GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:114
Tarih:19.07.2017

MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Tasarı'nın 20'nci maddesi üzerinde söz aldım. Saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında biz adaleti tartışıyoruz, hukuk sisteminin aksaklıklarının giderileceği iddiasıyla yeni değişiklikler, yeni tasarılar her gün bu Meclisin gündemine getiriliyor fakat siyasi gündem ve yaşadıklarımız çok ağır. Önümde İdris Baluken'in, Sayın Grup Başkan Vekilimizin tutuklu yargılandığı dosyaya ilişkin çok önemli bir not var. Sayın İdris Baluken'in tutuklu olduğu dosyada, kendisinin "tweet" attığı, bu "tweet"lerde 2 korucuyu, Bayram Kalan ve Hüseyin Alkaç adındaki korucuları tehdit ettiği iddiasıyla fezleke hazırlanmış ve kendisi de TMK 6/1 maddesi gereğince tutuklanmıştır ve hâlâ tutuklu yargılanmaktadır. Duruşma sonrası tahliye edilmeyip tutukluluk hâlinin devamına karar verildi. Söz konusu araştırmalar yapıldı, yapılan "tweet"ler araştırıldı, mahkeme salonuna gönderildi; herhangi böyle bir "tweet"in atılmadığı anlaşıldığı hâlde söz konusu mahkeme Sayın Baluken'i hâlâ tahliye etmeyip tutuklu yargılamaya devam etti.

Yani, şunu neden anlattım, neden dile getiriyoruz? Var olan yargılamaların tamamının siyasi bir talimatla açıldığı, başlatıldığı ve devam ettiği yönünde. Hakeza, tahliye edilen belediye başkanlarının, siyasetçilerin tahliye edildikten bir süre sonra haklarında tekrar yakalama kararlarıyla yeniden tutuklanmaları talep ediliyor. Bir mahkemenin tutukladığını diğer mahkeme serbest bırakıyor, serbest bıraktığı bir kişinin, diğer mahkeme, 3'üncü kez, tekrar tutuklama talebiyle, tutuklanmasına karar verebiliyor. Gerçekten birçok açıdan hukukun, yargının dağıtıldığı, birçok yerden talimatın geldiği ve bu anlamıyla adaletli, hakkaniyetli bir kararın verilmediği çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Tek tip elbise uygulaması ise faşizmin bir diğer örneği, bir diğer dayatması olarak karşımızda duruyor. Amerika'daki İngiliz kolonilerinde kölelere, zencilere, mahkûmlara giydirilen tek tip elbiseler daha sonra Nazi kamplarındaki Yahudilere, Ebu Gureyb ve Guantanamo hapishanelerinde uygulanmış ve daha sonra 12 Eylül faşizmi döneminde tutsaklara dayatılmıştır. Nerede olursa olsun insan onurunun ayaklar altına alındığı tek tip elbise uygulaması insanlık tarihine bir vahşet uygulaması olarak geçmiştir. Özünde, 12 Eylül sürecinde tutsaklara dayatılan tek tip elbise kışla mensubu asker olarak yani kışla mensubu bir asker dayatması olarak lanse edilmiştir. Fakat o dönem duruşmaya çıkan THKP-C 3 Yol Davası'ndaki tutsaklar bunu protesto etmek için iç çamaşırlarıyla mahkeme önüne çıkmışlardır ve Rahmi Yıldırım "O dönem 12 Eylül faşist darbe dönemiydi, cunta yönetimi cezaevlerini işkence merkezi hâline getirmişti. Tutukladığı insanları sivil bir tutuklu olarak değil, kışla mensubu asker olarak görmek istiyorlardı." deyip bu dayatmayı kabul etmediğini açık bir şekilde dile getirmiştir.

Tek tipleştirilen sadece elbiseler değildir. Tek tipleştirilen insanların fikirleri, doğa, orman, her bir bütünel toplumun tamamı şu anda tek tipleştirilmeye çalışılıyor. Keşke sadece elbiseler olsaydı. Maalesef, şehirlere gidiyorsunuz aynı tip AVM'ler, aynı tip yollar, şehri şehir yapan hiçbir özelliği göremiyorsunuz. Şu anda Sur'da yapıldığı gibi, Diyarbakır'ı, Amed'i, surlarıyla hatırladığımız tarihî insanlık mirası yerler nasıl yerle bir ediliyorsa şu anda da yaşadığımız coğrafyada bütün kültür mirası yok ediliyor ve bir bütünel tek tipleştiriliyor. Bu tek tipleştirilmeye karşı her birimiz ses çıkartmalıyız ve bunu kabul etmemeliyiz. Çünkü tek tipleştirme, tek ses olma bu anlamıyla çoğulculuğu öldüren, doğayı öldüren, doğallığı öldüren bir faşizm örneğidir. Bunu hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir. Tasarının bu temelde geri çekilmesini, 20'nci maddenin de geri çekilmesini talep ederim.

Saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)