GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:07.06.2017

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de CHP'nin grup önerisi üzerine lehte söz almış bulunuyorum.

Yani, açıkçası 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve bizim bu hafta içerisinde, en büyük doğa talanının yapılacağı zeytinliklerin görüşülmesini konuşuyor olmamız artık bana çok şaşırtıcı gelmiyor çünkü anladığım kadarıyla iktidarın aslında uyguladığı bir politika olarak yürütülüyor. Toplum tarafından benimsenen bütün tarihler iktidar tarafından kendi tarihi olarak başka bir şekilde yazılma yoluna gidiliyor. Yine, toplumun benimsediği bütün tanımlamalar da iktidar tarafından kendine göre tanımlanıyor. "Barış" kendine göre tanımlanıyor, "demokrasi" kendine göre tanımlanıyor, "eşitlik" kendine göre tanımlanıyor, "komünal ekonomi" kendine göre tanımlanıyor, "sosyal devlet" kendine göre tanımlanıyor ve yine maalesef Dünya Çevre Günü de böyle bir katliamın konuşulduğu bir gün olarak tanımlanıp bugün karşımızda duruyor.

Bugün yine 7 Haziran. İşte, iktidarın kendine göre tanımlamak için muktedirlerin sürekli yaptığı, kendi tarihini yazma çabalarının olduğu günlerden biri 7 Haziran. 7 Haziran 2015, Türkiye toplumu açısından hepimizin önüne başka bir yol açabilecek, Türkiye toplumu içerisinde eşitlikçi, özgürlükçü, bütünlüklü başka bir ülkenin yaratılabileceği bir günken bir siyasi darbeyle bugün darbelerin önünün açıldığı, her gün ekonomik krizin daha da derinleştiği, toplumun kutuplaştığı bir döneme anbean gelmemizin aslında yıl dönümü bugün ve yine bizlerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasının yıl dönümü. Yani, 7 Haziranı biz halklar için özgürlüğün, eşitliğin, barışın günü olarak tanımlarken, bunun yolunu açan gün olarak tanımlarken maalesef iktidar bunu kendine göre çevirip, seçimde, sandıkta kazanamadığını bir seçim darbesiyle, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla, başka bir darbeyle kendine göre, bir tarih yazmaya çalıştı ama yine başaramadı, bundan emin olun. Arkadaşlarımız, eş genel başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, Sayın Besime Konca, Gürsel Yıldırım, Ferhat Encü, Abdullah Zeydan, Selma Irmak şu anda cezaevinde olabilirler ama hâlâ bu ülkede gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü bir geleceğe olan inancı kıramadığınızı bir kez daha hatırlatmak istiyorum buradan.

Şunu söylemek istiyorum arkadaşlar: Şimdi, biz, zeytinliği konuşurken ya da zeytin ağaçlarını konuşurken, böyle bir, ağaç olarak tanımlamayalım. Bakın, zeytin en kadim ağaç olarak tanımlanır, bütün mitolojik hikâyelerde yerini bulmuştur zeytin. Yine, bütün dinlerde kutsal olarak kabul edilen, bütün dinî hikâyelerde bir şekilde yerini bulmuş bir ağaç olarak tanımlanır ve hepinizin bildiği bir Nuh Tufanı hikâyesi vardır, hepiniz bilirsiniz. Bütün canlıların yok olduğu Nuh Tufanı'nda Hazreti Nuh toprağa bir güvercin gönderir ve güvercin ikinci gelişinde ağzında bir zeytin yaprağıyla gelir. Yani düşünün ki tufanın başaramadığını bugün siz bu Mecliste kanun çıkararak yerine getirmeye çalışıyorsunuz. Yine, mitolojik birçok hikâyede var dedim, bakın, mitolojide şöyle rivayet edilir ki Atina'ya Atina isminin verilmesi bile zeytine dayanır. Yine, Homeros'un bir cümlesi vardır, bence hepinizin bir kez daha dinlemesi ve düşünmesi gereken. Homeros bir zeytin ağacının rüyasını girdiğini ve şu cümleyi kurduğunu söyler: "Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım." İşte zeytin böyle bir ağaç. Biz gelmeden önce buradaydı, biz gittikten sonra da burada kalması gereken bir ağaç ama biz ne diyoruz? Bir tesis mi önemli, zeytin ağacı mı, bir ağaç mı önemli?

Arkadaşlar, siz mitolojik hikâyede, dinî hikâyede ya da tarihte bugüne kadar hiçbir tesisin adının geçtiğini duydunuz mu? Hiçbiri geçmiyor. Siz tarihe bu şirketleri, tesisleri bırakamayacaksınız. Bu tesisler doğayı talan etmekten başka ne işe yarıyor, bir açıklamasını getirin. Doğru, siz her ağaca baktığınızda, o çizgi filmlerde olduğu gibi gözünüzde yeşil yeşil dolar işaretleri yanıp sönüyor ama şunu söyleyeyim size arkadaşlar: Doğru, o paraların hammaddesi olan kâğıdı da o ağaçlardan üretiyorsunuz, amenna ama siz o ağaçları yok ettiğinizde cebinize dolduracağınız parayı bile bulamayacaksınız, o kâğıdı bulamayacaksınız.

