Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 108 |
Tarih: | 16.06.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce elleri kaldırdınız indirdiniz ve Meclis tarihinde bir ilke daha imza attınız. Ben Sayın Ahmet Davutoğlu'nu Anayasa oylamasına burada oy vermesi dışında hiç görmedim, siz de görmediniz. Sizden 20 milletvekili daha sayarım, herhangi bir yetkili kurulunuzda olmamasına rağmen bir kere buraya gelmeyen milletvekilleri var.
LEZGİN BOTAN (Van) - Sayın Başkan...
GARO PAYLAN (Devamla) - Ama çoğunluk değil mi? Bugünler böyle...
BAŞKAN - Sayın Paylan, bir saniye...
Sayın milletvekilleri, efendim, lütfen... Sayın hatip kürsüde konuşuyor.
Devam ediniz.
GARO PAYLAN (Devamla) - ...çoğunluk sizsiniz, el kaldırır indirirsiniz, vekillikleri düşürürsünüz ama düşürdüğünüz vekillikler, yaptığınız mağduriyetler Meclise atılmış bombalardır arkadaşlar. Gün döner hesap döner, biliyorsunuz, bugün bize yarın size. Yaptığınız, milletvekilliğine yapılan bir itibar kaybıdır. Hep muktedir kalacak değilsiniz ama yaptığınız milletvekilliğine, Parlamentoya maalesef büyük bir itibar kaybettiriyor. Ne diyeyim, Allah sizi ıslah etsin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen kendine bak.
GARO PAYLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Evet, bir darbeden geçtik. Biz sizi uyardık, darbe geliyor dedik, dinlemediniz. Çünkü saraydaki irade de darbeci bir anlayışla yürüyordu, ona paralel irade de darbeci bir anlayışla yürüyordu ama ikisinin ortak bir düşüncesi vardı, ideolojik olarak birlikteliği vardı. Çünkü -biliyorsunuz- 2014 sonuna doğru barış süreci akamete uğradı, uğrar uğramaz Kürt meselesinde aldıkları pozisyon iki darbeci anlayışın da aynıydı. Sonra çatışmalar, bombalar, manipülasyonlar... Sonunda darbeyi yaşadık biz sizi uyardığımız hâlde, "Demokratik siyasete dönün." dediğimiz hâlde. Böyle olağanüstü dönemlerde o ülkenin Parlamentosunun ne yaptığı, o ülkeyi belirler. Hani, tabii ki, bir yerde bir muktedir olabilir, o muktedir darbeci anlayışı sürdürmek isteyebilir ama ona had bildiren başka mekanizmaların olması gerekir. O mekanizmalar yoksa darbeci anlayış suç işler ve bunu da sizin adınıza yapar, çoğunluk partisi adına yapar ve bugün işlenen her suç, emin olun, size yazacak. 1990'lı yılların muktedirleri vardı, bilirsiniz, onlar pek çok suçlar işlerlerdi ve bunu vatan adına, millet adına yaptıklarını söylerlerdi. Ama o gün işledikleri suçların hiçbir tanesini o dönemin muktedirleri şu anda sahiplenemiyorlar, hepsi utançla o dönemin vekili olduklarını dahi söyleyemiyorlar çünkü muktedirin yaptığı suç aynı zamanda da çoğunluk partisine yazar.
Maalesef, bu dönemde de olağanüstü bir dönemden geçiyoruz ve pek çok mağduriyet var. Değerli arkadaşlar, bu mağduriyetler yalnızca darbeci anlayışa değil, muhalif gördüğünüz herkese karşı yapılıyor. Maalesef, bakın, kanun hükmünde kararnamelerle ihraç edilen 102,551 kamu personeli var. Bunların içinde binlerce akademisyen var. Bu akademisyenlerden 2'si bir eyleme başladı. Biliyorsunuz, kimisi karşı karşıya kaldığı mağduriyete karşı sessizliğe bürünür, kimi de: "Ben bu haksızlığa tahammül edemiyorum." der isyan eder, bu isyanını göstermek için de bir eylem yapar. Nuriye Gülmen ve Semih 9 Kasım günü Ankara'da, İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemine başladılar. Daha sonra da açlık grevine başladılar değerli arkadaşlar. Bugün açlık grevlerinin 100'üncü günü, farkında mısınız? Kendileri onlarca gün, o İnsan Hakları Anıtı'nın önünde yalnızca "İşimi geri istiyorum." dedi çünkü bir haksızlığa uğradıklarını söylediler. Sizler bazı görüşmeler yaptınız, vaatlerde bulundunuz ama ne hikmetse saraydaki irade vicdanlarınızın harekete geçmesi yönünde maalesef sizleri büyük bir vesayet altında bırakıyor. Oysa 2 insanın hayatı pek çok noktadan, bizim burada çıkardığımız pek çok yasadan çok daha önemli ama bugün 100'üncü günü. Nuriye ve Semih, göz göre göre eriyor arkadaşlar. Biliyorsunuz, 90'ıncı günü geçen açlık grevlerinden sonra artık ölüm sınırına yaklaşılır. Nuriye ve Semih'in şu anda -söylemek istemiyorum ama- kasları erimiş durumda, iç organları geriye dönüşü olmayan noktada, işleyemez durumda. Nuriye şu anda yürüyemeyecek hâlde, kalem dahi tutamayacak hâlde. Semih'te de benzer pek çok emare var.
