Konu: | Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinin Kuzey Akdenize Dair Ekinin Bölgesel Uygulamasına Yönelik İstanbul Türkiyede Bölgesel Koordinasyon Birimi Kurulmasına İlişkin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Sekretaryası Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 103 |
Tarih: | 08.06.2017 |
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşülmekte olan 471 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım, sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi sadece siyasi bir parti değil, aynı zamanda bir ekolojik mücadele platformudur. Bu bağlamda, ekoloji ve çevre hususunda yapılan ya da öngörülen her türlü olumlu çaba desteğimizi alacaktır. Fakat burada şunu da belirtmekte fayda var: Burada onaylamaya çalıştığınız tasarılar fiiliyatta bir eyleme dönüşmediği sürece değersiz birkaç imza ve kâğıttan başka bir niteliğe kavuşmayacaktır.
Dünyada 1,2 milyardan fazla insan çölleşme riski bulunan topraklarda yaşamını sürdürmektedir. Aynı zamanda, 110 ülkedeki 250 milyon insan çölleşmenin olumsuz sonuçlarından doğrudan etkileniyor. Türkiye'nin de sahip olduğu iklim şartları, bilinçsiz ve yetersiz politikalarla birlikte çölleşme ve kuraklıktan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer almasına sebep olacaktır. Türkiye'de çöl olmaması, bu risklerle karşı karşıya olmadığı anlamına da gelmemektedir. Etkin ve sağlam çözümlerle bunun önüne şimdiden geçilmelidir. Sizler doğaya nasıl davranırsanız doğa da aynı karşılığı sizlere verir. Sermaye ve kâr hırsıyla ormanların her gün yok edileceği, ağaca bakanların sadece odun gördüğü bir zihniyet çerçevesinde çölleşme ve kuraklıklar kaçınılmaz birer son olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Orman ve Su İşleri Bakanlığına bağlı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğünün sitesinde ülkemizdeki çölleşme nedenleri arasında doğal ve teknik nedenler yer almaktadır. "Teknik neden" diye adlandırılan başlık altında ormansızlaşma, meraların ve hidrolojik yapının bozulması, toprakların amacı dışında kullanılması ve yanlış yönetimi gibi nedenler sıralanmaktadır. Fakat Türkiye'de uygulanan -başta güvenlik politikaları yer almak üzere- birçok mega proje ve yeni projelerde ilk hedef alınan alan ve yok edilerek talan edilen yerler ormanlardır.
Şimdi, sayın milletvekilleri, "Çevre Günü" adı altında hamasi nutuklarla günü kurtarmanın, geçiştirmenin bir anlamı yok. "Terörle mücadele ediyoruz" adı altında ekolojik denge alt üst edilmiştir. Şimdiye kadar binlerce hektar orman ve mera yakılarak korkunç bir kıyım yapılmıştır. Şimdi de platolara sondaj makinaları götürülerek belli derinliklerde sismik yapar gibi patlayıcı maddeler patlatılmakta, güya yer altı mağaraları yıkılmaktadır. Hâlbuki yapılan tahribat -bunu Sayın Bakanım çok iyi bilecektir- doğayadır ve doğanın dengesinedir. Yapılan bu işlem, yer altı su kaynaklarını ve dolayısıyla pınar olarak yeryüzüne çıktıkları yeri etkileyecek ve büyük bir ihtimalle de bu pınarların kaybolmasına sebep olacaktır veya yeni oluşacak yer altı çatlaklarıyla tamamen bu suyun kaybolmasına neden olacaktır. Bu nedenle ekolojik denge bozulacak ve ülkemizin çölleşmesine sebep olacaktır.
Başkentte "Orman insanlar için hayat, ekonomi için kaynaktır." pankartları asılırken Kürt coğrafyasında yapılan orman kıyımını nasıl izah edebilirsiniz?
Çevreyi koruma, çölleşmeyi önleme kâğıt üzerine atılan imzalarla değil, çevreyi anlayan, önemseyen bilinç ve davranışlarla olur. Bu bilinci topluma empoze edemediğimiz sürece atılan imzaların da hiçbir değeri ve önemi olmaz.
Çevre tahribatı, yapılan HES'lerle, nükleer santrallerle ve rant için kesilen ve yakılan orman arazileriyle ivme kazanırken anlaşmalara imza atmanın hiçbir anlamı da gereği de yoktur.
Doğada en uzun ömürlü olan zeytin ağacına -iki bin yıl yaşadığı tahmin ediliyor- bile savaş açtıktan sonra söylenecek bir söz bulamıyorum.
Ben aynı zamanda Çevre Komisyonu üyesiyim. Sayın Başkanımız da buradaydı. İki yılda sadece iki toplantı yaptık değil mi Başkanım?
