GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 24 Aralık 2016 tarihinde yazılı aşaması yapılan avukatlar için adli yargı hâkim ve savcı adaylığı ile idari yargı hâkim adaylığı sınavının sonuçlarını etkilediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/15) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:24.05.2017

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında yargıyı kendi ideolojik kalıplarına sokmak ve siyasi çıkarlarına göre dizayn etmek amacıyla partizanca davrandığı iddiasıyla bir gensoru açılmasına ilişkin önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle yargının insanların tereddütsüz güvenebileceği bir yapıya kavuşmasını, hâkim ve savcıların liyakat ve vicdan sahibi olmasını ve aynı zamanda "Önce Türkiye, önce Türk milleti." diyebilecek bir anlayışla hareket etmesini yargı sistemine güvenin teminatı olarak kabul ediyoruz.

Kuşku yok ki yargı, siyasi iktidarların veya belirli kişi ya da grupların güdümünde hareket etmeyen, bir kısım aidiyetlerin adalet duygusunun önüne geçmesine imkân vermeyen, daima hakkı savunan bir yapıya büründürülmelidir. Geciken adaletin adalet olmadığından hareketle, adil ve hızlı yargılanma her şartta temin edilmelidir. Yargı sisteminin ayrılmaz bir parçası olan savunma hakkı ortadan kaldırılmamalı ya da sınırlandırılmamalıdır. Bununla birlikte, Türkiye'de hukuk ve yargı sisteminin son yıllarda büyüyen sorunlarla karşı karşıya kaldığı da bir gerçektir. Maalesef ki bu sorunlar yaygındır ve hukukun birçok bölümünde kendini göstermektedir. Ancak, en büyük sorun, var olan hukuk kurallarının uygulanmadığı ya da kişiye veya duruma göre farklı uygulandığı şeklindeki algıdır. Bu kanaatin toplumda oluşmasına yol açan unsurlar mutlaka giderilmelidir. Adaletin siyasallaşması ya da bir kişinin veya grubun çıkarlarını önceleyen bir yaklaşımla karar vermesi yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesini şüphesiz ki kökten yok edecektir. Demokratik hukuk devletinin en önemli unsuru olan eşitlik ilkesinin ihlali ve hukuki güvenlikle ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar vatandaşın da adalete olan güvenini sarsmaktadır.

Yargıya olan güvenin ve saygının azalmasının toplumsal hayatta yol açtığı en büyük tehlikelerden biri, kişilerin uyuşmazlıklarını yargıda çözmek yerine başka yol ve yöntemlere yönelmesi veya yönelme eğilimi göstermesidir. Bu ise asla kabulü mümkün olmayan kaos, kargaşa ve karanlık bir tabloyu işaret etmektedir. Unutmayalım ki adalet, uğradığımız haksızlıklar karşısında başvurabileceğimiz, umutsuzluğun umuda dönüşebileceği tek mekanizmadır. O sebeple, adalet sisteminin etkinleştirilmesi, adalet mekanizmasının iyi işler hâle getirilmesi herkesin üzerinde önemle ve hassasiyetle durmasını zorunlu kılan bir alandır. 15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından ortaya çıkan gerçekler maalesef, adalet dağıtmakla görevli hâkimlerin kanunları esas alarak hukuku egemen kılmayı değil, Pensilvanya'dan aldıkları talimatlar doğrultusunda hareket ettiklerini; hak, hukuk ve vicdanı askıya alıp alçakça kararlar verdiklerini göstermiştir. Yargıya sızmış bu teröristlerin yargıdan temizlenmesi devletin geciktirilemez asli görevidir ve bu amaçla yapılan hukuki düzenleme ve uygulamalar haklı ve yerindedir. Öte yandan, bu hainlerin zaman içinde yargıya nasıl sızdıkları, önemli karar mekanizmalarına nasıl geldikleri ve bundan kimlerin sorumlu olduğunun da tespit edilip gereğinin yapılması şarttır.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuz hain darbe girişimi Türk milletinin engin feraseti, demokrasiye olan bağlılığı, azim ve kararlılığı sayesinde önlenmiş, demokrasi uçurumdan dönmüştür. Şüphesiz ki ülkeyi kana bulayan bu hain saldırı bütün siyaset kurumlarına, Türk milletinin ve devletinin birlik ve bekasına yapılmıştır. Bizim bunları göz ardı etmemiz ve hafife almamız mümkün değildir. Bu nedenle de ülkemizin, devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı bir anlayışa terk edilmesi asla kabul edeceğimiz bir durum değildir. Türkiye özgürlük-güvenlik, terörle mücadele-adalet ve benzeri ikilemlere maruz bırakılmadan insan hakları ve hukukun üstünlüğü temelinde devletin ve milletin beka, huzur ve güvenliğini temin edebilecek kapasiteye, yetkinliğe ve hukuki normlara sahiptir. Bu araçlardan birisi olarak gördüğümüz OHAL uygulaması ve bu çerçevede alınan tedbir ve kararları Türkiye Büyük Millet Meclisinde destekledik çünkü ülkemizde olabilecek en olağan dışı durum vuku bulmuş, Türk devletini ve Türk milletini hedef alan bir saldırıya maruz kalınmıştır. Olağanüstü hâl millete pusu kuran ve devlete ağır zayiat verdirmek isteyen odaklara karşı bir güvence ve anayasal bir tedbir olarak görülmüş, toplumsal huzurun temini ve asayişin sağlanması maksadıyla Türkiye'nin ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde devletin elinin güçlendirilmesi istenmiştir.

