GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:94
Tarih:18.05.2017

ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin verilmiş olan grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletimizi, basın mensuplarımızı ve Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Kadın cinayetlerinin önlenmesi, aile içi şiddetin önlenmesi, cinsiyete dayalı ayrımın önlenmesi, kadın istihdamının artırılması, kadınların iş hayatında karşılaştıkları zorlukların ortadan kaldırılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi her zaman mücadele etmiştir, bundan sonra da mücadele edecektir. Her ne kadar aleyhte söz almış bulunsak da bu araştırma önergesinin lehinde konuşacağımı buradan belirtmek isterim. Bu hususta senelerden beri mücadelemiz sürmektedir. Bilhassa iktidar partisine bu konuda defaaten önergeler de verdik. Bunlarla ilgili en çarpıcı olan ve özellikle kadına yönelik şiddetin önlenmesinin önüne geçilecek olan çok somut bir önergeyle senelerden beri defaaten burada gündeme getirmiş olmamıza rağmen, maalesef, bir duvarla karşılaşır gibi karşıt yanıtla karşılaştık; bunu buradan tekrar dile getirmek istiyorum.

Tarih 3/12/2015, sözlü soruyu Sayın Aile Bakanına soruyorum ve diyorum ki: "6360 sayılı Yasa'yla 5393 sayılı Belediye Yasası'nda yapılan değişiklikle kadın sığınmaevi açma yükümlülüğü olan belediyelerin nüfusu 50 binden 100 bine çıkarılmıştır. Haziran 2015 tarihi itibarıyla nüfusu 100 bini aşan belediye sayımız 201'dir. Bu açıdan, Türkiye'de toplam kaç adet kadın sığınmaevi bulunmaktadır?" Aile Bakanı Sayın Ramazanoğlu'nun cevabı: "Kadın sığınmaevi açma yükümlülüğü olan belediyelerin nüfusu 100 bindir." Bu nüfusu aşan 201 belediye varken şu an toplam kaç kadın sığınmaevi vardır? Sayın Ramazoğlu "Bizim şu an 135 kadın sığınmaevimiz vardır." diyor ve şunun üzerinde hiç durmuyor. Evet, 201 kadın sığınmaevi olması gerekirken 135'te kalmışız. Sadece kadına şiddetin önlenmesi değil, şiddete uğramış olan kadının da korunması adına kadın sığınmaevlerinin sayısının mutlaka tamamlanması gerekiyor.

Hiçbir şey istemiyorum. Ne istiyorum biliyor musunuz? Çıkarmış olduğunuz kanuna uygun davranın. Nüfusu 100 bini geçen belediyelerde kadın sığınmaevini açın, sayıyı 201'e tamamlayın ki şiddete uğramış olan kadınlar sığınmaevi talebinde bulundukları zaman kapıya gittiklerinde üç ay sonrasına, altı ay sonrasına gün verilmesin, evine dönmek zorunda kalmasın, sokakta tekrar kendisini taciz eden kişi tarafından öldürülmesin. Bu, benim naçizane burada tekrar önerim. Bu anlamda, iktidar partisi üzerine düşeni yaparsa ben zannediyorum ki önemli bir sorun çözülmüş olur.

Bir ikinci konu, sigorta öncesi doğum borçlanması konusu. Bakın, kadınlara şiddet sadece maddi şiddet değildir, sadece taciz değildir, ekonomik şiddet de bir şiddet şeklidir. Ekonomik şiddetin en önemli unsurlarından bir tanesi, özellikle toplum hayatında ikinci plana itilmiş olan kadının çalışma hayatında yer almaması ve bu sebeple ekonomik özgürlüğünün olmamasıdır. Bu anlamda, doğum yapmış olan kadınlar ve bu zamanda çalışmamış olan kadınlara doğum borçlanması yaptırırsak sigorta öncesiyle alakalı, bu kadınların en azından bir emeklilik aylığı olur ve bu anlamda, şiddete maruz kaldıkları zaman bunun önüne geçilmesi için önemli bir teminat oluşturur kendilerine. Bu da çözümlerden bir tanesi. Gerçi araştırma önergesi kabul edilirse ben inanıyorum ki bunlar yerine getirilecektir.

Ülkemizde kadın olmak zor, her alanda var olmak zor, her alanda mücadele etmek zor. Bir yandan iş hayatında var olmak, bir yandan evinin kadını olmak, bir yandan iyi bir anne olmak, bir yandan da iyi bir eş olmaya çalışmak, her biri bizim için gerçekten zorlu görevler. Ama bir taraftan gerçekten kahraman bir Türk kadını olmak da bizim için çok büyük bir onur, bu ülkenin bir kadını olmak da büyük bir onur.

