| Konu: | Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 18.06.2017 |
ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sunulan tasarı içerisinde eğitim kurumlarının farklı düzeylerine yönelik belli çözümler getirme üzerine tartışmalar yürüttük ama genel olarak eğitimin, bu torbada ifade edilen çözümlerinin dışında aslında temel sorunları olduğu gibi duruyor. Coğrafyamızda hem dünya sıralamasında hem gelişmekte olan ülkeler içerisinde hem de Avrupa ülkeleri içerisinde bulunduğumuz sıra oldukça gerilerde. Bu noktada, maalesef 12 Eylül anlayışına, faşist anlayışına bağlı olarak sürdürülen eğitim siyaseti olduğu gibi korunmaktadır. Önemli eşitsizlikler var ve bu eşitsizliklerin aşılması üzerine bütün uyarılara, bütün çalışmalara rağmen, eleştirilere rağmen maalesef bu Hükûmet de adım atmamakta ısrar etmektedir.
Ana dilde eğitim önemli bir sorun olarak hâlâ duruyor. Bu coğrafyanın dillerine yönelik kendi çocukluğundan itibaren doğru temelde, kendi ana dilinde eğitim alması hâlinde daha başarılı olacağı açıkken, dünya üzerinde, insan hakları temeli üzerinde bütün bu hukuk ve anlayışlar kabul edilmesine rağmen, maalesef, bizim coğrafyamızdaki iktidar anlayışları tekçi fikriyatla bu anlayışı bir türlü aşmamaktadır.
Aynı şekilde, parasız eğitim meselesi de "Parasız eğitim yapılıyor." anlayışı altında sürdürülse de önemli oranda paralı eğitimin hâkim olduğu ve parası olanların daha avantajlı okullardan geçerek bu ülkenin önemli alanlarını tuttukları da açık olarak görülüyor.
Yine, bilimsel eğitim alanında da fen derslerine yönelik yapılan kısıtlamalar, onun dışında biyoloji ve diğer meselelere, evrim yasasına, teorisine yönelik yapılan bütün kısıtlamalar, bunun dışında aslında bilimsel temelleri zayıflatan bir müfredatı da giderek geliştiriyor.
Aynı şekilde, laiklik anlayışı noktasında da önemli sorunlar söz konusu. Aleviler, Hristiyanlar, materyalistler, Ezidiler gibi farklı inanç kesimlerine zorunlu din dersleri dayatılmaya devam ediliyor.
Özellikle bu son KHK'larla birlikte bu mesele daha fazla derinleştirilmiş durumda. KHK'larla birlikte, bizim coğrafyamızda en çok hedef alınan alanlardan bir tanesi eğitim alanı olarak ön plana çıkmaya başladı. Bugüne kadar 33 bin öğretmen ihraç edilmiş durumda; 5 bin akademisyen, 1.200 idari personel, 17 bin insan, yine bu eğitim alanındaki öğretmen ise açığa alınmış durumda. 21 bin özel eğitim kurumunda öğretim yapan öğretmenlerin sözleşmeleri iptal edildi. Yaklaşık 2 milyon insan yani çocuk, öğrenci, bunların tümü de mağdur edilmiş durumda, öğretmenlerden bir şekilde eğitim alamaz hâle getirilmiş durumda. Bu öğretmenlerin hiçbir tanesinin yani herhangi bir suça bulaşma, bulaşmama meselesi noktasında herhangi bir şekilde hakkını koruma, o noktada haklarını arama durumu da maalesef yok.
Diyelim bunlardan geçti, öğrenciler okullarını bir şekilde böyle çok zorlu koşullarda okuyup bitirdi. Ondan sonra da maalesef, mülakatla karşı karşıya kalmakta ve birçok insanın geleceği karartılmaktadır. Mülakat soru zarfları bir tarafa bırakılarak bu son dönemlerde yandaşların, akrabaların, tanıdıkların işe alınması temelinde, maalesef, keyfî sorular sorulmaktadır. Yani mülakat sorularında zarflar bir tarafa bırakılarak örneğin "Reis deyince aklına ne geliyor?" "Oruç tutuyor musun?" "Yılbaşı kutluyor musun?" "'15 Temmuz' deyince aklına ne geliyor?" gibi tamamen kendisine yakın insanları tespit ederek onları işe alma yönünde bir anlayışla hareket ediliyor. Hiçbir siyaset ayrımı yapmaksızın bu ülkede 4'üncü olan ya da 20'nci olan, 15'inci olan yani bütün o sınavları geçen insanlara, maalesef, mülakatlarda 50'li puanlar verilerek bir bütünü bir şekilde eğitim kurumlarının dışına itilmektedir.
O da değil, hakkını arayan insanlara yönelik de acımasız bir tutum söz konusudur. Yani insanlar atılmış işten, işsiz kalmış, bütün gelecekleri elinden alınmış; insanlar buna yönelik kendi seslerini dile getirmek için demokratik eylemler yapıyor -Semih ve Nuriye için söylüyorum, onun dışında binlercesi var- bu insanlar açlık grevlerine giriyor seslerini duyurmak için. Hükûmet bu meseleleri ele almak, bir an önce bu insanların sorunlarını çözmek yerine, maalesef onları bir de gece yarısı operasyonlarıyla, şiddetle gözaltına alıyor. Bu insanlar şu anda yaşam noktasında bir risk altındadır. Hükûmetin bir an önce bu meseleye müdahale etmesi gerekiyor. Şu anki koşullara göre, yaklaşık olarak işte 100'üncü günleri geçtikten sonra insanlar ölüm aşamasına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL ATAŞ (Devamla) - Bir an önce Hükûmetin bu noktada da adım atması gerekiyor.
Saygıyla selamlıyorum herkesi. (HDP sıralarından alkışlar)