GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:106
Tarih:14.06.2017

ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milleti, saygıdeğer basın mensupları ve Meclisimizin kıymetli çalışanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için verilmiş olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyenleri tekrar selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddetin kentli, köylü, eğitimli, eğitimsiz, varlıklı, yoksul, ev kadını, çalışan kadın hiç fark etmeksizin birçok kadının başına geldiğini ve şiddet görerek mağdur bırakılan kadının sayısının ne kadar yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuyu bu kürsüde ve bu Mecliste bir çok kez konuştuk, birlikte değerlendirdik, yapılması gerekenler üzerinde de tartışmalarda bulunduk ancak bir arpa boyu kadar yol alamadık maalesef.

Bugün sevindim, neye sevindim? Münevver Karabulut cinayetiyle alakalı, o evladımızın cinayetiyle alakalı Türk adaletinden çok önemli bir karar çıktı: Faile verilmiş olan ceza, manevi tazminat noktasında yüksek bir ceza miktarı oldu, bu benim yüzümü güldürdü. Ama yeterli mi? Yitip giden, toprağa düşen evladımızla ilgili ödenecek olan hiçbir tazminat o ana babanın acısını dindirmeyecektir. Onun için yetmez ama önemli bir adımdı. Bu adımla alakalı, Türk adaletinin bu anlamda yöntemi değiştirmiş olmasını da takdir ediyorum.

Şimdi, özellikle teknik olarak yapılması gerekenlerle ilgili ben kürsüden daha önce kadın sığınmaevlerinin sayısının yasaya uygun hâle getirilmesi konusunu gündeme taşıdım. Ancak iktidar partisinden bu konuda hiçbir şekilde gerekli desteği görmediğimiz gibi, özellikle iktidar partisinin buna kulaklarını tıkadığını maalesef görüyorum. Bakın, yasal düzenlemeyi getiren bu iktidar partisi. Nüfusu 100 bini geçen ilçelerde mutlaka kadın sığınmaevi olmalı. Kadın sığınmaevlerinin sayısını tamamlarsak eğer şiddete maruz kalan kadınımız... Bakın, kadının önemini hepimiz vurguluyoruz. Onlar, her biri ana kuzusu ve şiddete uğrayanlar 50 yaşında, 40 yaşında değil her yaş grubundan insanlar var. Bunlar müracaatta bulundukları zaman o kadın sığınmaevlerinde yer müsaitliği olmadığı için altı ay, yedi ay sonrasına söz almaktalar, yerle ilgili ancak o kadar süre sonrasına yer almaktalar. Bu süre içerisinde o kadın ne yapacak? Kocası tarafından, yakını tarafından şiddete uğramış, dönüyor bu sefer ailesinin evine, dönüyor bu sefer şiddete maruz bırakan kişinin evine, dönüyor bu sefer kendisini darp eden eşin evine ve orada o fiil gerçekleşiyor. Birçok kadın yarım kalmış olan darpların sonucunda cinayete kurban gitmiş olan kadın maalesef. Bu anlamda, en azından atılması gereken adımları daha sağlıklı olarak atarsak, yasayı da işletirsek zannedersem sonuç alabiliriz.

Şimdi, bir de tabii ki küçücük çocuk bedenleri üzerinde istismarlar var, küçücük çocuk bedenleriyle ilgili cinayetler var. Minik Ceylin'in ölümü hepimizi çok derinden etkilemiştir. Neydi bu? Parkta oynayan bir çocuk dört gün sonra bir evde bir sandıkta ölü olarak bulunuyor. Planlanmış bir cinayet. Hepimizin vicdanını, yüreğini sızlattı. Her birimiz her şeyden önce anneyiz, her birimiz her şeyden önce babayız, her evladımızın başına gelebilir. Peki, hiç düşünüyor muyuz acaba neden oluyor bu? Neden bu çocuklar kandırılabiliyor? Neden parkta oynayan bir çocuk başka bir evde su içerken başına bu geliyor? Demek ki eğitim sistemiyle ilgili eksikler de var. Eğitim sisteminde 1960'lı yıllarda adabımuaşeret dersleri varmış. Bugün ise maalesef manevi değerlerimizle ilgili bu tarz dersler olmadığı gibi, ana baba okulları, halk eğitim merkezlerinde yapılabilecekken dikkatimizi bunlara vermiyoruz. Anne babaları, henüz anne baba olmadan önce çocuklarını nasıl yetiştirmeleri gerektiği konusunda, çocukların alması gerektiği tedbirlerle ilgili "Bu beden benim, dokunma." diyebilmeleri noktasında maalesef eğitim açısından yetersiz olduğumuzu görmemiz gerekiyor, atılması gereken adımları hep birlikte görmeliyiz. Eğer bunları görmezsek, hiç önemli değil, her birimizin çocuğunun başına gelebilir mi? Gelir ve kız erkek olmaksızın, hiç ayrım da yapmıyorum çünkü ben özellikle adli vakalarda takip ettiğim ve gördüğüm kadarıyla maalesef erkek çocuklarımızın başına da aynı şeyler gelmekte.

Şiddet, sadece bedensel şiddet değil, ekonomik şiddet de şiddettir, manevi şiddet de şiddettir, psikolojik şiddet de şiddettir. Bunu önlemek için hep birlikte ne yapmamız gerekiyor, öncelikle toplumda neden böyle bir eksiklik oluştu, niye bu manevi değerler maalesef azaldı, zayıfladı, millî değerlerimiz niye acaba yeteri kadar eğitim müfredatıyla beraber verilemiyor? Bunu hep birlikte incelemeliyiz. Bu incelemeleri yaptıktan sonra bunları ders müfredatına aldığımızda hangimizin zararı olur bundan? Milletin kârı olur, Türk milletinin faydasına olacak olan şeyler bunlar. Yeter ki tespitleri doğru yapabilelim.

