Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 113 |
Tarih: | 18.07.2017 |
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizi izleyen halkımız; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, bu Mecliste, şu an acılarını yaşadığımız ve her adımda, yaşattığı haksızlığı ve hukuksuzluğu yakinen hissettiğimiz ve yaşadığımız OHAL üç ay daha uzatıldı. Olağanüstü hâlin uzatılmasının gerekçesi, nedeni hiçbir çevre açısından ve bizler açısından ikna edici düzeyde ve nitelikte değildir.
Birazdan araştırma önergesinde açılmasını istediğimiz konuya da değinirken yeniden açıklayacağım üzere, gerçekten, bu dönemde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, yaşamı âdeta felç eden -felç olan sadece İstanbul sokakları değil, hayat da felç olmuş durumda- dolayısıyla bir bütünel bu sorunların içerisinde makul bir çözüm ararken maalesef OHAL üç ay daha uzatıldı ve uzatılırken de hiçbir çevre ve bizler ikna edilemedik.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası devletin yeniden dizayn edildiğini, kurum ve kuruluşlarının, fikriyatının, yaşam tarzının bir bütünel değiştiğini ve bunun da ilanının yapıldığını çok net biliyoruz. Bu dönemin karakteristik yapısı, KHK'larla, jet hızıyla çıkarılan KHK'lerle insanların işinden, ekmeğinden edilmesi, cezaevlerinin haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanan tutuklularla doldurulması; hakeza ekonomi alanında tarım işçilerinin, iş güvencesi olmaksızın, çok kötü koşullarda yaşayan tarım işçilerinin... Ve iş güvenliği sarsılmak üzere. İş güvenlik tehdidi adı altında çok kötü koşullarda çalışmak zorunda kalan işçiler, anayasal bir hak olan grev hakları elinden alınan, yasaklanan işçi kesimi... Ve bu anlamıyla büyük kıyımların yaşandığı, haksızlığın, hukuksuzluğun yaşandığı bir süreci yaşıyoruz.
15 Temmuz sonrası dizaynlar yaşanırken ilk elden tabii ki toplumun muhalif kesimlerine yönelindi. Bu anlamda, en büyük mağduriyeti Halkların Demokratik Partisi nezdinde, eş genel başkanları dâhil olmak üzere sayısız vekilin tutuklanması... Ve tutukluluk hâlinin hâlâ devam ediyor olmasıyla devam eden haksız, hukuksuz bir süreci yaşıyoruz.
Araştırma önergemizin konusu ise tamamen bununla ilgili. Yani tarım işçilerinin, iş dünyasının OHAL gerekçesiyle yaşadığı haksızlıklar ve OHAL bahanesiyle yaşamın durma noktasına gelmesi, gerçekten, ekonomi alanlarının bir bütünel çalışamaz duruma gelmesi noktasında çiftçilerin, tarımın yaşadığı sıkıntıların araştırılması ve bunun önlenmesi adına Meclisin bir an önce görev başına gelmesi ve bu konuda bir araştırma komisyonuyla bu sorunlara çözüm bulması gerekmektedir.
2000'li yıllardan bu yana tarım politikasını aslında Dünya Bankası belirliyor ve bu politikaların dışında hiçbir politika şu anda, maalesef, Türkiye'de de AKP Hükûmetinin yönetimi süresince de hayata geçirilemiyor. 2002'den bu yana bu politikaları uygulayan AKP Hükûmetinin millî politika, tarım strateji belgesi ve tarım vizyonu adı altında, üreticilerin önünü açtığı iddiasıyla bu projeleri insanların gündemine getirerek tartıştığı süreçleri yaşadık. Ne yazık ki çokça süslü püslü anlatılan, çiftçiler açısından, bu sıkıntıları yaşayan tarafların belki de rahatlayacağı umudunu yaratan AKP Hükûmeti bu politikaların hiçbirisini maalesef hayata geçirememiştir.
2006-2009 yılları arasında her bölgeye en uygun tarım bitkisi ve primin önünün açılması iddia edildi, aynı zamanda hayvancılık alanında da bölgelere göre damızlık, süt ve sanayi yetiştiricilik alanlarının belirlenmesi ve desteklenmesi iddia edildi. Havza sistemiyle, 30 havzayla orada yetiştirilen ürüne uygun destekler verilerek o alanların geliştirilmesi sözü verildi. Hakeza, benim bölgemin, ilimin, Bitlis'in de içinde olduğu, hayvancılığın en üst seviyede yapıldığı, koşullarının en iyi olduğu, ortamlarda da "destek" adı altında bu alanın geliştirilmesi sözü verildi ama şu an maalesef OHAL bahanesiyle verilen bu sözlerin hiçbirisi yerine getirilememekte. "Destek primi" adı altında bu alanlara destek verilmesi ve hayvancılığın geliştirilmesi gerekirken şu anda ithalat anlamında dışarıdan hayvan ithalatının en yüksek seviyede yapıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Konuşmaya başlamadan önce grup başkan vekilleri İstanbul'un sel felaketinden bahsettiler. Yani burada aslında iklim konusu değildir, asıl buradaki sorun ekolojiye aykırı olan, ekolojik sistemi yok eden ekonomi sisteminden bahsetmek gerekiyor. Evet, şu an ekoloji bu şekilde ve diğer yaşadığımız sıkıntılarla beraber, yaşanan bu neoliberal politikalardan, ekoloji düşmanı bu politikalardan öcünü almaktadır ve bizler bu kadar ekoloji düşmanı politikalarla bu sistemi hayata geçirmeye devam edersek sanırım ileriki süreçlerde daha büyük felaketlerle karşılaşacağız.