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çevre Komisyonu istifa etsin.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Bir sürü çevre sorunu olan bir toplumuz. Ne yazık ki iki yılda iki toplantı yapabildik.
Ve hatırlarsanız Sayın Başkanım, ben gene bu "topsoil" nebati toprak üzerine bir öneride bulundum. Sayın Başkanın bana dediği "Öneriyi getir, bir torba yasanın içine atarız." Yani tam torbacı olduk. Bundan sonra torbanın içine atıp kaybedeceğiz olayları.
Bu nebati toprağın önemini ne yazık ki ülke olarak kavrayamadık. İki yüz yılda 1 santim oluşan bu toprak altın değerindedir. Emin olun belki altından da daha üstündür. Yaptığımız göletlerle, barajlarla, inşaatlarla veya yapılan yollarla bu toprağı tamamen heba ediyoruz. Burada, yapılan yolların bir metrajını, "volume"ünü çıkarırsanız, korkunç toprak kaybını görürsünüz. Ne yazık ki bunun bir daha da geri dönüşümü yoktur. Göletin altında kalan o toprağın bir daha kullanılma şansı yoktur. Bu tarz anlaşmaları uluslararası bir anlaşmada taraf olabilmek adına değil, yaşadığımız çevreyi korumak ve kollamak adına yapmalıyız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde, dünyada çölleşmenin doğal nedenlerinden biri de iklim değişikliğidir. Bununla ilgili olarak Paris İklim Zirvesi'nde, 195 ülkenin imzaladığı ve küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması için çalışmalar yapılması gerektiği kararı çıkmıştı. Bu kararlar doğrultusunda, ilk raporlama 2020 yılında yapılacaktı. Paris İklim Zirvesi sonrası, dönemin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'na yönelik olarak Hükûmetin iklim değişikliğiyle ilgili yol haritasını sormuştum, gelen cevap aynen şöyle: "İklim değişikliğiyle mücadele doğrultusunda, 2030 yılı için ülke olarak yol haritamız belirlenmiş olup ülkemizde sera gazı emisyonunun 2030 yılında yüzde 21'e kadar artıştan azaltmak hedeflenmektedir. Bu hedefin, kaliteli altyapı projeleri hayata geçirilerek, yeni ve temiz teknolojiler ile yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla istifade edilerek ve enerji verimliliği sağlanarak gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Ekonomik olarak yüzde 5 büyüyen ve enerji ihtiyacı her yıl yüzde 6 artan Türkiye'nin bu kadar iddialı bir hedef belirlemiş olması, iklim değişikliğiyle mücadeleye vermiş olduğu önemi göstermektedir." demektedir. Peki, bugün sonuç ne oldu? Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nın onay sürecini durdurdu. Bu hususta yorum yapmaktansa takdiri millete bırakıyorum. Yani doğal nedenleri ve teknik nedenleriyle mücadele etmiyor fakat uluslararası ne kadar anlaşma varsa birer, ikişer onaylayarak "Bakın, biz tarafız." demeye çalışıyoruz.
Tabii, bu konu hakkında daha fazla konuşmak gerektiğine inanıyorum ama yıkım politikası sadece doğa üzerinde değil, hukuk üzerinde de meydana gelmektedir. Eş başkanlarımızın ve milletvekillerimizin tutuklanması üzerinden iki yüz on yedi gün geçti, artık bu ayıbı bu Meclis daha fazla taşıyamayacaktır, taşımamalıdır. İktidar ve muhalefet, parlamenter demokrasinin olmazsa olmazıdır. İktidar, elindeki güçleri kullanarak ve yargı araçsallaştırılarak muhalefet üzerinde baskı oluşturursa burada demokrasiden bahsedemeyiz. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinde partimizin elde etmiş olduğu başarı iktidar tarafından hazmedilememiştir. Seçimlerin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından partimiz hedef gösterilerek dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmaları başlatılmıştır. Bu tartışmalarla birlikte, milletvekili arkadaşlarımız hakkında, yaptıkları konuşmalar nedeniyle Meclise fezleke yağmaya başlamıştır. Bu fezlekelerin birçoğu, suç tarihleri dört beş yıl öncesine aittir. Milletvekillerimiz hakkında hazırlanan bu fezlekelerin önemli bir kısmı da Fetullahçı yapıya üye oldukları için şu an cezaevinde bulunan savcılar tarafından hazırlanmıştır. Eş Başkanımız Selahattin Demirtaş hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle 96 fezleke düzenlenmiştir. Bunların 48 tanesi 7 Haziran seçimlerinden sonraki on ayda hazırlanmıştır. Toplam 96 fezlekeden 29 tanesini hazırlayan savcılar şu anda cezaevindedirler. Yani Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tutuklu milletvekillerimizin şu anda cezaevinde olmasına neden olan fezlekeler Fetullahçı örgüte üye olan savcılar tarafından hazırlanmıştır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)