Kadının uğradığı şiddetle alakalı, özellikle yaptığımız araştırmalarda ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak senelerden beri verdiğimiz önergelerle hep şunu söyledik: Gelin, hep birlikte kadına şiddeti önlemek için somut adımlar atalım. Nedir bu somut adımlar? Kadın sığınmaevine yerleştirilen kadınların meslek edinmeleri, oradan çıktıktan sonra da mutlaka istihdamlarının sağlanmasını sağlayalım dedik, bunu da bir önergeyle sunduk. Ancak önerge, her zaman olduğu gibi siyasi bir refleksle reddedildi.

Şimdi, bu konuyla ilgili özellikle İstanbul Sözleşmesi önemli bir sözleşme. Önergede de yer aldığı için üzerinde biraz durmak istiyorum. Biyolojik veya hukuki, ailevi bağ olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, bunlarla mücadeleye ilişkin standartları belirliyor. Bunlar aslında bir kılavuz niteliğinde olabilir, bunları hep birlikte değerlendirebiliriz. Bu anlamda Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ülkenin kahraman kadını... Her Türk kadını bu ülkenin kahraman bir kadınıdır. Yarın öbür gün ülkemizde oluşacak olan bir sıkıntı durumunda biliniz ki öncelikle kadınlar en önde yer alacaklar. Kara Fatmalar tarihimizde bunu bize göstermiştir. Bu anlamda, onları incelediğimizde gerçekten mücadele noktasında "Vatanım ve milletim." dediği zaman özellikle bu mücadelenin kadınlar tarafından nasıl yapıldığını da hepimiz hatırlayacağız. Onları korumak, gözetmek, onların geleceğini sağlamak hepimizin birer vicdani görevi ve muhasebe olarak da bunu yapmamız gerekiyor. Nasıl yapabiliriz? Ekonomik olarak kadınları güçlendirdiğimizde, bilhassa kadının erkeklere karşı acziyetini ortadan kaldırmış oluruz.

Özellikle yine bu kürsüden Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca şunu söyledik: Gelin, sigorta girişi öncesinde doğum yapmış olan kadınlar -bunlar bizim annelerimiz- her biri bir feryatta bulunuyor, diyor ki: "Avrupa'da bu borçlanma usulü var -yine askerlik borçlanması yapılabiliyor- bizlere de bu hakkı verin. Biz çalışmadık çünkü en kutsal görev olan çocuklarımızı yetiştirdik." Gelin "doğum borçlanması" adı altında bu annelerimize bu hakları tanıyalım. Çünkü onların buna, özellikle, bir emekli maaşı alma noktasında ihtiyaçları var.

İşte bu şekilde ekonomik olarak acziyet içerisinde olmadıklarında, şiddete uğradıkları zaman, her gün dayak yiyip o evde kalmak zorunda bırakılmazlar. Bu anlamda da atılması gereken adımları sürekli gündeme getirdik.

Geçtiğimiz yıla oranla haber sayılarına bakıyorum, haber sayılarında düşüş var, haberlere çok fazla yansımıyor, gazetelerde kadının uğradığı şiddete yönelik haberler belki çok fazla yer almıyor. Ülkemiz olağanüstü bir gündemden geçmektedir. Bu gündemde belki bunlar çok zayıf ve cılız kalıyor olabilir ama inanın cılız değil. Şiddetin arkasında taciz var, tacizin arkasında ise mutlaka ve mutlaka cinayetler var. Bu anlamda, mutlaka toplumun eğitilmesi gerekiyor. O eğitimin de bizler tarafından burada belirlenecek olan, belki yine bir araştırma yapılması durumunda... Bu anlamda da bir araştırma önergesi partimiz tarafından verilecektir tekrar. Özellikle halk eğitim merkezlerinde verilen eğitimlerin değiştirilerek toplumun millî, manevi ve ahlaki değerlerinin güçlendirilmesi, bu anlamda anne baba olacak olan insanların çocuklarını nasıl yetiştireceğine dair, bu çocukların kendilerini nasıl koruyacaklarına dair çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, çok önemli bir örnek vereyim, belki dikkatinizi çekecektir. Basit bir cep telefonu alıyoruz, 10 adet kullanma kılavuzu çıkıyor, çok dilli; açıyoruz, bakıyoruz; koruyoruz, gözetiyoruz o telefonumuzu. Aracımız küçücük bir arıza çıkardığı zaman hemen servise götürüyoruz ama ana baba olacak olan insanlar çocukları doğduğu zaman onları nasıl yetiştireceklerini bilmiyorlar. Mutlaka eğitim müfredatında yer almalı, Türk milleti, özellikle, bu olayları yaşamaya mahkûm bırakılmamalı. Türk milleti güçlü bir millet, Türk milleti daha da güçlendirilmeli ve bu anlamda da kadınların önünün açılması gerekiyor. Yüzde 50'si kadın olan nüfusun yüzde 50'sini de doğuran kadınlar; onun için, kadınların özgül ağırlığı bana göre yüzde 75'tir. Bu anlamda da herkesi vicdana davet ediyorum, bunu da özellikle, vicdanlarında muhasebe etmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)