GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:24.05.2017

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Menderes Nehri ve havzasının temizlenmesi, vatandaşlarımızın, çiftçilerimizin, arazilerimizin ve doğamızın korunması için yaşanılan sorunların tespit edilmesi ve çözüme yönelik çalışmalar yapmak üzere kurulmasını istediğimiz Meclis araştırma komisyonu için verdiğimiz önergemiz üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Konuşmama başlamadan önce yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergemizin veriliş tarihi aslında Nisan 2016'dır. Aslında uzunca bir süredir araştırma komisyonunun kurulması için bu önergenin gündeme getirilmesini beklemekteydik ama yaşanılan sorunların da ne kadar büyük olduğunu görünce biz kendimiz çekilmesini talep etme gereği gördük.

Menderes, şu anda Ergene ve Gediz'den sonra Türkiye'nin en kirli, maalesef, 3'üncü nehri.

Büyük Menderes Nehri'nde iki temel sorun bulunmakta: Birincisi, Büyük Menderes Nehri ana su kütlesi ve kolları ile bu su kütleleriyle bağlantıları, gölleri etkileyen kirlilik sorunu. Bir diğeri ise Büyük Menderes havzasında yer alan su kütlelerinin morfolojisinin geri dönülemeyecek şekilde değiştirilmesi ve su düzeninin bozulması sorunu.

Menderes Nehri'nin aslında kirliliğinin sebepleri belli. Bunları tek tek sayabiliriz ki birincisi, sanayi atıkları. Sanayi kuruluşları maliyet nedeniyle arıtma tesisi kurmuyor, var olanları da çalıştırmıyor. Menderes Nehri Aydın'a, Sarayköy mevkisinde Uşak ve Denizli illerinde bulunan sanayi tesislerinin oluşturduğu kirlilik nedeniyle tarımda kullanılamayacak düzeyde kirliliği getirmektedir.

Bir diğer sorunumuz, jeotermal atıklar. Maalesef, jeotermal tesisler bir yandan havaya saldıkları gaz atıklarla bir yandan da toprağa ve suya verdiği zararla su kaynaklarımıza ve Menderes'e kirlilik vermekte.

Yine, üçüncüsü, plansız kentleşme ve belediye atıkları. Menderes'in geçtiği dört ildeki belediyenin yüzde 88'inin arıtma tesisi yok, Aydın'daki belediyelerin ise yüzde 70 oranında arıtma tesisi olmadığını biliyoruz.

Bir diğeri, evsel atıklar. Aydın ili, evin içinde su, tuvalet, banyo olma oranında Türkiye ortalamasından daha kötü.

Yine, bir diğeri, aşırı gübre ve ilaçlama. Türkiye'de tüketilen zirai ilaçların üçte 2'sinin Batı Anadolu'da kullanıldığını biz biliyoruz. Bu ilaçlar doza bağlı topraklarda birikerek uzun süreli etki göstermekte.

Yine, Beşparmak Dağlarında maden ocakları ve kimyasal madde atıkları mevcut. Buradaki kirlilik Çine Çayı'yla Menderes Nehri'ne kadar ulaşmakta.

Bir de, tabii, kurulmuş olan balık çiftlikleri var, bu balık çiftliklerinin de atıkları var. Maalesef, Menderes Nehri günden güne daha da kirlenmekte.

Aydın'da içme ve kullanma suyu ihtiyacının yüzde 80'den fazlası yer altı sularından kaynaklanmakta ama bütün bu saydığımız doğayı kirleten unsurlar sebebiyle yer altı kaynaklarımız da bu kirlilikten etkilenmekte.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye arasında 2008-2009 yıllarında Türkiye'de Su Sektörü İçin Kapasite Geliştirmesi Projesi yapılmıştır. Uygulayıcı kurum, Devlet Su İşlerinin de içinde yer aldığı Orman ve Su İşleri Bakanlığıdır. Bu proje kapsamında pilot bölge ilan edilen Büyük Menderes havzası için karakterizasyon raporu ve önlemler programı açıklanmıştır, sonra da proje bitiminde bu program kesinleşmiştir ve bu proje dâhilinde acil önlemler alınması gerektiği de bildirilmiştir. Maalesef bu önlemler alınmamıştır, 2017'ye geldik hâlâ bir uygulama görmemekteyiz, bu projenin de bir an önce uygulamaya konması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir de son zamanlarda gündeme gelen, özellikle gazetelerde, haber kanallarında karşımıza çıkan bir haber söz konusu ki geçenlerde Meclis gündemine de takıldı. Kisir Mahallesi'yle ilgili bu, Söke'de bulunan ve bu bölge daha önceden uranyum ocakları işletmesinin bulunduğu bir yer. 1957-1958 yıllarında bir İngiliz şirketi tarafından toplam 4 noktada toprağı yararak numune alınmış, 1963-1984 arasında alınan numunelerin neticesinde de aynı bölgede toplam 13 adet uranyum kuyusu işletmeye açılmış fakat 1957 yılında numune almak için açılan yarmalar kapatılmamış. Yarmaların toplam alan genişliği de 2 futbol sahası. Kapatılmayan yarmalar için zamanında STK'lar Amerika'dan, Almanya'dan ve yine Türkiye'den belli uzmanları, akademisyenleri davet etmiş, birtakım incelemeler yapılmış ve normalin 450 katı oranında bir radyasyon tespit edildiği açıklanmış. 2015 yılının Ağustos ayında Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan 2 kimya mühendisi, Kisir köyünün çevresinden toplam 14 noktadan toprak, yarma kuyulardan taş; 18 noktadan hava, şimdiye kadar da Kisir köyü halkının kullandığı toplam 13 su kaynağından da su numunesi almış ve araştırmış. 2015 Aralık ayı içerisinde 33 eve takılan radyasyon ölçüm tüplerinin değerleri Şubat 2016 tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından geri alınmış ama hâlâ bir cevap yok. Bu bölgedeki durum nedir? Gerçek kirlilik oranı nedir? Gerçekten orada yaşayan insanlarımızın sağlığını olumsuz yönde etkileyecek radyasyon oranı mevcut mudur? Bunların cevabını da köyümüzde yaşayan ve çevrede yaşayan Aydınlılarımız beklemekte.

