| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Filistin Devleti Arasında Eğitim ve Yükseköğretim Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 103 |
| Tarih: | 08.06.2017 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili maddede Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Evet, kaldığınız yerden biz de devam edelim. Malum, Orta Doğu coğrafyasını konuşuyoruz. Orta Doğu coğrafyası insanlık tarihi boyunca birçok medeniyete, kültüre, topluluklara ve inanç sistemlerine ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Bu kadar büyük bir önemi haiz, uzun bir tarihsel geçmişi olan bu coğrafya aynı zamanda büyük mücadelelerin de ana merkezi olmuştur. Bunlara, tabii, çok tipik bir örnek vermek gerekirse en somutları ve belleklerde, hafızalarda en iz bırakanları olması hasebiyle bin yıl önceki Haçlı Seferlerini örnek verebiliriz; bu coğrafyada olmuştur. Aslında, Şarkiyatçılar bunun çok iyi analizini yapmışlardır. Ta o dönemde, bakın, bir gizli bir neden oluşturulmuştur; bir de bunun kamufle edilip, yoğrulup, şekillendirilip açık bir bahaneye dönüştürülmüş hâli söz konusudur. Haçlı Seferlerinin yapıldığı bu coğrafyada yani Müslüman Doğu ile Hristiyan Batı'nın çatışma alanı olan bu Kudüs merkezli birlik etrafındaki Orta Doğu coğrafyasında açık neden özgürleştirmeydi güya; din, inanç merkezli bir özgürleştirme bahanesiydi ama onun altında yatan asıl gizli neden şuydu: Bölgenin mümbit -verimli- gerçekten medeni açıdan çok çok ileride olması, sahip olduğu kaynaklar açısından bir zenginlik arz etmesiydi. O gün nasıl ki asıl nedenler maddi idiyse bugün de yine bu coğrafyada yeniden hesaplaşmalara tanıklık etmekteyiz. Yine asıl neden o yer altı ve yer üstü zenginlikleri; yüz yıl önce de böyleydi, Musul ve Kerkük petrol yataklarının keşfinden sonra bölgede yeni bir Haçlı Seferi ruhu canlandı ve işgal hareketleri başlatıldı. Ne değişti bugün? Bugün yine bir şey değişmedi, söylem hep şu oldu... O gün de özgürleştirmeydi, bundan yirmi beş-otuz yıl önce de, 1991 yılında Irak'ın işgalinde de kullanılan söylem yine aynıydı, yine o oryantalistlerin ortaya attığı özgürleştirme propagandasıydı. Neydi? "Biz Irak'ı özgürleştirmek için buradayız. Saddam gibi bir diktatörden kurtarmaya geldik." dendi ama asıl neden, işte ta bin yıl önce de Haçlı Seferlerinde kullanılan o bölgenin gerçekten maddi varlığıydı, stratejik varlığıydı. Ne oldu? Diktatör gitti; barış, huzur geldi mi? Gelmedi. Daha sonra, bu "Arap Baharı" ismiyle bölgeye daha şiddetli, daha ağır bedeller ödeterek yayılmaya başladı. Ne oldu, Tunus özgürleşti mi, varlık olarak bir yerlere geldi mi? Libya özgürleşti mi? Suriye özgürleşti mi? Hayır, bunların hiçbiri olmadı, bugün de baktığımızda Filistin aynı bedelleri ödemiş, gerçekten hâlâ ödemeye devam eden bir coğrafyanın, bir kadim insanlığın adı olmaya başladı.
Filistin deyince artık trajedilerle anılan bir kültürden bahsediyoruz. Filistin, Haçlı Seferlerinde eksik kalan, Batı'nın kursağında kalan o intikam duygusunun tezahürüyle özdeş anılmaktadır maalesef. Bugün Katar için de belki aynı şeyler düşünülmektedir. O zaman ne yapmak lazım? Yani bu senaryoları bir an önce altüst edip gerçekten diplomatik olarak -bakın, diplomasi çok konuşma sanatı değildir; diplomasi, biraz amiyane olacak ama iş kotarma sanatıdır- kotarabildiğimiz kadar iş kotarmamız lazım yani elde edebildiğimiz kadar başarılar elde etmek zorundayız. Bu coğrafyada artık biz, gerçekten, umut olmak zorundayız çünkü bu coğrafyada bizim tarihî, kültürel, insani ve inanç bağları çok güçlü olan kardeşlerimiz var, efendim, ülkeler var.
