| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 18.07.2017 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım. Bu Cerattepe'yle ilgili araştırma önergesi konusunda söz aldım. Şimdi, tabii, bu konu orada, bölgede, özellikle Artvin'imizde çok ciddi bir hassasiyetin oluştuğu bir konu, vatandaş hassasiyeti var. Hukuken de meseleye baktığımızda esas itibarıyla yani bunları görünce Türkiye'de hukuka insanın güveni azalıyor çünkü daha önceden verilmiş mahkeme kararları var, ÇED raporları iptal ediliyor. Ama sonrasında ben şöyledir veya böyledir demek istemiyorum ancak konuyu çok fazla bilmeseniz bile yani çıplak gözle bakıldığında bile insanı endişeye sevk ediyor. Ama daha sonra da hukukun patır patır bir başka yöne doğru kaydığını görüyoruz. Şimdi, hani olaya baktığımızda bunun Artvin'e veya ülkemize nasıl bir faydası olacaktır veya ne tür maliyetleri olacaktır? Bir şeyin elbette faydası vardır, bir de maliyeti vardır. Zaten etki değerlendirme analizleri de bu çerçevede yapılır. Şimdi, tabii, Artvin ilimiz ekolojik turizm potansiyeli yüksek olan bir il. Madencilik faaliyeti tabii ki yani tabiatı bir defa ciddi ölçüde etkiliyor, oraya gelecek turistleri ciddi ölçüde etkiliyor; orada yaşayanların sağlığını ciddi ölçüde etkileyen bir şey bu yapılacak madencilik faaliyeti. Dolayısıyla, bu şekilde baktığımızda, aslında, ilimizin belki de en fazla öne çıkan, ekonomik olarak en fazla öne çıkan bu potansiyeline darbe vuracak, onu olumsuz yönde etkileyecek bir yanı var bu işin, bir defa bunu bir tespit etmek gerekiyor.
Şimdi, diğer taraftan baktığımızda, hadi, tamam, buraya darbe vuracak ama bu yapılan yatırım bu ile çok ciddi bir katkı sağlayabilir, sürdürülebilir bir katkısı vardır, ha o zaman dersiniz ki "Tamam, böyle bir maliyeti var ama şöyle de bir kazancı olacaktır." Öyle baktığımızda, yapılan raporlara, yaptığımız araştırmalar çerçevesinde baktığımızda, sekiz yıllık bir iktisadi faaliyet olduğu söyleniliyor bu yapılacak faaliyetin. Yani, sürdürülebilir bir şey değil. Yani orada tabiata ciddi ölçüde bir etki edeceksiniz, olumsuz tesirleri olacak, uzun dönem olumsuz tesirleri olacak ancak doğacak fayda, öyle çok sürdürülebilir, uzun dönem bir fayda olarak görünmüyor. Şimdi, tabii, böyle olunca da ne olacak, buradan işte sağlığı etkilenen veya işte değişik şekillerde turizm potansiyelinin olumsuza dönmesi nedeniyle göçler olacaktır. Zaten Karadeniz'in en büyük sorunudur göç, burada da göçü tetikleyici bir yanının olacağını düşünüyorum işin doğrusu. Tamamen tarafsız bir gözle meseleye bakmaya çalışıyorum.
Bu çerçevede baktığımızda, tabii, bir de ihaleyi alan firmaya baktığımızda, Türkiye'de nereye çıksak karşımıza çıkan bir firma, o da insanı ayrıca bir endişeye sevk ediyor, onu da söylemek lazım. Bu çerçevede baktığımızda, en azından böyle bir araştırmanın Meclis tarafından yapılmasının ben faydalı olacağına inanıyorum. Meclis, belki yapılan araştırma çerçevesinde Artvin'imiz için en faydalı sonucun ne olacağı konusunda bir karar verebilir diye düşünüyorum.
Şimdi, bu konuyu burada kapatarak, az önce diğer grup önerisi konuşulurken Sayın Gizligider yine 2001'le ilgili bir kısım değerlendirmelerde bulundu, ben ona ilişkin bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum.