Bu kapsamda, eğitimden sağlığa, yargıdan emniyete devlet kurumlarına sızmış FETÖ'cülerle mücadele devam etmektedir. Kuşkusuz 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine adı karışan, göz yuman veya görevinin sorumluluklarına riayet etmeyen kim varsa devlet kurumlarından ayıklanması gerekli ve yerindedir. Elbette ki, bu yöndeki tespitlerin soruşturma süreçlerinde elde edilen kesin kanaatlerle somutlaştırılması gerekmektedir. Yeterli inceleme ve soruşturma yapılmadığı için hiç kimsenin itibarına, işine ve sosyal çevresine el uzatılmamalıdır. Aylardır tutuklu ve açıkta olup suçları hakkında hiçbir şekilde bilgilendirilmemiş, suçsuz olduklarını iddia eden onlarca vatandaşımız vardır. Bu çerçevede, itiraz mekanizmaları sağlıklı bir şekilde ve talepler ciddiye alınarak işletilmelidir. Oluşturulan OHAL Komisyonu prensipler ve ilkeler bazında yapacağı değerlendirmeler ve alacağı kararlarla karar mekanizmalarının hızlı hareket etmesine yardımcı olabilecektir. Bu sayede özellikle itirazlar konusunda uygulamadaki sahipsizlik ve belirsizlik algısı da giderilebilecektir. Vatandaşlarımızın neyle suçlandığını öğrenmesi bir hak olmasının yanı sıra kuşkusuz doğruların ortaya çıkmasına ve varsa mağduriyetlerin giderilmesine de yardımcı olacak bir husustur. Savunma hakkını kısıtlayarak yahut geciktirerek yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar suçlunun suçsuzdan ayrılmasını imkânsızlaştıracak, suçlunun gerçeği açığa çıkaramayacak ve terör örgütüyle mücadeleye zarar verecektir. Oysa, asli amaç hiçbir istismarı gölgede bırakmadan FETÖ terör örgütünün yok edilmesi olmalıdır.

Bu süreçte ihraç edilmiş bazı kamu görevlilerinin görevlerine iade edilmesini önemsiyoruz. Bunu, varsa yanlışlıkların düzeltileceğinin ve mağduriyetlerin giderileceğinin teminatı olarak değerlendiriyoruz. Ancak, burada iadelerin, suçsuzluğa dayalı değil de torpil ve tavassuta bağlı şekilde gerçekleştiği iddiaları eğer doğruysa buna sebep olanlar iki cihanda da iflah olmayacağı bir veballe karşı karşıyadır. Şüphesiz ki, Türk devletine ve Türk milletine kasteden her düzeydeki hainler tamamen temizlenmeden mücadelenin kamu vicdanında inandırıcılığı olmayacaktır. Bu süreçte soruşturma aşamalarının sekteye uğramamasının "Olan garibana oldu." anlayışının oluşmamasının, halkımızın terörle mücadeleye verdiği desteğin kaybedilmemesinin ve devlete olan inancın ve güvenin zaafa uğratılmamasının önemini vurgulamak istiyorum.

