| Konu: | Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 17.07.2017 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın geneli hakkında şahsım adına söz aldım, bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin işleyişinde ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla hazırlanan kanun tasarısını alıp da şöyle okuduğumda, işte Komisyon raporunu, muhalefet şerhlerini incelediğimde aklıma ilk gelen şey şu oldu: Çok kısa bir zaman içerisinde yine aynı gerekçelerle burada çıkan yasalar değiştirilecek ve yenileri yapılacak. Bundan hiç ama hiç kuşkum yok çünkü meseleyi bütüncül bir açıdan ele alacak bir siyasi ufka, öngörüye ihtiyaç var, bunu da maalesef göremiyoruz. Neden böyle düşündüğümü de sizlere izah edeceğim.
Şimdi, değerli milletvekilleri; Dünya Adalet Projesi'nin 2016 yılı Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksi verilerine göre Türkiye 113 ülke arasında 99'uncu sırada, Kamboçya ve Etiyopya'yla altlı üstlüyüz yani altımızda ve üstümüzde bulunan ülkeleri görünce insan gerçekten utanç duyuyor. Peki, neden bu hâldeyiz? Siz iktidara geldiğinizde Türkiye'de adalet dört dörtlük, çok iyi durumdaydı demiyoruz ancak şu bir gerçek ki hiçbir dönem bu denli kötü olmamıştı. Bunun en büyük sebebi ise 2002 yılından bugüne kadar ve sonra yaşadığımız darbe girişimi, darbe girişiminden sonraki yaşadığımız adalete, yargıya ilişkin düzenlemeler... Şimdi, ortada bir cemaat bir terör örgütüne dönüştü ve bunun için hangi yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulur? Aslında bunların tespiti bizim Meclisimizin işleyişi ve içinde bulunduğumuz durumu da çok etraflıca açıklayacaktır. Şimdi, hangi yasal düzenlemeye ihtiyaç duyduysa o zamanki adıyla cemaat, şimdi FETÖ sizler eliyle burada yerine getirildiğini görüyoruz. Bugün yazılı iddianamelerden ortaya çıkan ve savcılarımız tarafından tespit edilen bir konu şu: Ergenekon, Balyoz ve benzeri kumpas davaları 15 Temmuzun hazırlığıydı, 15 Temmuz darbe girişiminin hazırlığıydı. O kumpas davalarından önce de bazı yasal altyapıya ihtiyaçlar duyuldu. Bunu az evvel Sayın Yılmaz burada ifade etti. Örneklemek gerekirse, bakın, yeni Ceza Kanunu'nun bazı maddeleri, özel görevli mahkemelerin kuruluşu ve yetki alanının genişletilmesi, dava dosyasına avukatların erişiminin engellenmesi, gizli tanıklık, asker kişilerin görev suçlarından dolayı adli mahkemelerde yargılanması, hâkim ve savcılar hakkında tazminat davası açılmasının engellenmesi ve en önemlisi, işin altın vuruşuydu diye nitelendirebileceğimiz 12 Eylül Anayasa değişikliği.
Şimdi, bütün bunlarda bu kürsüde Cumhuriyet Halk Partisi olarak, neden, hangi gerekçelerle itiraz ettiğimizi dile getirdik, sizler dinlemediniz ve bütün bu iddialarımızın hepsinde haklı çıktık bugün itibarıyla. Ve Türkiye 15 Temmuz darbe girişimini yaşadı. Peki devamında ne oldu arkadaşlar? 20 Temmuzda OHAL ilan edildi ve Türkiye'de rejimin değiştirildiği bir döneme doğru girdik.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizleri buraya seçen milletimizin en başta bizden beklentisi millî iradeye sahip çıkmak. Parlamenterlerin iki temel görevi vardır: Yasama ve denetim. Şu an OHAL KHK'larıyla OHAL'le ilgisi olmayan çok sayıda düzenleme, buradan çıkması gereken çok sayıda düzenleme yapılıyor mu yapılmıyor mu? Yapılıyor ve bu Meclisin temsilcileri buna sessiz kalıyor mu? Millî iradenin gasbedilmesine tek kelime eden var mı arkadaşlar?
OHAL konusunda onlarca KHK var. Bakın, birkaç örnek size söyleyeyim: 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nda değişiklik yapılmasının FETÖ'yle mücadeleyle ne ilgisi var arkadaşlar? Ya da plakasız araca 1.698 TL ceza verilmesinin FETÖ'yle mücadeleyle ne ilgisi var arkadaşlar? Ya da seçim dönemlerinde taraflı yayın yapanlara verilen cezanın kaldırılmasının FETÖ'yle mücadeleyle bir ilgisi var mı arkadaşlar? Meclisin üyeleri olarak bütün bunlara neden sessiz kalıyoruz?
Şimdi, millî irade, millî irade diyoruz. Millî irade gasbedilirken buradaki temsilciler buna sessiz kalıyorsa, buna ses çıkarmıyorsa burada ne demek lazım? Aslında, bugün, belki de demokratik bir ülkede, gelişmiş bir ülkede, burada konuşulan bu yasa tasarısı çok önemli olabilir ama bizim içinde bulunduğumuz durum itibarıyla bunlar artık detay arkadaşlar. Bütünün, büyük başarısızlığı oluşturan bütünün küçük küçük parçalarını oluşturuyorlar. Yani burada bugün böyle düzenlenmiş, bugün bölge idare mahkemesi başkanının yetkileri artırılmış, azaltılmış; oradaki üyenin iş bölümünü HSK seçmiş de, başkası seçmiş, Başkanlar Kurulu seçmiş. Aslında, çok da fazla bir önemi yok bugün geldiğimiz noktada.
