GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:117
Tarih:24.07.2017

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Halkların Demokratik Partisinin araştırma önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmak üzere grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Mutlakiyet, yüz dokuz yıl önce dün, İstanbul'da "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" haykırışlarıyla yıkılmış, Meclis-i Mebusan, yasa yapma gücünü Osmanlı sultanının elinden almıştı. Yüz dokuz yıl sonra bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi egemenliğinin tabutuna son çivileri kendi eliyle çakmak için, sultanlık hayaletinin kol gezdiği Ankara'da toplanıyor.

Sansürün 1908 devrimiyle kaldırılmasının 109'uncu yıl dönümünde halk, bir kez daha "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet" haykırışlarıyla zindanlardaki gazetecilerin özgürlüğü için İstanbul'da Çağlayan Adliyesi önünde toplanırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi kendisini sansürleyebilmek için İç Tüzük'ünü değiştirmek üzere Ankara'da yaz ortasında alelacele bir araya geliyor. Tarihin istihzası denilen şey, bundan başka ne olabilir?

Önergemizde iki temel soru ya da o kadar kibarca söylemek zorunda değilsek başımızdaki iki büyük bela üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisini tutum almaya çağırıyoruz.

Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, muhalefet ve özellikle Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin denetim yetkisini kullanmasını keyfî gerekçelerle önlemesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Halkların Demokratik Partisi milletvekillerinin verdikleri kanun teklifi, soru önergesi, araştırma önergesi ve gensoruları işleme koymadan iade etmeyi bir teamül hâline getirmiştir.

İkincisi de, tutsak milletvekillerimizin yasama dokunulmazlıklarının tutuklanmış olmalarına karşı, tutuklanmalarına gerekçe gösterilen davalar dışında sürüyor olmasının, mahkemelere, idareye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yüklediği sorumlulukların inkârından doğan hak gasplarıdır. Kimi mahkemelerin vekillerimizin tutuklu olmalarının yasama yetkisinin kullanılmasını engellemediği yolundaki kararları, Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelik akılla ve ahlakla alay eden meydan okumalardan başka bir şey değildir.

Bu haksızlıklara itirazınız olmadığını biliyoruz, özellikle tabii ki çoğunluk grubuna söylüyorum. Anayasa Komisyonundaki İç Tüzük tartışmalarını izlemiş olan herhangi bir orta zekâlı insan, Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunun bu araştırmaya olumlu oy vermeyeceğini elbette öngörebilir. AKP-MHP blokunun, muhalefetin başındaki bu dertle dertlenmek şöyle dursun, bu derdi muhalefetin ve özellikle Halkların Demokratik Partisi muhalefetinin başına sarmakla meşgul olduğunu elbette biliyoruz. Haklarımıza ve özgürlüklerimize yönelik saldırıların muhatabıyız. Bu gündemde söz almamızın biricik nedeni, iktidar blokunun "hak, hukuk, adalet" vaazları ile gerçek davranışı arasındaki uçurumun herkesçe görünür olmasıdır.

Birazdan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecek olan İç Tüzük taslağı tartışmalarında da açıkça ortaya çıkacağı gibi, iktidar bloku, herhangi bir genel toplumsal veya kültürel ihtiyaçla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha iyi çalışmasıyla, halkın daha iyi temsili için, daha iyi yasalar yapılsın diye reformlar yapmakla tamamen ilgisizdir; birbirimizi ve halkı kandırmayalım.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki gidişatı belirleyen, araştırma önergemizde sorun olarak ileri sürdüğümüz anormallikler, iktidar bloku için kurallaştırılması ve kayda geçirilmesine ihtiyaç duyulan yeni bir kuvvet ilişkisinin yansımalarıdır. Bu ihtiyacı, aslında, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli son derece veciz bir biçimde ifade etmişti, şöyle demişti Sayın Bahçeli: "Sayın Cumhurbaşkanı, fiilî başkanlık durumundan vazgeçmeyecekse fiilî duruma hukuki bir boyut kazandırılmalıdır. Her gün suç işleyen bir yönetimden söz edilemez. Ya Anayasa, Cumhurbaşkanına uyacak ya Cumhurbaşkanı, Anayasa'ya uyacak. Varsa bir teklif, gelsin, değerlendirelim." İşte, bu Parlamento o gün çöktü.