Bu çerçevede, 15 Temmuzun planlayıcıları, sevk ve idaresini yapan lider kadrosu ile kalkışmanın siyasi ve diğer kesimlerdeki ayağı, mevkisi ve görevi ne olursa olsun aynı titizlikle değerlendirilmeli, soruşturulmalı ve temizlenmelidir. Unutulmamalı ki, hükûmet sistemi değişikliğiyle Türkiye'nin içine girdiği yeni dönemin başlangıç noktası temizlik olmalıdır. Bu süreçte her fırsatta önerdiğimiz temiz siyaset, temiz toplum, temiz yönetim anlayışı ve bekleyişi gecikmeden hayata geçirilmelidir. Artık, Türkiye yüklerinden kurtulmalı, millet tarafından inşa edilen yeni hükûmet sistemiyle kuruluş ruhu canlandırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, güçlüyü değil haklıyı koruyan bir adalet sistemi ile sistemin etkin, erişilebilir ve adil olması hâli herkesin gönül huzuru içinde güven duyabileceği bir adalet düzenini işaret edecektir. Bu çerçevede çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle toplumsal ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri olmalıdır. İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü prensibinden asla taviz verilmemesi, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve hak arama özgürlüğünün tam olarak kullanılması temin edilmelidir.

Yargı istatistiklerine bakıldığında hâlen eksikliklerimizin çok olduğu gözlerden kaçmamaktadır; örneğin, Adalet Bakanı Sayın Bozdağ'ın 12 Mayısta verdiği bilgilere göre, 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı Avrupa Konseyi üye ülkelerinde 20,3 iken Türkiye'de sadece 12,5'tir. Yine Avrupa ülkelerinde 100 bin kişiye düşen savcı sayısı ortalaması 11,1 iken Türkiye'de 6,4'tür. Ayrıca Dünya Hukukun Üstünlüğü Küresel Endeksi'nde Türkiye 113 ülke arasında 99'uncu sıradadır. Önümüzdeki süreçte bu ve benzeri eksikliklerin süratle ikmal edilmesi, yargı mekanizmasının etkinleştirilmesi adına önem arz etmektedir. Zira yargının bu durumu ülke ekonomisini de derinden etkileyen bir öneme sahiptir. Yatırımcı için uygun yatırım ortamıyla birlikte siyasi istikrarın, ülkelerin hukuk düzenlerinin ve kamu yönetimlerinin öngörülebilir olması yatırım tercihlerinde oldukça önemlidir. Yargı sisteminin öngörülebilir olmadığı ve hukukun üstünlüğü konusunda problemlerin bulunduğu bir ülkeye yabancı yatırımcıların ilgi duyması da mümkün olmamaktadır. Bu nedenle adalet sistemindeki eksikliğin giderilmesi son derece önemlidir.

