Konu: | Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 110 |
Tarih: | 18.06.2017 |
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yasa tasarısının dördüncü bölümü üzerine partim adına söz almış bulunuyorum.
Biz zaten bu kanun tasarısının görüşüldüğü günden bugüne aynı şeyi söylüyoruz ki bu yasa kesinlikle toplumu, halkı esas almayan, daha çok kapitalleri büyüten, daha çok o ekonomiyi bir bütün elinde tutanları daha da zenginleştiren, yine sürekli parayı onlara transfer eden bir yasa tasarısı olarak önümüzde duruyor. Onun için biz bu yasa tasarısının da tümünün çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz yani böyle tek tek maddeler üzerinde konuşulup düzeltilecek bir yasa tasarısı olmadığını, tamamen çekilerek, gerçekten bu toplumun esas alınarak halkın talepleri ve istekleri doğrultusunda, gerçekten halkın beklentileri doğrultusunda bu Mecliste yasaların geçirilmesi ya da konuşulması gerektiğini düşünüyoruz.
Evet, arkadaşlar, bir de bugün Meclisin açıldığı andan şu ana kadar herkes bugünün anlam ve öneminden söz etti. Evet, bugün Babalar Günü. Ben de Babalar Günü'nü kutlayamayan, bir faili meçhul çocuğu olarak aslında bugün ülkemizde hâlâ Babalar Günü'nü kutlamayan, kutlayamayan çocuklardan da söz etmek istiyorum. Evet, ben -bir faili meçhul çocuğu olarak- ve benim gibi binlerce çocuk hâlâ çeyrek asırdır aslında bugün CHP'nin yaptığı gibi, o Adalet Yürüyüşü gibi adaleti arıyor, binlercesi babalarının belki kemiklerini arıyor ve yine şu anda ülkemizin içerisinde bulunduğu durumda Bekesler gibi yani adının anlamı kimsesizler gibi, kendisine babasından bırakılan tek miras maalesef, bir poşete konulan yanmış kemik parçalarıydı. İşte biz böyle bir ülkeden söz ediyoruz ve bu ülkenin bu gerçekliklerinin yanında bugün bu Mecliste konuştuklarımızdan söz ediyoruz. Ve yine, cezaevlerinde, cezaevlerinin kapılarında babalarını görmeyi bekleyen çocuklardan söz ediyoruz. Bunlardan biri de Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş. Bu Babalar Günü'nde gidip cezaevinin önünde babalarını demir parmaklıklar ardında görmek zorunda kalacaklar. Bu Babalar Günü'nde çocuklar gidip babalarının mezarlarına çiçek koymak zorunda kalacak. İşte böyle bir Türkiye gerçekliğinden söz ediyoruz arkadaşlar. Böyle bir Türkiye gerçekliğinde sıralarımızdan "Babalar Günü'nü kutluyoruz." deme gibi bir hakkımız yok. Bizim, bu sorunu çözmeden, bu sorunun nedenlerini ortaya çıkartmadan şu sıralardan kimsenin Babalar Günü'nü kutlamaya hakkımız yok. Kendi çocuklarımızla beraber de Babalar Günü'nü kutlamaya hakkımız yok. Siz gerçekten, vicdanınız rahat bir şekilde gidip çocuklarınıza sarılıp o kapitalizmin ürettiği bir hâlde size getirecekleri hediyelerle mutlu olabilirsiniz ama bugünü kutlayamayan binlerce çocuğun durumunu düşünmek zorundasınız ve bu binlerce çocuğun derdine, sıkıntısına çözüm bulmak zorundasınız ve yine binlerce, hatta milyonlarca çocuğu bu duruma getirmemenin yollarını düşünmek zorundasınız.
Türkiye iki yıllık bir süreçten geçti, bir çözüm sürecinden geçti. İşte o çözüm sürecinde çocuklar babasız kalmadılar, anneler çocuklarını kaybetmedi ama birileri, kendi iktidarlarını büyütmek adına bu ülkeyi bir savaş çıkmazına, bir çatışma çıkmazına koydu yine. Ve biz yine aynı şeyleri bugün konuşuyoruz.
Bakın, 1990'lı yıllarda kurulan bir JİTEM vardı, bugün cemaatten söz ediyoruz, bugün esedullah timinden söz ediyoruz, bugün SADAT'tan söz ediyoruz. Yani kendi tarihinden ders almayan bir ülke gerçekliğinden söz ediyoruz. Bakın, bütün ülkelerde bu sorunun tek bir çözüm yolu ve yöntemi var: Hakikatleri araştırma komisyonları kurulur. Hakikatleri araştırma komisyonunda bütün taraflar gelir ve yaptıklarının öz eleştirisini verir, özür diler. Çeyrek asırdır bu ülkede çocuklar babalarının ölümü için bir özür bekliyor.
Bakın, arkadaşlar, bu dosyaların bazıları bazı JİTEM itirafçıları tarafından yapılan itiraflar neticesinde görülüyor olabilir ama yüzde 90'ı zaman aşımına uğradı. Gerçekten siz içiniz rahat bir şekilde bunların hepsini yok sayıp Babalar Günü'nü mü kutlayacaksınız bugün?
