GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:109
Tarih:17.06.2017

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; söz konusu önerge üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, yeni, taze bir haber aldık: Milletvekili olduğum Erzurum ilinin Şenkaya ilçesinde terörle mücadele sırasında bir uzman onbaşı kardeşimizi kaybetmenin elim üzüntüsü içerisindeyiz. Allah'tan bu kardeşime rahmet diliyorum. Kederli ailesine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Yine, Türk siyasetinin renkli siması Süleyman Demirel'in ölüm yıl dönümü. Onu da bu mübarek ayda rahmetle anıyorum. Yaptıklarından dolayı da şükranlarımızı sunuyorum.

Yine, bölge milletvekilimiz Uğur Bey'in de annesini kaybetmiş olduğunu öğrendik. Uğur kardeşime de başsağlığı dileklerimi buradan ifade etmek isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, bilim adamları insanı tanımlarken özelliklerine göre birçok tanımlarda bulunurlar, mesela siyasi bir varlık olduğunu da söyleyenler var, ekonomik bir varlık olduğunu da söyleyenler var ama çok genelgeçer bir temel tanımlamaya tabi tuttuğumuzda insan ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır. Yani bir taraftan biyolojik ve fiziki özellikleriyle, öte yandan da psikolojik, içsel, ruhsal özellikleriyle ön plana çıkan bir varlıktır. Şunu da söylerler, derler ki: Bu ruh ve beden birlikteliği eğer sağlanırsa, ikisi arasındaki denge çok yerinde olursa o zaman sağlıklı bir bireyden söz edebiliriz.

Şimdi, gerçekten, bundan hareketle, sporun da özellikle ruh ve bedenin, ikisinin bir arada sağlıklı bir yapıya ulaşmasında önemli bir vasıta olduğuna inananlardanım.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Erzurumspor'a da başarılar. Bizi yendiniz.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Dolayısıyla "spor" deyip bir kenara atılacak bir kavramdan söz etmiyoruz.

Şimdi, spor yapmak, huzur ve mutluluk gibi insanın içsel, ruhsal yönüne de olumlu katkıda bulunur. Dolayısıyla herkesin amatörce, yaşamının bir parçası hâline getirerek yapması gereken bu doğal faaliyet, bir taraftan da meslek edinip profesyonelce yapan birtakım grupları da kendine muhatap kılmaktadır. Dolayısıyla bakın, veciz bir söz işte, diyoruz ki: Zeki, çevik ve ahlaklı olsun. Şimdi, zeki ve çevikliğini... Gerçekten nedir sporda hedeflenen ilk şey? Başarıdır. Burada beklenen şey nedir? Kuralları yerine getirip kısa zamanda belirli bir başarı seviyesine ulaşmak ama salt hedef bu olmamalı. Bizim, aynı zamanda, her şeyde aradığımız gibi ve bunu da bir kural hâline getirdiğimiz gibi yani siyasette, bilimde, teknolojide, ticarette yaptığımız gibi, sporda olması gereken en önemli unsurlardan biri de ahlaktır. Onun için spor etiği deriz, siyaset etiği deriz, bilim ahlakı, bilim etiği deriz, ticaret ahlakı deriz ama nedense son zamanlarda bu görülen şiddet olaylarından hareketle baktığımızda, en fazla odaklanmamız gereken bu etik konusu göz ardı ediliyor. Hâlbuki önceliğimiz onda olursa... Birazdan somut örnekler vereceğim, etik kurallarla spor yapmaya çalışanların nasıl kalıcı, abide şahsiyetler olduğuna örnekler vereceğim. Başarılar, her ne pahasına olursa olsun elde edilmesi gereken bir hedef olmamalı. Bence adına sportif bir kavram olarak "centilmenlik" denilen şeyi de göz ardı etmemek lazım. Onun için boş söylenmiş bir laf değil, aynı zamanda ahlaklı da olması gerekir diye düşünüyoruz.

Şimdi, bakın, bunlara somut bir iki örnek vermek gerekir. Geçenlerde, Bakü'de 4'üncü İslami Dayanışma Oyunları yapıldı. 2 evladımız, 2 sporcu kardeşimiz 100 metre yarışında birlikte yarıştılar; birisinin adı Mizgin Ay, diğerinin adı Nimet Karakuş. Şimdi, aynı başarıya odaklandılar, ikisi de birinci olmak istedi; birisi dereceye girdi çok kıl payı, birisi giremedi. Yarışma bittikten sonra 2 Türk evladımızdan Mizgin kızımız oturup ağladı, "Ben başa baş gittim ama kaybetmişim, Nimet abla kazanmış." diye fakat Nimet de onun ağladığını görünce, "skorboard"un olduğu masada bir şeyler konuşuluyor, gidiyor oraya, itirazlar var ve itirazlar sonucu, kazananın kendisi değil Mizgin kızımız olduğunu duyunca sevinerek dönüp o ağlayan Mizgin'e koşup diyor ki: "Mizgin, ben değil sen kazanmışsın, gül lütfen. Çok iyi olmuş, bak sen kazanmışsın." O çocuk daha sonra diyor ki: "Hayatımda unutamadığım bir şey; Nimet abla, kendisi birinciyken bu kadar neşeli değildi, masadan benim kazandığımı öğrenip bana koşarken neşesini görünce ben de çok etkilendim." Artık, bizim, şu saatten sonra Arda Turan'ı değil, Fatih Terim'i değil, Yıldırım Demirören'i değil, Aziz Yıldırım'ı değil bence Nimet Karakuş'u konuşmamız lazım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani gerçekten böyle bir davranış, böyle bir sportmenlik... İşte zeki, çevik olmak yetmiyor; ahlaklı da olmak lazım. Bizim bunlara ihtiyacımız var yoksa günübirlik başarılarla... Dikkat ederseniz, hedefe odaklanıp da elde ettiğimiz başarıların hepsinin arkasında ne çıktı? Fiyaskolar çıktı, değil mi? Dopingler çıktı, paralar çıktı, hisseler çıktı, pazarlıklar çıktı. Neyin pazarlıklarıydı? "Millî formayı giyeceğiz ama şunu yaparsak şu kadar bedeli olacak." Böyle bir şey olabilir mi? Bizim Mizginlere, Nimet kızlarımıza gerçekten ihtiyacımız var.

