimliğim ve kültürüm var." diyor. Kürt halkına zorla "Sen Türk'sün." denile denile, yüz yıllık bir inkâr ve asimilasyon politikası sonucunda bugün hangi Kürt'e dilini unutturdunuz, hangisine kimliğini unutturdunuz, hangisine tarihini inkâr ettirebildiniz? Bu, boşa kürek sallamaktır. Buna ceza getiriliyor. Şimdi, gerçekten, Meclis kürsüsü olmasa... Yani halk diliyle şunu derler: "Ya, bunlar bizimle alay mı ediyor? Bu yaştan sonra biz dilimizi mi unutalım, kimliğimizi mi reddedelim?"

Bir de üstüne üstlük, "ortak geçmiş" deniliyor. Neyin ortak geçmişi? Geçmişte ben de varım, Sayın Eseyan da var -yani gördüğüm için- siz de varsınız, Ceylan da var, Şenal Hanım da var, Mithat Hoca da var; her birimiz farklı bir kimlikteniz. Şimdi, gelip burada Kürt halkına hakaret edilirse ya da Ermenilere ya da Alevilere, bu, ortak geçmiş kabul edilmeyecek mi? Biz bunu kabul eder miyiz? Böyle bir şey olamaz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ortak geçmiş hepsini kapsıyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Türkiye halkı kesinlikle 80 milyondur ve bunun böyle bilinmesi lazım.

Bizi bölücülükle suçlayanlara şunu söylemek isterim ki asıl bölücülük bu teklifi getirmektir. Bu teklifi getirmek Türkiye'de halkı bölmektir, ayrımcı bir yaklaşımdır. Siz "Türk milleti" diyerek diğer bütün farklılıkları reddederseniz, asıl siz, zaten var olan zihinde bölünmeyi fiziksel bir şeye dönüştürürsünüz. Biz birliği savunuyoruz, biz çoğulculuğu savunuyoruz, biz farklılıkların bir arada, bu ülkede, ortak vatanda, kendi vatanımızda yaşamasını savunuyoruz; siz ise bölücülüğü savunuyorsunuz.

Şimdi, demin yine bir konuşmacı şunu söyledi -hayretle izledim- dedi ki: "'Türk milleti soykırım yaptı.' dedirtmeyiz biz size." Ya, Türk milleti niye soykırım yapsın? Halk soykırım yapmaz ki, milletler soykırım yapmaz ki; devletler yapar, sistemler yapar. Bunların tarih bilgisi de eksik gerçekten. Hiçbir zaman şu halk, Alman halkı ya da İtalyan halkı ya da Fransız halkı ya da Türk halkı, Kürt halkı soykırım yaptı denmez, böyle bir lügat yoktur. Soykırımı bu şekilde örneklendirirseniz vay bizim hâlimize! Biz burada geldik bir "soykırım" ya da "katliam" dedik, Meclis Başkan Vekili çıkıp oradan diyebilir, vallahi siz ilk 4 maddeye ya da ortak geçmişe hakaret ettiniz. Yok böyle bir şey. Böyle bir şey kabul edilemez.

Şimdi, diğer mesele, asıl önemli mesele: Kürdistan Sosyalist Partisi şu anda resmî kurulmuş bir parti -örnek olarak veriyorum- 2016'da kuruldu ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kabul edildi, tescil edildi. Yine, Kürdistan Özgürlük Partisi 2014'te tescil edildi. Yargıtayın kabul ettiği bir partiyi siz nasıl Mecliste vekilin söylemesini yasaklayacaksınız? Tabii ki söyleyeceğiz. Kürdistan varsa, böyle bir coğrafya varsa, Kürt halkı varsa, dili varsa ve biz de onların bir bölümünün temsilcisiysek, diğer farklılıklardan aldığımız gibi en büyük çoğunluk olarak Kürtlerden de bu oyu almışsak onların varlığını, kimliğini, dilini korumak bizim temel görevlerimizden bir tanesidir.

İşte şimdi son olarak -zamanım yirmi dakika olduğu hâlde yetişmedi maalesef- Meclis Başkan Vekillerine yargıç statüsü veriyoruz. Bence behemahâl bir sözlük hazırlayalım. Şu anda "kaba ve yaralayıcı" diye bütün önergelerimiz reddediliyor. Meclis Başkan Vekilleri bence bir sözlük hazırlasın, acaba hangisi idari yapılanmaya aykırı bir tanımdır? Biz bunu düşünerek mi konuşacağız? Milletvekiline böyle bir konuşma sınırı getirilebilir mi? Biz buraya konuşmak için geldik, sorunları çözmek için geldik. Siz bize yasak koyarak bu sorunu çözebilir misiniz? Biz konuşuruz, paramızı da öderiz. 1950'li yıllarda Kürtçe konuşana para cezası veriyorlardı, şimdi vatandaşa para cezası verilmiyor ama vekiline para cezası verilmesi öneriliyor. Böyle bir utançla nasıl yaşayacağız? Türkiye böyle bir ayıbı nasıl savunacak? Bunu gerçekten bütün milletvekillerine, Kürt milletvekillerine de ayrıca özel olarak sesleniyorum. Bu değişiklik teklifi sizin varlığınızı reddediyor. Sizin dilinizi, kimliğinizi, kültürünüzü, inancınızı reddediyor, diğer farklılıkları da reddediyor, sırf AK PARTİ'de siyaset yapıyorsunuz diye bunun arkasında durmayın, bunun vebali ağırdır. Seçim bölgenize gittiğinizde annenize, babanıza, çocuğunuza bu teklife, buna onay verdiğinizi asla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bir dakikada toparlayabilir miyim?

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen bir dakikada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bunun hesabını veremezsiniz, acilen gerçekten düşünün.

Bir de son olarak şunu da söyleyeyim. Şimdi, burada HDP'ye yönelik ayrıca özel bir yasak var. Aslında tutanaklarda söz alabilirdim ama Sayın Adan, -ben tutanakları istedim, özellikle söz almamıştım- HDP'yi ilk önce... CHP'yi şeyle suçladı: "MHP ve CHP'yi birlikte iktidar olmaya zorladınız." dedi. Sonra konuşmasının ileriki bölümlerinde -tutanakları elimizde- "terör örgütünü" diyor, bu sefer hızını alamıyor, gerçekten buna ne denir bilmiyorum. Biz, en az onlar kadar, onlardan katbekat meşru, yasal ve bu ülkede mücadele yürüten bir partiyiz, hiç kimsenin haddine değildir bizi bu şekilde nitelendirmek. Biz onlara diyoruz ki: Biz, ne kadar isterseniz isteyin, sizinle çatışmayacağız. Gerçekten iktidardan yüz alıyorsunuz, güç alıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - HDP'yi bu şekilde kriminalize ederek, terörize ederek sadece kendi sonunuzu hızlandırıyorsunuz diyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Danış Beştaş.