Yine, tam da aynı politikalar neticesinde Ankara patlaması yaşandı, Diyarbakır patlaması yaşandı. Cizre'de, işte az önce o söylediğim Bekes'in babası Cizre bodrumlarında diri diri yakıldı, diri diri ve onun için, babasını görmediği için kimsesiz diye o çocuğun adını Bekes koydular. Peki, bu gerçekliklerin hiçbirini görmeden mi biz burada çözüm üretmeye çalışacağız? Dediğim gibi, kutlamayın arkadaşlar Babalar Günü'nü. Ve biliyorum ki çözüm damdan düşmeyenlerden gelmeyecek, bunu çok net biliyorum. Burada her konuştuğumda, yüzlere her baktığımda çözümün damdan düşmeyenlerden gelmeyeceğini çok net biliyorum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Şehitlerden bahset orada.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Arkadaşım, çıkıp buradan cevap verebilirsin, orada konuşmana gerek yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Konuşurum.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Ben, o damdan düşenlerden biriyim; ben, bunun ne demek olduğunu da bilenlerden biriyim, evine ateş düşenlerden biriyim. Sizin evinize ateş düştü mü?
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Düşürmeyin o zaman.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Her gün çıkıp burada şehit edebiyatı yapacağınıza, her gün o çocukları babasız bırakma politikaları üreteceğinize, bunu nasıl çözeceğinizi konuşun.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Şehitlerimizin çocukları yok mu?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Orada, yerinizden bize laf atarak bu sorunu çözemeyeceğinizi siz de biliyorsunuz ben de biliyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Şehitlerimizin çocukları yok mu? Niye şehitleri konuşmuyorsunuz?
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Burada şehitliğe saygıyı ben değil, siz saygı göstermiyorsunuz. Şehitliğe saygı, buradan gelip şehitlik üzerinden kendi siyasetini, kendi iktidarını büyütmek değildir. Arkadaşlar, o insanların niye öldüğünü, niye ölüme gitmek zorunda kaldığını, niye hâlâ bu ülkede çatışma zemininin, savaş zemininin olduğunu araştırmaktır.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Canlı bombayı ziyarete gittiniz. Ayıp! Ayıp!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bakın, sizin tuzunuz kuru, çok kuru. Gidin, o evinde damı olmayan ailelerin çocuklarıyla konuşun ya da şu anda, çocukları -az önce o konuşulan konu var ya- zehirlenen ailelerle konuşun.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Ayıp!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Sizin açınızdan gelip buradan konuşmak çok kolay, gidin onlarla konuşun.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Konuşmakla olmuyor, oraya çıkıp konuşmakla olmuyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim...
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Evinin damı olmayan, evine ekmek götüremeyen ailelerle konuşun. İşte onları anladığınız zaman bu sorun çözülecek.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Öyle boş konuşmakla olmuyor.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Biz geldiğimizde, bizim gibiler, damdan düşenler bu soruna müdahil olduğunda çözülecek, sizinle olmayacak. Sizin tek yaptığınız, bu kanun tasarılarını bize getirerek kendi iktidarınızın yanında birilerini daha çok zenginleştirmek. Başka ne verdiniz bu ülkeye? Bu ülkedeki çocuklara sizin tek vaadiniz babalarının ölümü mü olacak? Bu mudur sizin vaadiniz? Her defasında, doğrudur, şehitlikten söz ediyorsunuz. Peki, o aileler açısından şehitliğin, ölümün ne olduğunu biliyor musunuz siz? Bilmiyorsunuz, sizin için sayı, "Şu kadar kişi şehit oldu, şu kadar Allah'tan rahmet diliyoruz, kınıyoruz..." Kınamakla, bu hamasetlerle, bu politikalarla, duygu sömürüleriyle çözemediniz. Kırk yıllık politikaların bizi getirdiği noktadır bugün. Kendinizle yüzleşmediniz arkadaşlar. Gerçekliğinizle yüzleşmiş olsaydınız eğer, faili meçhullerle yüzleşmiş olsaydı bu ülke, faili meçhulleri, kimin güpegündüz sokak ortasında insanları katlettiğini eğer burada biz tartışabilip çözebilseydik bugün hâlâ bu savaş, bu çatışma sarmalının içerisinde olmazdık. Bunu siz de çok net biliyorsunuz, kendinizi kandırmayın. Bu yasalarla da siz toplumun isteği ve talepleri doğrultusunda gitmiyorsunuz, şirketler sipariş ediyor, siz o siparişlere göre kanun getiriyorsunuz.
Dediğim gibi, ben hep söylüyorum, millî iradeden de anladığınız bu, demokrasiden de anladığınız bu, halktan da anladığınız bu. Gerçekten bunların hepsini tekrar konuşmamız gerekiyor ama öncelikle öz eleştiri arkadaşlar, öz eleştiri.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Önce kendin yapacaksın özeleştiriyi.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Kendin yap da öyle gel.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Benim karşımda konuşmaya hakkınız yok sizin, anlıyor musunuz?
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sen kendin yapacaksın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Senin benim karşımda konuşmaya hakkın yok.
Bu savaş devam ettiği müddetçe, bu çatışma devam ettiği müddetçe hesap vermeme gibi bir durumunuz yok; sorumlusunuz arkadaşlar, bu ülkede akan her kandan sorumlusunuz, insanların parmağı kanasa sorumlusunuz. İktidar olmak, devlet olmak budur, sürekli birilerine saldırmak değildir. Bunun sorumlusu ben değilim, ben muhalefetim. Bu savaşın, bu çatışmanın nedeni sizsiniz, ülkeyi savaş sarmalına, ülkeyi çatışma sarmalına, ülkeyi babasızların...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Bu lafları Kandil'e et önce, Kandil'e.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - ...Bekeslerin olduğu bir ülkeye çeviren de sizsiniz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Bir laf da Kandil'e söyle.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Ve dediğim gibi, bu iş özür dilemekle başlayacak. Sizinle olmayacağını biliyorum, anlıyorum. Biz damdan düşenler var ya damdan düşenler, size rağmen bu ülkeye barışı, çözümü, huzuru getireceğiz, size rağmen.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)