Bilindiği üzere Anayasa değişikliğiyle başta yüksek yargının tanzimi olmak üzere bazı yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bu çerçevede yüksek yargının mevcut durumuyla bir mukayese yapıldığında getirilen sistemin yargı erkini daha şeffaf ve hesap verebilir kılarak sağlam bir zemin üzerinde tekrar inşa ettiği rahatlıkla anlaşılabilecektir. Yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığı da anayasal bir ilke hâline getirilmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu, organize olabilmeyi beceren gayrimeşru yapıların HSK üzerinden yargıyı manipüle etmelerine imkân sağlayan yapıdan kurtarılmıştır. Yeni sistemde Hâkimler ve Savcılar Kurulunun oluşumu bakımından daha şeffaf, hesap verebilir ve uzlaşma odaklı bir yapı öngörüldüğü için üyeleri Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından atanan Yargıtay ve Danıştayın da bu durumdan olumlu etkileneceği açıktır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye'nin beka sorunu hâline gelen terörün kökünün kazınması, ülkemizin her yerinde huzur ve güvenin tesis edilmesi, vatandaşlarımızın canından ve malından emin kılınması, birlik ve beraberliğimizin güçlendirilmesi, geleceğimizin teminat altına alınması, insanımızın yaşatılması ve devletimizin ilelebet payidar olması öncelikli hedefimizdir. Demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen olduğu, dışlayıcı ve ötekileştirici söylem ve üslubun törpülendiği, Türkiye'nin millî ve manevi değerlerinin, Anayasa'mızın ilk üç maddesinde anlam bulan devletimizin kuruluş ilkelerinin ortak payda olarak kabul edildiği bir siyaset anlayışının hâkim kılınmasını önemli bulmaktayız. Gelinen noktada bugün meselelere salt siyasi parti çerçevesinden bakmak yerine Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğe taşınması için hassasiyetleri paylaşan tüm kesimlerin bir bütünleşme ideali etrafında toplanmasının içinden geçilen dönemden çıkmanın ilk şartı olduğunu düşünüyoruz. Bu anlayışın gerçekleşebilmesi siyasetin her seviyede toplumla bütünleşmesinin yolunu açacak olan kesintisiz tam demokrasiyle devletin toplumdan, tarihten ve millî kimlikten uzaklaşmasına yol açan antidemokratik, gayrimillî kural, kurum ve yapıların tasfiyesini, ayrıca Türkiye'nin kendi kabuğunu yırtabilme ve mazlum milletlere medeniyet yapıcı değerleri ulaştırma gücünü yakalayabilmesini sağlayacak kural, kurum ve yapıların ihdasını gerekli kılmaktadır. Biz milliyetçilik ve demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyor, demokratik standartların yükseltilmesini esas alan bir uzlaşma dinamiğinin hâkim kılınmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı işleyen bir yargı sisteminin ve kamu yönetiminin varlığı için liyakat sisteminin tavizsiz uygulanması son derece önemlidir. Kamu yönetiminin karakterini belirleyen insan kaynakları yönetiminin en önemli unsuru liyakat ilkesidir. Nitekim Anayasa'nın "Hizmete girme" başlıklı 70'inci maddesinde "Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez." denilmektedir. Bununla birlikte liyakat ilkesinin sadece teorik olarak varlığı yeterli değildir. Önemli olan, uygulamada liyakate ne derece önem ve öncelik verildiğidir. Bir kişinin ya da grubun korunmasına dönük atamalar yargı ve bürokrasinin niteliği ve kamu hizmetlerinin kalitesi üzerinde oldukça olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Kamu hizmetlerinde kalitenin artırılmasıyla birlikte vatana ve millete bağlılık, millî değerlere sadakat kuşkusuz ki liyakatin ayrılmaz bir parçası olmalıdır. Aksi takdirde, "Önce Türkiye, önce Türk milleti." demedikten sonra hâkim, savcı, amir veya memur allameicihan da olsa bir anlamı olmayacaktır.

Biz, görüşmekte olduğumuz gensoru önergesine konu düzenlemenin, FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele kapsamında alınan bir tedbir olduğu kanaatindeyiz. Yapılanın, terör örgütleriyle mücadele kapsamında olası sızmalara karşı önlem almaktan ibaret olduğunu değerlendiriyoruz. Bununla birlikte, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartların görmezden gelinmesi suretiyle söz konusu tedbire ilişkin hükmün suistimal edilmesine de siyasi ya da bir başka grubun menfaatlerini öne çıkaran bir anlayışla uygulanmasına da onay vermemiz asla mümkün değildir. 15 Temmuz şartlarının zorunlu kıldığı bu ve benzeri tedbirlerin ister uygulayıcıları isterse de muhatapları tarafından istismar edilmesini, değersizleştirilmesini ya da amacından saptırılmasını hukukun üstünlüğüne de devlet ve millet menfaatlerine de aykırı bulduğumuzun altını çizmek istiyorum.

Türkiye'nin hukuk, demokrasi, insan hakları ve şeffaf bir yönetim sistemi oluşturma ihtiyacı had safhada iken, usulsüzlük ve kayırmacılık iddialarına yol açacak uygulamaların vatandaşlarımızın beklenti ve talepleriyle de örtüşmediği açıktır. Bu çerçevede, OHAL kapsamında alınan tüm tedbirlerin ve işleyişin, işleyen süreçlerin açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi hayati öneme sahiptir. Unutulmasın ki millet olarak birlik ve beraberliğe, güvene ve adalete en çok ihtiyacımızın olduğu bir süreçten geçiyoruz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak FETÖ melanetinin sonunun getirilmesi, PKK belasından milletimizin kurtarılması, IŞİD ve diğer terör örgütlerinin kökünün kazınması için kararlı ve etkin bir mücadelenin devam ettirilmesini istiyor ve bu amaçla atılan adımları destekliyoruz. Bu çerçevede, mücadelenin güvenlik boyutuyla birlikte önemli bir ayağı olan yargı süreçlerini çeşitli mülahazalarla tartışma alanına çekerek sekteye uğratabilecek girişimleri doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Bu düşüncelerle konuşmamı bitirirken sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)