| Konu: | Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 18.07.2017 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saatlerdir burada adalet üzerine, bir yasa tasarısı üzerine konuşmalar yapıyoruz ve ana tema, Türkiye'deki adaletsizlik, yaşadıklarımız, bunların nasıl düzeltileceğine yönelik özellikle Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizlerin görüşleri.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biz yargıya ilişkin bazı kararları eleştirebiliriz. Yani bu bizim şahsi olarak hoşumuza giden kararlar olabilir, hoşumuza gitmeyen kararlar olabilir; siyasi bakış açımız doğrultusunda bize ters gelebilir, eleştirebiliriz ancak tüm bu kararlara uymak hepimizin yükümlülüğü, değil mi? Yani aksi hâlde bir anayasal devletten, bir hukuk devletinden hiçbir şekilde bahsedemeyiz. "Bugün Türkiye'deki en üst mahkeme hangi mahkemedir?" desek hepimizin de üzerinde uzlaşmayla dile getireceği şekilde Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu herhangi bir karar bizim açımızdan çok ters gelebilir ama buna uymakla mükellefiz. Nitekim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak OHAL KHK'larıyla ilgili yaptığımız başvuru reddedildiğinde çok ağır eleştirilerde bulunduk ama yapacak bir şey yok, Anayasa Mahkemesi.
Şimdi, bakın, bu Parlamentoda görev yapan bir milletvekili arkadaşınız tutuklanıyor. Acaba, bilemiyorum yani bu tutuklanan milletvekili Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olduğu için sizin ilgi alanınızda, dikkatinizde değil mi? Yani acaba şöyle bakıyor musunuz: Milletvekili tutuklandı, birlikte çalıştığımız milletvekili, acaba, gerçekten neden tutuklandı, dosyası nasıldı?
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasına gerekçe olan olayla ilgili daha önce Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir karar var. Anayasa Mahkemesi o kararından sonra kendi içtihadını değiştirir yönde yeni bir karar almadığı sürece buna Türkiye'deki tüm mahkemeler uymakla yükümlüdür. Nitekim, o karar doğrultusunda o zaman yargılanan 2 gazeteci tahliye olmuştu.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, o kararda şunu söylüyor Anayasa Mahkemesi: "Ortada gerçekleşen olay doğrultusunda yapılan bir haber var. Yapılan bu haber bir gizliliği ihlal olup olmaması tartışması bir yana, daha önce başka bir gazetede aynı şekilde haber olmuş, çok sayıda internet sitesinde paylaşılmış, herhangi bir şekilde gizliliği kalmamış, dolayısıyla devlet sırrını ifşa gibi bir suç söz konusu değildir." diye tespit yapmış, ortada bir gazetecilik faaliyetinden bahsetmiş ve bir ihlal kararı vermiş.
Şimdi, aynı konuyla ilgili, aynı olayla alakalı söz konusu görüntüleri, haber niteliği taşıyan görüntüleri Enis Berberoğlu'nun Can Dündar'a verdiği iddiasıyla açılan bir dava var. Dava açılırken beş yıl bir cezadan bahsediliyor ki burada Meclise gelen fezlekesi de zaten beş yıla kadar bir cezayla ilgili fezlekeydi. Yani dokunulmazlık kalktığında hukuki açıdan nitelendirildiği zaman yargılanabileceği madde sadece orayı ilgilendiren bir madde. Son celseye kadar bütün duruşmaları da kendisi bizzat takip ediyor. Hüküm almadan iki celse öncesinde savcı birden mütalaasını değiştiriyor, müebbet hapis cezası talep ediyor. Buna rağmen ondan sonraki celse kendisi tekrar gidiyor duruşmaya. Yani buna müebbet ceza isteniyor ama böyle bir şeyin hukuken mümkün olmadığında herkes, tüm hukukçular mutabık olduğu için çekineceği hiçbir şey de yok, gidiyor duruşmaya ve duruşmada müebbet hapis cezası verilip yirmi beş yıla indiriliyor, "Kaçma şüphesi var." deniliyor, tutuklanıyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, siz şayet bu kadar açık bir hukuksuzluğa, bu Parlamentonun üyesinin başına gelen bir hukuksuzluğa tepki göstermezseniz yarın, ileride bir gün sizin karşınıza da sizin başınıza da böyle bir hukuksuzluk geldiği zaman arkanıza baktığınızda buna ses çıkaracak kimseyi bulamazsınız. Parlamentonun temel görevlerinden biri de denetim görevidir. Eğer bu Parlamento kendi üyesinin hukukunu, hakkını koruyamıyorsa vatandaşın hakkını, hukukunu hiç koruyamaz. Bakın, bu bir örnek, burada "Kaçma şüphesi var." diye bizim milletvekilimiz tutuklanabiliyor -bu anlattığım hukuki süreç ki özetledim, daha uzun anlatılabilir- ama 15 Temmuz gibi bu ülkenin iç barışına, ülkenin geleceğine, ülkenin bekasına saldıran ve topyekûn ülkeyi neredeyse ortadan kaldırmaya yol açabilecek bir saldırı girişiminin ana faili Adil Öksüz "Kaçma şüphesi yoktur." denerek serbest kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Sayın Başkan, toparlayacağım hemen.
BAŞKAN - Tamam, bir dakika ek süre verelim size.
Buyurun Sayın Emre.
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Bakın, bugün Adil Öksüz'le ilgili de iddianame ortaya çıktı. Orada yazılanları okuduğumuzda hakikaten insan dehşete düşüyor. Çünkü onu sorgulayan, Akıncı Üssü'nde kaçarken yakalanıp ve gözaltındayken onu sorgulayan polis memuru şüphe üzerine Emniyetten güvendiği bir istihbaratçıyı arıyor, diyor ki: "Ya, bu Adil Öksüz kimdir?" Direkt diyor ki: "Mahrem imamdır, Hava Kuvvetleri imamıdır." ve telefonu kapatıyor, "Sen imammışsın ya." diyor ve bunu da oradaki 25-30 kişi, görevlisi var, şüphelisi var, herkes duyuyor. "Sen bittin." diyor ve -ifadelere geçmiş bu şekilde arkadaşlar- dönüyor oradaki darbecilere, "Ya, siz bunlardan talimat alıyorsunuz işte. Düştüğünüz duruma bakın." diyor ve bu adama üzerinde bulunan cihazın da ne olduğu anlaşılmadan yurt dışı çıkış yasağı konuluyor, "Kaçma şüphesi yoktur." deniliyor ve serbest kalıyor. Şimdi, buna da kalkıp "adalet" diyemeyiz arkadaşlar. Türkiye'de bir standart olmadığı zaman, Türkiye'de yaşayan vatandaşların bu adalet duygusunu gidermediğiniz zaman Türkiye'de huzuru sağlayamayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.