Değerli arkadaşlar, talepleri çok basit "Ben işime geri dönmek istiyorum." diyor. Bununla ilgili bir komisyonumuz var, öyle değil mi? Bir komisyon var ama o komisyonun temmuz ayında başvuruları almaya başlayacağını söylüyorsunuz, temmuz ayında başvuruları alacak ve iki yıl görev yapacak. İki yılın sonunda kararlar vermeye başlayacak ve daha sonra idari yargı yolu açılacak, idari yargıda üç yıl bekleyecek, daha sonra akademisyenler, kamu görevlileri üç beş yıl Anayasa Mahkemesinde koşturacaklar, daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecekler, üç beş yıl da orada sürünecekler. On yıl, on beş yıl sonunda adalet bulabilirlerse bulacaklar.
Şu gün gülümsüyorsunuz, ne güzel ama değerli arkadaşlar, 1990'lı yıllarda da pek çoklarınıza "terörist" dediler. Siz adalet aradınız, isyan ettiniz, daha sonra beraat ettiniz o sizin hakkınızda dava açanlar konusunda ama adalet geç kalmıştı, pek çok mağduriyetler oldu ama ölümden büyük mağduriyet yok. Birisi 28, birisi 34 yaşında olan 2 genç insan şu anda ölüyor arkadaşlar, ölüm aşamasında. Meclisin bununla ilgili ivedi adım atması lazım.
1990'lı yılların Mehmet Ağar'ı her hak talebinde şöyle derdi: "Onlar terörist." Hani "Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır." söylemiyle vicdanları köreltmek isterdi ve becerirdi. Oysa 1990'lı yılların mağdurlarının bugün hikâyelerini okuyorsunuz, "Bu nedir kardeşim, bu nasıl bir adaletsizlikmiş?" diyorsunuz. Bugün de vakanüvis her şeyi yazıyor ve her şeyi size yazıyor arkadaşlar. Eğer ki Nuriye ve Semih ölürse -Allah korusun- hayatlarını kaybederlerse bunlar -biz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama- önce sizin, hepimizin boynumuzun borcu olacak. Size yazacak arkadaşlar, vakanüvis bütün bunu size yazacak. Bu konuda parmaklarınızı kımıldatacak mısınız?
1990'lı yılların Mehmet Ağar'ı var da bu yılların, bu zulmün bir aktörü olmaz mı? Süleyman Soylu Nuriye ve Semih tutuklandığında -hani terör örgütü üyeleriymiş- hiçbir sabıkaları olmadığı hâlde masumiyet karinesini yok sayarak gözaltına alınanları anında terör örgütü üyesi olarak yaftaladı, aynı 90'lı yılların Mehmet Ağar'ı gibi. Aynı 90'lı yılların Mehmet Ağar'ı bugünlerin Süleyman Soylusu ve siz de maalesef bunlara yedekleniyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, davanın ilk duruşmasını da ne zamana verdiler biliyor musunuz? 14 Eylül 2017 yani bundan üç ay sonrasına verdiler. Nuriye ve Semih'in üç ayı daha yok arkadaşlar ve hapishane koşullarında biliyorsunuz, enfeksiyon kapmak da bu açlık grevindeki insanların ölümü de hızlanır. Gelin, bununla ilgili ivedi tedbir alalım. Bu komisyonun işlemesini beklemeyelim arkadaşlar, biz bir araştırma komisyonu ihdas edelim. Öncelikle Nuriye ve Semih'i kurtaralım, canlarını kurtaralım, daha sonra 101 bin kamu görevlisiyle ilgili adımların ivedi atılmasını sağlayalım.
Değerli arkadaşlar, 40'ın üzerinde kamu görevlisi intihar etti. 90'lı yıllarda da intihar edenler olmuştu, daha sonra onların masum olduğu ortaya çıktı. FETÖ'cü diye yaftaladığınız bazı insanların, intihar ettikten sonra masum oldukları ortaya çıktı. Bunlarla ilgili parmaklarınız, vicdanlarınız kımıldayacak mı acaba? Bu dönem yaptığınız ve yol verdiğiniz her şey; bakın, tekrarlıyorum, her şey, iktidar partisine yazılacak arkadaşlar. Bu anlamda, bu dönemde yaptıklarınızla ilgili hayırla yad edilmek istiyorsanız, öncelikle sembol olmuş Nuriye ve Semih'le ilgili adım atmakla başlayalım derim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)