Bir defa, adil olmamız lazım. Yani, bu kürsüye çıkan herkes, tabii toplumun her tarafında herkesin adil olması lazım da şuraya çıktığımızda yaptığımız değerlendirmeler konusunda adil olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bundan şunu kastediyorum: Bugünkü şartları, ekonomik durumu, başka şeyleri bir kısım meselelerle savunabilirsiniz, anlatabilirsiniz. Yani, aslında çok da gerekmediği bir şekilde bugünü savunmak isterken sürekli bir 2001'e gitmiştir ve 2001'le ilgili olarak da arkadaşlar, yani çok da doğru olmayan, hatta bazıları hiçbir şekilde kabul edilemeyecek değerlendirmelerde bulunmuştur. 2001 krizinde yani o dönem -o dönemde biliyorsunuz Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonun ortağı, ikinci büyük ortağı- 1999 yılında, bir defa, Türkiye "asrın depremi" dediğimiz bir deprem yaşamış, 1990'lı yılların ekonomisinin getirdiği sorunlar var. Burada yani bazı yönleriyle hakikaten iyi, olumlu şeyler yapmıştır ama Erbakan Hükûmetini de aslında bir anmak gerekiyor. Erbakan Hükûmeti kendi döneminde kamu maliyesinde, havuz sisteminde falan bir kısım şeyleri düzeltmiştir ancak kendisinden sonra gelecek hükûmetlere önemli ölçüde yük bırakarak gitmiştir. Bakın, ben bu analizin burada yapıldığını hiç duymadım. Ben bu tür polemiklere girmemek için bunları söylemiyordum ancak Erbakan Hükümetini bu yönde değerlendirmek lazım. Onların da getirdiği yükle Türkiye'de üzerine bir de deprem, 1999'da tıkanmış bir Türkiye ekonomisini devralıyor o günkü Hükûmet; hemen programlar başlatılıyor. Bakın, hani diyorlar ya "57'nci Hükûmet bankaları batırdı." falan şeklinde bir şeyler. Ya, Hükûmet geliyor, bir ay sonra, bir buçuk ay sonra Bankacılık Yasası çıkarıyor. Ya, o gelen Hükûmet batırmış olabilir mi bankaları? Çünkü, her şeyi kucağında buluyor, her şey perişan memlekette. Bankacılık Yasası... Depremden bir hafta sonra, o Hükûmete hakikaten Türkiye büyük haksızlık yapıyor, yani çok takdirle anmak lazım, hiçbir şekilde politik davranmıyor ve depremden bir hafta sonra Sosyal Güvenlik Yasası gibi o büyük reformu yapıyor. O güne kadar neydi? 40 yaşında erkekler, 38 yaşında kadınlar bu ülkede emekli oluyordu. Onların hepsinin önüne geçiliyor ve hiç politik davranılmıyor. Reform süreci devam ediyor, bakın, üç yıl boyunca reform süreci devam ediyor; kamu maliyesiyle ilgili ciddi reformlar, bugün kamu maliyesinin sağlamlığını o reformlara borçluyuz. Kara delikler dediğimiz fon sisteminin tasfiyesi, döner sermaye sistemine çekidüzen verilmesi, -bütçe falan diye bir şey yoktu, her şey paramparçaydı- bütçenin birleştirilmesi meselesi, hepsi o Hükûmet döneminde yapılıyor. 97 tane kararname iptal ediliyor; KİT sistemini allak bullak eden, bir sürü görev zararı yükleyen 97 tane kararname o Hükûmet döneminde iptal ediliyor yani bu şekilde kamu maliyesine ciddi bir çekidüzen veriliyor. Sosyal güvenlik sistemini söyledik, bankacılık sistemi, diğer taraftan regülatör kuruluşların kurulması yani piyasaların serbestleştirilmesi. Hani buna ideolojik olarak itiraz edenler de olabilir ama o Hükûmetin tercihi o yönde olmuştur. Daha sonra mesela Merkez Bankası bağımsızlığı... Bugün çok övündüğümüz Merkez Bankası bağımsızlığı o dönemde yapılıyor. Finansman Kanunu, borçlanmaya çekidüzen verilmesi. Bakın, yani bir Ziraat Bankasını pamuk destekleme primleri batırmıştı. Sonra, kamu bankalarına sermaye yüklenmesi, enjekte edilmesi... Bugün kamu bankaları -her ne kadar- şu anda kötü olmuş durumda, bakın bunu burada söyleyeyim: Vakıfbank, Ziraat Bankası ve Halkbank kredi veremiyor arkadaşlar ama geçmiş on yıldaki olumlu performansını da o dönemde yapılan sermaye katkılarına, sermayenin desteklenmesine bağlıydı. Şimdi, bunların hiçbirisini konuşmadan yok efendim 2001 krizi olmuş da faiz 7.500'e çıkmış. Ya, Allah'tan kork, faiz 7.500'de bir gece bile kalmadı. 7.500'den bir tane işlem gösterin bana. Para alan veren olmadığı için zaten faiz oraya çıktı. Şimdi, yani bir kaza olmuş, araba devrilmiş, yani onunla ilgili şey... Zaten araba devrilmiş. Hiç kimse de şunu söylemesin bir defa: 2001 ekonomik krizi baktığımızda bir iktisadi kriz değil başlangıç itibarıyla, bir yönetim krizi. Yani Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında bir kriz var, bir ekonomik program uygulanıyor, programda bir kısım aksayan yönler var, çok teknik olduğu için şimdi onların detaylarına girmeyeceğim, ondan dolayı o yönetim krizinin ekonomiye etkisi ve bugünkü gibi de tabii o günkü iktidarın böyle bir havuz medyasının olmaması dolayısıyla algıyı yönetememesi dolayısıyla bu işi de fırsata çevirenlerle Türkiye ciddi bir ekonomik krize giriyor. Girdiği kriz de Türkiye'nin 2009'da girdiği krizden küçülme olarak sadece 1 puan fazladır, öyle çok abartılacak bir yanı yok, yani o "teğet geçti" dediğimiz 2009'dan sadece 1 puan daha fazla Türkiye ekonomisi daralmıştır 2009'da. Şimdi, gelip gidip burada bir şeyler söylüyorsunuz.