Yine, bu, bahsettiğim gibi haber programlarına ve gazetelere konu olmuş durumda ancak geldiğimiz nokta belli. Burada Kisir'deki bu uranyum madenlerinin yer altı su kaynaklarına ne kadar radyasyon yaydığını da bilmek istiyoruz. Yine, toprağı ne oranda kirlettiğini de bilmek istiyoruz. Aksi takdirde, gerek bu uranyumla ilgili olan sorundan dolayı gerek Beşparmak Dağlarında bulunan maden ocaklarının atıkları, jeotermallerin bıraktığı atıklar veya diğer arıtma tesislerinin olmayışından kaynaklanan sorunlarla birlikte havzadaki yerleşim yerleri yaşanamaz duruma gelebilir. Son derece önemli miktarda yaş ve kuru meyve sebze üretimi yapılan bu havzada tarımsal faaliyetlerin devamı da riske girecektir.

Menderes havzasının kurtulması için tabii ki alınabilecek çok sayıda önlem mevcut. Bu önlemlerin bazıları alınmaya çalışılmış ama yetersiz, bir kısmına hiç dokunulmamış. Bu konuda ciddi bir çalışma yapılması gerekiyor. Bir kere, tüm sanayilerde çevre uzmanlarının görevlendirilmesi lazım. Tüm sanayilerde atık su arıtma için mevcut en iyi teknolojilerin kullanılması gerekiyor. Hassas alanlarda ileri arıtması olan atık su arıtma tesislerinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Jeotermal sularının arıtılması, reenjeksiyonun yapılıp yapılmadığının kontrolü gerekiyor. Bunun gibi yapılması gereken çok sayıda işlem, alınması gereken çok fazla önlem var. Kullanılan tarım ilaçlarının denetlenmesi, yine çevrede yaşayan, tarımla uğraşan Aydınlılarımızın da çiftçilerimizin de hem desteklenmesi, aynı zamanda da organik tarım için kendilerinin bilinçlendirilmesi, yine bu konuda kendilerine yardım edilmesi gerekiyor.

Yine, biz taşmaları çok fazla yaşıyoruz Menderes'te. Allah'a çok şükür, son dönemde yaşamadık ama bundan sonraki dönem içinde yaşanıp yaşanmayacağına dair önemli bir değerlendirme ve çalışmanın yapılması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, dünyada temiz su kaynakları hızla azalıyor. Şu anda dünyada 10 kişiden 1'i temiz suya ulaşamıyor. Bundan otuz kırk yıl önce Menderes'e bağlanan Akçay, Dandalas Çayı gibi akarsularımızda yüzülebiliyor ve bu sulardan balık tutup tüketilebiliyordu; oysa şu anda kokudan yanlarına bile yaklaşılamıyor.

Yaşadıkları sorunlar için çözüm isteyen, yardım haykırışlarında bulunan insanlara kulağınızı tıkayamazsınız. Yok olmanın eşiğinde, yardım bile isteyemeyen canlıların yok oluşuna seyirci kalamaz, gözlerinizi kapatamazsınız. Vatanın toprağı da, suyu da bizim emanetimizdir. Biz yıllardır alanlarda, meydanlarda Mustafa Yıldızdoğan kardeşimizin "Irmağının akışına ölürüm Türkiye'm" türküsüyle seslenirken bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin de aynı türküyü büyük bir keyifle söylediğini görüyorum. O zaman, bu türküde bahsedileni yerine getiriniz lütfen, bir araştırma komisyonu kurulmasını yüce heyetinizden rica ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)