| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 24.05.2017 |
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir yanlış bilgiyi düzelterek sözlerime başlamak istiyorum. Benden önceki Adalet Kalkınma Partili milletvekili arkadaş ilk çevreyle ilgili bakanlığın AKP hükûmetleri tarafından gündeme getirildiğini ifade etti, oysa ilk Çevre Bakanı Ali Talip Özdemir'dir ve Anavatan Partisi döneminde ilk Çevre Bakanlığı kurulmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden "Her şeyi AKP döneminde yaptık." anlayışını, lütfen, konuşurken tekrar bir düşünmeniz gerekir. Siz, Çevre Bakanlığını korumayı bir tarafa bırakın, yanına şehirciliği de ilave ederek çevrenin tamamen etkisizleştirilmesini sağladınız; onu ifade etmek istiyorum. Madem bu kadar çevreye duyarlısınız Sayın Milletvekili, Aydın'da jeotermaller için ruhsat alınırken ÇED raporu alınmadan ruhsat verilmesine neden sesiniz çıkmıyor da gelip bu kadar çevre duyarlılığı gösteriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, küçükken yüzmeyi öğrendiğim, traktör şambreliyle Horsunlu'nun altında yüzmeyi ilk öğrendiğim Büyük Menderes Nehri'nin, çocukluğumda suyunu içtiğim Büyük Menderes Nehri'nin kirliliği hakkında bir Meclis araştırması önergesi üzerinde konuşmanın bana ne kadar üzüntü verdiğini ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Evet, günlük yaşam içerisinde belki kirlilik çok önemli değil, daha önemli konular olabilir ama siyasi yaşamın hırgürü içerisinde çevre ne yazık ki en önemli ve en tehlikeli sorunlarımızdan bir tanesi. Sadece hava, su ve toprakta oluşan çevre kirliliği değil, onun dışında toprakta nitelik ve nicelik açısından uygun olmayan bileşimlerin bulunması sonucunda toprak kirliliği meydana gelmekte, bu bileşikler, özellikle ağır metaller, pestisitler yani ziraat ilaçları ve onun ötesinde petrol artıkları, hormonlar, organik bileşikler ve radyoaktif atıklar olarak sınıflandırılmaktadır. Toprak kirliliğinin çevre sağlığı açısından en önemli etkisi, topraktaki kirleticilerin bitkilere geçmesi ve bu bitkileri doğrudan yiyen insanlara veya bu bitkilerle beslenen hayvanlardan elde edilen hayvansal ürünlerin tüketilmesi sonucu insana kadar bu kirliliğin ulaşmasıdır.
Türkiye'de son kırk yılda yaklaşık 1 milyon 300 bin hektardan fazla sulak alan kurutma, doldurma, drene etme, şehirleşmeye açılma gibi müdahalelerle ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliklerini yitirmiştir.
Ülkemizdeki 25 akarsu havzasından biri olan Büyük Menderes'teki su kirliliği, havzada yaşayan 2,5 milyon insanı ve havza ekosistemini tehdit etmektedir. Tarım, sanayi ve turizm sektörlerinin ve havza ekosisteminin su ihtiyacını karşılayarak doğal ve sosyal yaşamının devamlılığını sağlayan Büyük Menderes Nehri ne yazık ki aşırı kullanım ve kirlilik baskısı altındadır.
Menderes Nehri bugün Türkiye'nin en kirli -sayın milletvekili arkadaşımın da ifade ettiği gibi- 3'üncü nehri olup su kalitesi 4'üncü sınıf su kirlilik seviyesindedir. Bu suyun tarımsal sulamada kullanılması oldukça zararlıdır.
Değerli arkadaşlar, Menderes Nehri'ni Afyon, Uşak, Denizli ve Aydın'daki sanayi tesisleri, kanalizasyon atıkları, tarımsal ilaçlar ve özellikle jeotermal akışkanları, jeotermallerdeki boruları temizlemek için kullanılan bor ve asitler ne yazık ki ciddi olarak kirletmektedir. Beşparmak Dağlarındaki maden ocaklarının atıklarını da unutmamamız gerekir. Bu kirli suyla Menderes havzasındaki toprakların uzun yıllardır sulanması sonucu bugün havza topraklarındaki kirlilik, Menderes Nehri'nin kirliliğinin 5 katı fazla hâle gelmiştir.
Gelinen nokta itibarıyla, şu an Menderes havzasındaki kirli topraklarda yetiştirilen bitki ürünleri sağlıklı gıda özelliğini kaybederek insan sağlığı için tehdit oluşturur hâle gelmektedir. Büyük Menderes havzasındaki topraklardaki ürünlerden elde edilen tohumların genetik yapısı bozularak daha sonraki dönemlerde yetiştirilecek olan ürünleri etkilemekte ve bu topraklardaki ağaçların genetik yapısını bozarak verimin düşmesine neden olmakta hatta ağaçları kurutmaktadır.