Bir sürü sermayedarı zengin edeceğiz diye... Kaç gündür insanlar bizi arıyor, sizi aramıyorlar mı? Aradıklarını biliyorsunuz. Siz nasıl milletin vekilisiniz? Halkın iradesini temsil ediyorsanız, halkın vekâletini alıyorsanız... Hukukta şöyle bir terim vardır: Vekâlete uygun davranmak, vekâleti kötüye kullanmamak. Bugün, siz, halkın size verdiği vekâleti iyiye kullanmak zorundasınız. Halk akın etti. Siz zeytin görüşmelerini niye ertelediniz? Siz biliyorsanız biz de biliyoruz, ekran önündeki değerli halk da biliyor. Zeytinciler buraya geldiler "Yapmayın, etmeyin, o ağaçlar sizden önce, bizden önce, İsa'dan önce, bu Meclis binasından önce oradaydılar, onları yok edemezsiniz." dediler. Biraz halkı dinleyelim.

Millî irade nedir? Bakın, içini boşalttığınız bir tanım daha arkadaşlar. Millî irade nedir? Millî irade, sizin kafanıza göre karar alıp uygulamanız mıdır? Millî irade, saraydan birinin her şeyin talimatını verip kendisine göre toplumu şekillendirmesi midir? Millî irade, dünya bu kadar kaosta, savaş ortamındayken bu ülkeyi daha da savaşın derinliklerine sürüklemek midir? Millî irade, bir tufan yaratmak mıdır? Dediğim gibi, AKP iktidara geldiği günden beri doğaya kıymaktan, tufan yaratmaktan başka bir şey yapmadı.

Hasankeyf'in binlerce yıllık tarihi var. Geçen haftalarda eski Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu gelip gördü orayı. Bence hepiniz gelip bir görün. Neyi katlettiğinizi, neyi yok ettiğinizi görün. Neymiş? Zeynel Bey Türbesi taşınmış. Bırakın, yerinde kalsın. Her su birikintisinde baraj yapmak zorunda değilsiniz ki, her yeşil alanda yol yapmak zorunda değilsiniz ki. (HDP sıralarından alkışlar) Gerek var mı arkadaşlar? Bir dönün ya! Dünya artık betonlaşmaktan vazgeçti, özüne dönüyor. "Doğayı, dünyayı eski hâlinde, ilk emanet aldığımız hâlde bırakmamız gerekiyor." dediler ve ona uygun davranıyorlar ama biz ne yapıyoruz? Dediğim gibi, adımız "sosyal devlet" ama kendimiz kapitalizmin en dibine batmışız, sermayedarları büyütmeye çalışıyoruz. Kim kazançlı buradan? Arkadaşlar diyor ki: "E biz nasıl enerji sağlayacağız?" Bunun başka yol ve yöntemleri var. Eğer siz eğitimin önünü açarsanız, bu ülkede gerçek bilim adamlarının yetişmesine izin verirseniz ekolojik bir sistemde enerji nasıl üretilir, onu gelip burada anlatırlar size ama sizin derdiniz kısa yoldan birilerini zengin etmek. Gelin açıklayın burada kimler zengin oluyor bu projelerden, halk mı zengin oluyor? Meraya hiçbir hayvancı çıkamadığında bundan halk memnun mu olacak? Bütün kıyıları bir şekilde tesislere açtığınızda... Şu anda aslında ruhsatı bina için vermediğinizi söylüyorsunuz ama onun cezası da 4 bin lira, 4 bin; gelir, cezasını öder, gider, yapar. İmar Yasası'nın nasıl bir şekilde suistimal edildiğini hepimiz biliyoruz. Yapılıyor bir bina, gidiyor parasını veriyor, o orada duruyor. Yıkan var mı, bugüne kadar yıkılan kaç tane bina var? Yok. Ormanların bugüne kadar nasıl talan edildiğini hepiniz biliyorsunuz. Ormanların bir şekilde nasıl imara açıldığını da biliyoruz. 4 bin lira verelim, parası olan gelsin ödesin, istediğini yapsın. Böyle bir sosyal devlet mi olur?

Az önceki söylemimin en başına dönüyorum. İşte, sizin, iktidarın HDP'ye saldırısının nedeni buydu. Çünkü siz karşınızda başka bir şey gördünüz. Gerçekten halkın isteklerini buraya getirecek, gerçekten toplumun düşüncelerini yansıtacak, ekolojik, kadın dostu, kadın özgürlük anlayışına sahip, komünal bir sistem önerdiği için sizin saldırınız ondandı. Ama şunu söyleyeyim arkadaşlar: Siz muktedirler olarak tarihi kendinize göre yazmak istiyorsunuz ya, yanılıyorsunuz, tarihte hep mücadele edenler, direnenler yazılmıştır; biz de Türkiye topraklarında direnenler, Cerattepe'de direnenler olarak, Gezi'de direnenler olarak, Yeşil Yol'da direnenler olarak, Sur'da kendi evinin barkının yıkılmaması için günlerdir elektriksiz duranlar ve direnenler olarak, Hasankeyf'te tarihi yok etmenize karşı direnenler olarak, zeytinleri size karşı, bütün onu yıkmak isteyenlere karşı direnenler olarak, kendi kıdem tazminatları için direnenler olarak yani bütün Türkiye'nin direnenleri olarak biz tarihe geçeceğiz ve siz bunun karşısında, o kara, tozlu sayfalar var ya, işte, orada belki yerinizi bulursunuz diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)