Diğer taraftan, tarım işçilerinin durumu var, aslında hepimizin kanayan yarası. Hiçbir güvence olmaksızın, yasada statüsü tanınmaksızın, çok çok zor koşullarda yaşayan tarım işçilerine maalesef Hükûmet olarak çok ciddi bir politika geliştirilememiştir. Taşınırken, barınırken, çalışma koşullarına baktığımızda, gerçekten insan hak ve hukukunun kabul edemeyeceği en ağır koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi gittikleri yerlerde kimliklerinden dolayı nefret cinayetlerine kurban gidiyorlar, böylesi saldırılara maruz bırakılıyorlar. Bir Kürt işçi sırf kimliğinden dolayı cinayete kurban gitti ve şu anda devam eden dosyada herhangi bir adım dahi atılamamış durumdadır.
Tek suçu sadece bölgesinde yaşanan işsizlik ve ekonomik kriz nedeniyle başka bir bölgeye, başka bir ile çalışmaya gitmek zorunda kalan bu insanların yaşadığı bu mağduriyetlere bir çözüm getirmek durumundayız. "OHAL sistemi" adı altında yasaklarla bir bütünel toplumun bu sisteme karşı kabul etmediği duruşunu cezaevleri ya da görmezlikten gelme yaklaşımını kabul edilemez buluyoruz.
Nuriye Gülmen, Semih Özakça, yüz otuz günü aşkın bir süredir sadece işlerine iade edilmek istedikleri için bedenlerini açlığa yatırmışlardır. Buna sessiz kalan bir Meclis, buna sessiz kalan bir Türkiye gerçekten çağın gerisinde ve tarihî gerçekliğin karşısında insan hak ve hukukunu ayaklar altına alan bir duruşla geçecektir.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Nuriye ve Semih'in sesini duyalım ve onlarla beraber haksız, hukuksuz bir şekilde işlerinden ihraç edilen, görevlerinden ihraç edilenlerin, boşaltılan üniversitelerin eski hâline getirilmesi ve işlerine iadelerinin sağlanması gerekmektedir.
Bizler OHAL ilanlarıyla, sıkıyönetim politikalarıyla çok acılar yaşadık ama görüyoruz ki OHAL'ler, OHAL ilanları bunlara çözüm olamamaktadır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve AKP'nin Başkanı sermayedarlara "Grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifade ederek anında müdahale ederiz." diyerek OHAL'in, işçilerin anayasal hakkı olan grev hakkını gasbettiğini açıkça itiraf ediyor. Eş genel başkanımızın ne zaman tahliye edileceği sorusuna ise "O bir teröristtir." diyerek yapılan operasyonların siyasi operasyon olduğunu bir kez daha itiraf ediyor. Yani malumun ilamını yaşıyoruz fakat sorun şu ki malumun ilamının sonucunu bir sonuca kavuşturacak, adil bir sistemi oluşturacak bir sistemden, bir otoriteden yoksunuz. Ama biliyorum ki Türkiyeli halklar, yaşanan bu haksızlığı, bu gidişatı görüyor ve buna ilişkin tepkisini her koşulda dile getirecektir ve bu süreci hiçbir koşulda kabul etmeyecektir.
Bu temelde, AKP döneminde üretici çiftçi sayısı 624 bin kişi azalmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Irgat, teşekkür ederim.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - Bitireyim Sayın Başkan, son cümlem.
BAŞKAN - Buyurun, bir dakika ek süre veriyorum.
MİZGİN IRGAT (Devamla) - 2017'nin ilk altı ayında 50 binden fazla esnafın iflas etmesi de fotoğrafın başka bir yüzünü göstermektedir. Yaşanan krizin bütün detaylarıyla belirlenmesi ve karşı önlemler alınması için Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir. Bu anlamda tüm partilerin bu yönüyle desteğini vermesini diliyorum ve bu araştırma komisyonunun yaşanılan bu krizlere, ekonomik alanın iflas ettiği bu krize çözüm bulmasını ve gereken rolünü oynamasını buradan bir kez daha yineliyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Irgat.