Şimdi, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası bahsedildiğinde son dönemde -aslında bu konuya girmeyecektim ama demin de konuşuldu bu- "Efendim, tanklara karşı yürünecekti, buradan, Ankara'dan İstanbul'a yüründü." vesaire gibi.
Değerli arkadaşlar, bana bir örnek versenize, devlet erkânı içerisinde tankın üstüne çıkan tek bir kişi var mı? Cumhurbaşkanı mı çıktı, Başbakan mı çıktı, bakanlar mı çıktı, kim çıktı arkadaşlar? Ya da şu soruyu cevaplayabilir misiniz? Darbe Komisyonu üyesi olarak söylüyorum, Darbe Araştırma Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak dedik ki, devlet erkânının ve devleti yönetenlerin, yetkili konumdaki herkesin HTS kayıtlarını isteyelim, o gün nerede olduğu ihtilafsız bir şekilde ortaya çıksın dedik. Niye bu AKP'li üyelerin oylarıyla reddedildi? Bu tartışmaların hiçbirini yaşamazdık, daha kolayı vardı.
Bakın, o Komisyona, Darbe Araştırma Komisyonuna Başbakanlık müsteşarları gelip sunum yaptı, müsteşar yardımcısının beyanı var, diyor ki müsteşar yardımcısı: Sayın Başbakan Beşiktaş'ta Dolmabahçe'deki çalışma ofisinden Tuzla'daki konutuna geçtikten sonra darbe girişimi olduğu anlaşılıyor ve telefon trafiği sonrasında tankların Başbakanın olduğu konuta geleceğine yönelik -bir gerçek de değil, bir veri de yok buna yönelik- bir dedikodu çıkması üzerine bulunduğu yeri terk ediyor ve Ilgaz dağlarının bir köşesinde bir tünelin dibinde saklanıyor. Siz yürütmenin başı olarak Başbakanın bir tünelde saklanmasına ses çıkarmıyorsunuz, Genel Başkanımızın, o gün öğrenir öğrenmez Ankara'ya dönmek istemesini ve Ankara'da bulunan milletvekillerine "Gidin, millî iradeye sahip çıkın, Meclise sahip çıkın." demesini görmezden geliyorsunuz ve bunu da FETÖ'yle mücadele ettiğinizi iddia ederek söylüyorsunuz. Bakın, bütün terör örgütleriyle mücadelenin ilk temel koşulu iç barışı desteklemektir. Bu ülkede kim ki toplumu bölüyor, kutuplaştırıyor, seçmenlerin oy iradesi doğrultusunda toplumun önemli bir kesimini terörize ediyor, neredeyse toplumun yarısını terörize ediyorsa işte o, iç barışı dinamitliyordur, büyük resimde de teröre yardım ve yataklık yapıyordur.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin yürüyüşü belli ki çok rahatsız etmiş. Yalnız, şunu unutmayın: Aslında bizim geçtiğimiz dönem seçim sloganımız şuydu, dedik ki: "Cumhuriyet Halk Partisi varsa herkes için var." Yani bugünden baktığımızda üstünden iki yıl geçmiş, hakikaten ben bu sözün bu kadar kapsamlı olacağını düşünmemiştim. Bugün, Cumhuriyet Halk Partisine oy vermeyen, Cumhuriyet Halk Partisi saflarında siyaset yapmayan, belki hiç kapımızın önünden dahi geçmeyen tüm yurttaşlarımız için çıkış Cumhuriyet Halk Partisi.
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri... Hani liderlik tartışmasını yapıyorsunuz ya burada; liderlik öyle zorla, işte, memurların alana toplanmasıyla, kumanya dağıtılarak olmaz; "Ben yürüyorum." dediğinizde çağrısız arkanızda milyonları toplayabiliyorsanız lidersiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Genel Başkanım "Ben yürüyorum." dedi, o yürüyüşün sonucunda, Cumhuriyet Halk Partisine inanan, Türkiye'de demokrasiye inanan, cumhuriyete bağlı, bu ülkemizin yurttaşları bir araya geldi ve Maltepe'de müthiş bir finalle noktalandı. Aslında buradan dersler çıkarmak lazım. Eğer orada milyonlar... Ki bu sayı da polemik konusu yapılıyor. Sürem de kalmadı, aslında değineceğim konulardan biri de buydu. Yani iş gelip de sayı noktasında tartışma açılıyor ve sayının da kaç olduğu yabancı basın mensuplarına açıklanarak söyleniyor. Diyorlar ki: "Cumhuriyet Halk Partisi bir Adalet Yürüyüşü yaptı. Adalet Yürüyüşü'ndeki sayı onların dediği gibi değil, aslında şöyle." Ve bunu kime söylüyor biliyor musunuz? Yabancı basın mensuplarına, kanallara söylüyor. Herhangi bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili bugün Türkiye'de çıkıp da yabancı basına iktidarı eleştiren tek satır beyanda bulunsa elli tane senaryo yazılır, yok, bilmem ne üyesi denir, bir sürü suçlama yapılır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı Adalet Yürüyüşü'nün sayısını yabancı ülkelere şikâyet noktasına geldiyse belli ki çok zor durumdadır, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı çok yakındır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)