Evet, benden önceki konuşmacı şiddeti örnekleriyle anlattı. Birçoğumuz hatırlarız, futbol merakı olanlar çok iyi hatırlar, 1985'te Belçika'nın Heysel Stadyumu'ndaki faciayı hatırlıyoruz, değil mi? Canlı seyrettik Liverpool ile Juventus'un maçını. Allah korusun, 39 kişi yıkılan duvarın altında ezilerek can verdi. Ben İngiltere'de de gördüm. Sheffield'da, 90 küsur kişi yangın sonucu ezilerek yaşamını kaybetti. Yani bu Lima'da oldu, bu maalesef -biz görmedik ama bizden büyükler hatırlar belki- ülkemizde de oldu, Sivas-Kayseri maçında da oldu bu. 43 kardeşimiz can verdi o maçta.

Şimdi, bunlardan bir ders çıkarmak lazım. Sporun ahlaki boyutunu çok istismar ediyoruz, çok kenara atıyoruz. Bakın, şiddet nerede başlıyor? Şiddet stadyumda basit bir hareketle başlıyor, bu, domino taşı etkisiyle sahadan yedek kulübesine yansıyor, yetmiyor, tribündeki önce VIP grubuna, kulüp yöneticilerine yansıyor, oradan tüm stada yansıyor, o da yetmiyormuş gibi sokağa kadar gidiyor. O da yetmiyormuş gibi, akşam gidiyoruz, televizyon karşısına oturuyoruz ki ya, artık unutalım bu travmayı, bugün bunlar yaşandı, unutalım; hayır, bütün kanallarda spor yorumcuları aynı travma üzerinde, aynı şiddet üzerinde olabildiğince, benzin dökercesine programlar yapıyorlar. İnanın, bakın, spor camiasında isimsiz bir sürü kahramanımız var. Bence biz bir an önce bunlara odaklanmalıyız, bunları söylemeliyiz.

Evet, bu şiddetten kurtulmak gerekir. Şiddet sadece sporda mı var? Sadece sporda yok. Bakın, ahlak çok önemli. Geçen günlerde Londra'da, biliyorsunuz, Kensington kısmında Grenfell diye, fakir fukara için belediye evleri vardır, "council house" derler. Fukaralar için, yoksullar için belediye ya kendisi yapar, gücü yetmezse kiralar, onları fakir fukaraya dağıtır. Onlar orada otururlar, çok zor şartlarda otururlar. Orada bir yangın çıktı, resmî rakamlarda 30 kayıp. "100'ü geçer." diyenler var.

Dosyam orada kaldı, dosyamda var; getirecektim, unuttum. Şimdi, inanın, bakın, basın ahlakı da burada çok sorunlu. Yaptığımız her şeyde ahlakı bir tarafa bıraktığımız zaman şiddet kendiliğinden tırmanıyor. Yerli basına bakıyorum, sadece yangını ve ölenleri söylüyor. Bir Daily Telegraph'da bir haber gördüm. İnanın, aynen biraz önce Mizgin kardeşim ile Nimet kardeşimin o tarihe geçecek olayı gibi, bir ahlaki duruştan söz edeceğim. Şimdi, diğer haberlerde doğal bir haber: "Yangın oldu, şu kadar insan yandı öldü." Bakın, izah etmeye çalışayım sadece.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Devamla) - Bir Telegraph diyor ki: "O gece oruç tutan Müslümanlar uyanık olmasaydı..." Sahur için uyanık olan o genç kızlar dışarı kaçmayı tercih etmediler, kapıları böyle büyük şiddetle döverek milleti uyandırmaya çalıştılar. O gecenin büyük kaybını önleyen o kahraman Müslüman kızlarımızdı dediler. Resmi koymuş. İşte ahlak bu, ahlak bu. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla spor için de geçerli, siyaset için de geçerli, medya için de geçerli, bilim için de geçerli. İntihal yaparak dünyanın en büyük bilimsel bir çalışmasını yaparsınız ama intihal olduğu için onun bir kıymetiharbiyesi yoktur. Doğru olanı, Aziz Sancar gibi geçekten büyük emek olan bir bilimsel çalışmayı ortaya koymak diyorum.

İnşallah, biz bu önergeye de destek olacağız şiddetin her türlüsüne karşı olan bir Milliyetçi Hareket Partisi olarak.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aydın.