Bakın, şimdi -zamanım da bitti- birkaç tane gösterge vereceğim: 2001 krizi oluyor, krize rağmen Türkiye yeniden programı ısrarla uygulamaya devam ediyor, programı güçlendiriyor, öyle bir Türkiye ekonomisi devrediyoruz ki ondan sonraki dönemdeki eğer olumlu performans varsa Türkiye hepsini o günkü yapılan reformlara borçludur. Ben bu kürsüden Bakanlar Kurulu şurada doluyken iddia ettim, dedim ki: Bana bir tane yaptığınız iktisadi reform söyleyin 57'nci Hükûmetten sonra, iki şeyi dışarıda tutun; 5018 sayılı Yasa -o 2003'ün Aralığında çıktı, onun hazırlıkları da 57'nci Hükûmet döneminde yapıldı, bürokrat olarak çalıştım, her şeyini biliyorum- bir de Sayıştay Yasası ve ikisinden de maalesef sarfınazar ediliyor şimdi, sürekli ikisinden geri adım atılıyor. Bunun haricinde iktisadi alana ilişkin şu Hükûmet yaptığı bir tane reformu söyleyemez. Nitekim burada ekonomiden sorumlu bakanlar da varken hepsini ben söyledim ve hiç kimse buna cevap veremedi.
Şimdi birkaç tane göstergeyi söyleyip sözlerimizi tamamlamak istiyorum. Bakın, 129... Diyor ya "Annemin bileziğini sattık." filan. Vallahi şimdi hiç kimsenin annesinde bilezik kalmadı, hiç kimsenin yastığının altında dolar, mark kalmadı ve herkesin neyi var? Bakın, bir illüzyon var. Şimdi olumlu performansları söyledik. Onlara vaktim olmadığı için çok fazla söyleyemeyeceğim. Şimdi bu dönemde, AKP hükûmetleri döneminde geçmişten gelen birikimleri insanlar harcadı, gelecekte kazanacaklarını da harcadı, yani borçlandı. Bu dönemde bunların hepsi sanki bu dönemin yarattığı bir ekonomik refahmış gibi sunulması nedeniyle bir illüzyon vardır. Bunu bir defa kabul etmek lazım. Şimdi, zaten bunu bu rakamlarda görüyorsunuz. 129,6 milyar dolar dış borç alıyorsunuz, bugün birinci çeyrek itibarıyla 412 milyar dolara çıkmış dış borç. Kabaca 130'dan 412'ye çıkıyor. Kaç katına çıktığını siz hesap edin. Sürekli Merkez Bankası rezervleriyle övünülüyor değil mi? Merkez Bankası rezervleri arttı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - Bir dakikada toparlıyorum.
BAŞKAN - Peki, bir dakika ek süre vereyim size Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Merkez Bankası rezervi niye tutulur? Kısa vadeli yükümlülüklerinizi karşılamak için tutulur. O yüzden rezervin artması bir şey ifade etmez. Rezerv karşısında sizin kısa vadeli yükümlülüğünüzün nereye gittiği önemlidir. Onu karşılıyorsa, onun üzerindeyse tamam veya işte onun belli bir miktar üzerindeyse. Çek, biraz sonra vereceğim. 2002 yılında yani AKP hükûmetlerinin devraldığı hükûmet onlara kısa vadeli borcun 1,7'si kadar rezerv teslim ediliyor. Yani rezervlerimiz o kadar iyi ki aslında, rakam olarak 28 milyar dolar ancak o kadar iyi ki borca kıyasla baktığınızda borcumuzun 1,7 katı. Fazlasıyla kısa vadeli borçlarınızı ödeyebilirsiniz. Yani son bir yılda para giriş-çıkışında bir aksama olsa kısa vadeli borçlarınızı tıkır tıkır ödeyecek rezerviniz var. Şimdi ne kadar? 1 katı. Bakın, 1,7 kattan 1 katına düşürüyor. Burada bize hiç kimse "Rezervlerimiz, efendim, 108 milyar dolara çıktı, 110 milyon dolara çıktı." lafı söylemesin. Kısa vadeli borcun nereye çıktığını söylesin. Bunun rasyosuna bakmak lazım. Yani kimsenin karşısında çocuk yok.
Şimdi 3,4 fazla veren, millî gelire oranla fazla veren bir ekonomi devredildi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - ...şu anda 1,2 açık veriyor millî gelire oranla.
Daha fazla rakam söylemek için zamanımız kalmadı.
Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Usta.