7 Haziran 2015 genel seçim sonuçlarında Kürt halkının yeni yaşam tercihini, Türkiye'nin geleceğini aydınlatan eşit ve ortak yurttaşlık imkânını değil, Türklüğün ve Türk devletinin bekasına yönelik bir tehdidi gören zihniyet ortaklığı, halkın iradesini sopa ve silah zoruyla Parlamentodan uzaklaştırmak için el ele verdiği günden beri, aslında Anayasa'da yazıldığı ve genel olarak varsayıldığı gibi bir Parlamentomuz yoktur. Suç, yasa hatta Anayasa hâlini aldıktan beri, mazlumların müzakere zemini, özgürlük ve çoğulculuğa yönelik bir kurucu irade, bir demokrasi kaynağı olarak Parlamentoya ihtiyaç da kalmamıştır. O yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının tutumunun, mahkemelerin kararlarının, 20 Temmuzdan başlayarak sürüp giden olağanüstü hâl rejiminin, elbette demokrasiyle, halk egemenliğiyle hiçbir ilgisi yok ama bunlar, diktatöryal bir rejimle, faşizme yöneliş adımlarıyla son derece tutarlı.

AKP ve MHP, el ele, Türkiye Büyük Millet Meclisini diktatörlük inşası için bir kanun fabrikası hâline getiriyorlar. Bu kanun fabrikasıyla, bu sultanlık tutkusuyla 1921 Meclisi, hatta Osmanlı Meclis-i Mebusanı arasında da artık hiçbir bağ yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi, muhalefeti bertaraf ederek dilediği her şeyi, özellikle suçu yasalaştırmak üzere MHP'den bir açık çek, MHP ise kendi doktrinini TBMM İçtüzüğü'nün ideolojik bel kemiği kılmak üzere AKP'den sınırsız destek alarak yelkenlerini Türk-İslam sentezinin İslam-Türk versiyonuyla doldurabileceklerini umuyorlar. Dururlarsa düşecekler sanıyorlar, bilmedikleri, durmazlarsa düşecekleridir.

Her diktatörlük, sonuna yürür. Tarih, süreğen bir faşizmi, ebedî bir diktatörlüğü hiç tanımıyor. Bu İç Tüzük, aslında mevcut başkanlık rejimi ve onun gerektirdiği anayasal değişiklikler için, bir kaldıraç olması için burada, bu Meclisin önündedir. İktidar blokunun bu yolla bu toplumu ve muhalefeti, halk arasındaki farklı seslerin Parlamento ve medya üzerinden değil, ancak büyük gürültüler koparttığında işitileceği yeni bir ilişki düzenine itmekte olduğunun farkında olmadığını düşünmüyorum. Ne var ki yarattıkları gerilimi diledikleri şekilde kontrol edebileceklerine ilişkin kibri dehşetle izliyorum. Bu kırılgan dengenin ortadan çatladığı yerde nereye doğru gidebileceğimizi hiçbirimiz bilemeyebiliriz. Ancak Parlamentonun kapılarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünü muhalefete kapatsanız da 20'nci yüzyıl, Parlamentonun barışçı toplumsal hareketlerin oluşturduğu bir gökkuşağıyla Parlamento dışından sarıldığı ve sonunda halk iradesinin hava gibi, gün ışığı gibi o parlamentoları doldurduğu sayısız örneklerle dolu.

Nice diktatörlük, tarihin sayfalarına gömüldü; halklarımız, çoktan bu yolları keşfe koyuldu. Toplumun umudunun hiç çökmemesi, hiç dinmeyen bir itiraz kapasitesinin sürekli hareket hâlinde olması bundan. Eski formül hâlâ geçerli, ya bir yol bulacağız ya bir yol yapacağız. Yolumuz açık olsun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.