Aydın, Türkiye'de en fazla incir ve zeytin ağacının olduğu ildir. Aydın'daki incir ve zeytin ağaçlarının yaklaşık yüzde 50'si Menderes Nehri'ne yakın havza topraklarında yer almaktadır. Tarım ürünleri ve ağaçların genetik yapısında oluşan etkilerin bu bitkileri doğrudan yiyenlerde, bu bitkilerle beslenen hayvanlardan elde edilen ürünleri tüketen insanlarda ortaya çıkaracağı sonuçlar göz ardı edilmemelidir.
TÜİK'in 2017 yılı açıklamasına göre Aydın, Türkiye'de dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin en fazla olduğu 3'üncü ildir. Yine, Aydın'da kansere bağlı ölümler ne yazık ki son on yılda Türkiye ortalamasının 2 katından fazladır. Burada, özellikle jeotermal tesislerinden Menderes Nehri'ne bırakılan atıklar ve jeotermalden sülfürik asitli olarak elde edilen buharların havaya yayılmasıyla hem ekosistem değişmekte hem de Aydın'ın en önemli ve dünyanın en önemli inciri olan incirin kalitesi yok olup gitmektedir. O eski, Germencik'in kurutulmuş incirini arar hâle geldik. Şimdi dağlardaki Dağyeni ve Çarıklar incirlerini tercih eder durumdayız. Ayrıca, dünyada bulunan suyun yüzde 1'inden daha azının insan kullanımına uygun olduğu, dünya nüfusunun üçte 1'inin orta ve ileri derecede su sıkıntısı bulunan ülkelerde yaşadığı düşünüldüğünde, Menderes Nehri ve havzanın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Burada, Menderes havzası tepeli pelikanların üreme alanı olup aynı zamanda tespit edilen 256 kuş türü de yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Büyük Menderes havzasının kirliliğiyle birlikte düşünülmesi gereken bir konu daha vardır, o da neredeyse iki yılda bir defa yaşanan Büyük Menderes taşkınlarıdır. 2011 yılında iktidar milletvekilleri Büyük Menderes Nehri'nin denize ulaşan kısmına kadar ıslah edileceğini ve çalışmaların en kısa sürede bitirileceğini kamuoyuyla paylaştılar. 2012 geldi, Menderes taştı; 2013 oldu, taştı; 2014, 2015'te de taştı. Bu taşkınları AKP milletvekilleri sadece izlediler. Beyanat verdiler, "Taşkınlarla ilgili birtakım şeyler yapılacak." dediler. Son iki yılda da muhtemelen yağış veriminin düşüklüğü nedeniyle taşkınlar olmadı. Şimdi yine aynı şeyleri konuşacaklar fakat bölge artık buna inanmıyor "Menderes taşacak, AKP vekilleri bakacak ve biz yine kaderimize terk edileceğiz." diyorlar.
Bölge ve ülkemiz açısından büyük önem taşıyan havzada yaşanan sorunların ve çözüm önerilerinin kurulacak bir komisyonla tespit edilmesi elzemdir. O yüzden, bu Meclis araştırması komisyonunun kurulması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi ifade etmek istiyorum.
Geçmişte, Recep Tayyip Erdoğan'ın Rize'de dile getirdiği "Ben çevrecinin daniskasıyım, asıl çevreci benim." sözlerini hatırlarsınız ama lafla peynir gemisinin yürümediğini de görmekteyiz.
1 Kasım 2016 Seçim Beyannamesi'nde, AKP "Çevreyi gelecek nesillere karşı bir sorumluluk bilinciyle ele alır ve bir emanet olarak görürüz." demesine rağmen, çevreyle ilgili, özellikle Menderes kirliliğine, sanayi atıklarına ve jeotermal atıklarına yönelik olarak herhangi bir tedbir alınmamıştır. Jeotermal atıklarına yönelik bir tedbir alınmasını bir tarafa bırakın, jeotermal tesislerinde ÇED raporu bile istenmeden onlara ruhsat verilmiştir. Bu ifade Büyük Menderes Nehri'ndeki yaşananlara tam bir çelişki oluşturmaktadır.
Yine, AKP'nin seçim beyannamesinde "Neler yaptık" bölümüne bakıyoruz, şu ifadeler yer alıyor: "Son yıllarda çevre ve insan sağlığını korumak amacıyla katı atık yönetimine önem verdik ve bu çerçevede düzenli depolama tesisleri yapımına hız verdik." Başka büyük şehirlerin katı atıkları ve kanalizasyonları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından üstlenilirken ne yazık ki Aydın'da AKP'li vekiller tarafından "Büyükşehir yapsın." denmektedir. Bu adaletsizliğe buradan isyan ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Önerimiz, Bafa Gölü ve Beşparmak Dağlarının Menderes Deltası'yla birlikte millî park kapsamına alınmasıdır. Büyük Menderes Nehri başka bir ülkede değildir, hep beraber, kirletmeden, sahip çıkmamız gerekmektedir. Gelin, bu öneriyi kabul edin, bölgede yaşayan insanlara, doğaya, hayvanlara yazık etmeyin.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)