Evet, eğer biz üzerimize düşen diplomasiyi kurallarına uygun, gerçekten millî çıkarlarımızı ötelemeden, bir şekilde ön alma hareketi şeklinde yapmazsak -Allah korusun- bir sonraki belki de üzerinde büyük hesapların yapılacağı -ki 15 Temmuzda bunun ufak bir provası yapıldı- bir coğrafya, bir devlet hâline gelebiliriz.
Şimdi ne demek istediğimi bu mübarek günde bir fıkrayla anlatayım isterseniz; şimdi, bu fıkrayı son günlerde duydum, çok hoşuma gitti: Bir komşunun horozu sabah namazında ezan okuyor, ezan okuyor horoz. Komşu bıçağı alıp koşup geliyor "Bak, ezan okumayı kes, kafanı keserim." diyor. Horoz diyor ki: "Tamam, okumayacağım." Komşu gidiyor, ertesi gün horoz normal bir şekilde ötüyor. Komşu -cesaret aldı ya- bıçağı alıp tekrar geliyor "Bana bak, ötmeyeceksin de. Bir daha ötersen kafanı keserim." diyor. "Emredersiniz." diyor, korkuyor "Ötmeyeceğim." diyor. Tekrar gidiyor komşu. Horoz daha bu iki olayın şokunu atlatmadan üçüncü günü komşu bu sefer mazeretsiz, bıçak elinde geliyor. Horoz şaşırıyor "Ne oldu?" diyor. Diyor ki: "Yumurta yumurtlayacaksın yoksa kafanı keserim." Horoz büyük bir üzüntüyle, mahcubiyetiyle diyor ki: "Keşke ezan okurken kafamı kestirseydim."
Gerçekten, şimdi, bu horozun durumuna düşmemek lazım yani net tavırlarımızı gerçekten çıkarlarımıza uygun, açık bir şekilde işin başından masaya net bir şekilde koyarak duruşumuzu sergilememiz lazım. Bakın, dünya bu coğrafya üzerinde hesaplar yapıyor ve kapımıza dayanmış artık. Yani tabiri caizse neredeyse artık bize imkânsızı zorlamaya başladılar, bahaneler Katar'a kadar dayandı. Bizim şimdi, gerçekten, biraz önce saydığımız, bütün bu bölgede bir şeyler söylemek için çok nedenimiz var. Değerli milletvekilleri, bakın, tarihî bağlarımız var, kültürel bağlarımız var, akrabalıklarımız var, sadece bölgedeki bir devletle 900 kilometrenin üzerinde bir sınırımız var. Yani bölgeye ilgi duyup inisiyatif almak için nedenimiz o kadar çok ki ama maalesef, özellikle İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya üçgenli bir güç odağı zaman zaman Birleşmiş Milletlerdeki Güvenlik Konseyinin kararlarını bahane ederek bölgede çok ağır sonuçlar doğuracak inisiyatifler alırken biz niye duruyoruz? Ne yapıyorlar? Efendim, Güvenlik Konseyine talep deyip çok rahat bir şekilde Suriye'nin iç işlerine müdahale edebiliyorlar. Var mı böyle bir hakları? Yok. Hani dünya 5'ten büyük, ne yapıyoruz biz? Bizim sahip olduğumuz nedenlerin birisi var mı onlarda? Allah aşkına, İsrail'in, Rusya'nın ya da Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgeyle akrabalığı var mı, bölge insanıyla, mezhep bağı var mı, inanç bağı var mı, sınırdaş mı? Hayır ama söz söyleme hakkı görüyor. Gidiyor, aynen bin yıl önceki gibi, yüz yıl önceki gibi özgürleştirme adına bayrağını, tankını, topunu yerleştiriyor ve bunu da bir şekilde doğalmış gibi, çok güzel, efendim, bir uluslararası diplomasi söylemine dönüştürüp bize yutturmaya çalışıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Biz az konuşup çok diplomatik başarılar elde etmek zorundayız. Bunu da Allah'a şükür, şu günlerde, hani musibetlerin belaları defettiği bir dönemde, ülkemizin her şeye rağmen birlik, beraberlik içerisinde olduğu, büyük bir azim ve kararlılık içinde olduğu bu dönemlerde bizim de çok net bir şekilde diplomatik ve gerekirse bunun devamındaki her türlü tedbiri alma zorunluluğumuz vardır. Bu hem bölgedeki ülkelerle ve yaşayanlarla olan ilişkilerimiz hem de tarihî misyonumuz gereği yapmak zorunluluğundan kaynaklanmaktadır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.