Nüfusun yüzde 50'sinin kadın olduğu toplumumuzda, maalesef, yeterince görünür olamayabiliyoruz. Ülkemizde kadın olmak, nerede tamamlanacağını öngöremediğimiz bir mücadeleyi her alanda sürdürmeye de devam etmektir. Evde ev kadını olarak, okulda öğrenci olarak, iş dünyasında çalışan olarak, siyasette seçilen olarak yani hayatın her noktasında "Ben de varım." demek zorunda kalmak, bir yerde haykırmak çok da kolay değil. Bu anlamda, beyefendilerin de desteğini gerçekten istiyoruz.

Kadın olmak dik durmaktır, acıyı ızdıraba dönüştürmeden ayaklarının üzerinde durmaktır ve başarıya doğru koşmaktır.

"Cinsiyet eşitliği" denildiğinde akıllara sadece kadının geldiği -bakın, "cinsiyet eşitliği" dendiğinde erkek gelmiyor- erkeğin cinsiyet ayrımına girmediği... Maalesef, bu anlamda toplumumuzun da bilinçlendirilmesi gerektiği hususuna da dikkat çekmek istiyorum.

Aile içerisinde dengenin, düzenin, sevgi ve şefkatin kaynağı olmak, ancak önemli kararlarda erkeklerin söz hakkına saygı duymaktır aslında kadın olmak. Buna bir itirazımız da yok. Böyle bir denge var. Bu dengeye itiraz da etmiyoruz.

Çocukluğunu bir çırpıda geride bırakıp birdenbire büyümek, birdenbire anne olmak, birdenbire evladınız için üzülmek ve evladınız için kaygılanmak. Toplumda biricik evlatları yetiştirmek ve tabiri caizse, bunlarla ilgili -tırnak içinde söylüyorum- saçını süpürge edip emek harcamak. Bunların her biri şerefli görevler ve her biri bizim için çok güzel görevler.

Kadın olmak hep anlamak, maalesef, az anlaşılmak. Bu anlamda da bunu gündeme getirmenin en önemli sebeplerinden bir tanesi de şudur: Erkekler anlarsa yüzde 50'si kadın olan nüfusumuzun diğer yüzde 50'si de aslında bu taraftaki sorunu da çözmüş olacak. Bu anlamda, erkeklerin bu soruna duyarlılığının da yükselmesi gerekiyor. Bu anlamda da mutlaka dikkate alınması gerekiyor.

Çalışan kadınımız özellikle ailede eşitliği sağlamaya çabalamaktadır. Bana göre, kadının tek kuruşu dahi onun ekonomik bağımsızlığıdır. Kendi parasını kazanan kadın kendi seçimlerini yapabilmektedir, bu anlamda da ailelerimize önemli görevler düşmektedir. Kız çocuğunun toplum hayatına kazandırılması, kendi mesleğini edinmesi, kendi ayaklarının üzerinde durması, bir erkeğe bağımlı yaşamaması o anlamda çok önemli. Toplumun bilinçlendirilmesi için de mutlaka eğitimin desteklenmesi gerekiyor ve gerçekten, kadının toplum hayatındaki yerinin sağlamlaştırılması, güçlü Türkiye'nin önünün de açılması, güçlü Türkiye'nin gücünün de ikiye katlanması anlamına gelir.

Hepimizin hafızalarında yer alan, içimizi yakan, bizleri nefessiz bırakan birçok kadın istismarı hususu, tecavüzler, cinayetler, bunlar söz konusu oldu. Ne yaptık? O gün çok üzüldük. O gün dedik ki: "Rabbim, benim de kız evladım var, Allah korusun, benim evladımın başına gelmesin. Bu evlat benim evladım gibi." Hepimiz bu empatiyi yapabildik. Ancak çözüm noktasında, dediğim gibi 2015 Aralık ayında, daha henüz yeni milletvekiliyken -7 Haziranı saymazsak- benim çok büyük bir hassasiyetim de bu kadın sığınmaevleri, o konuyu gündeme taşıdım ama o gün orada kaldı, Aile Bakanlığı o konuyu unuttu ama gelin o konuda da gereğini yapalım.

Geçtiğimiz yılın ilk yüz günlük diliminde erkek şiddeti nedeniyle hayatını kaybeden kadın sayısı 94 iken bu yılın aynı döneminde sayı 106'ya yükselmiştir. Medya araştırmalarına bakıldığında -bakın burası da çok önemli, onun için böyle bir araştırma komisyonu kurulması gerçekten çok zaruri- 2016 yılının ilk yüz gününde kadına yönelik şiddet ve cinayetle ilgili 4.090 haber yapılmıştır ancak bu yılın ilk yüz günlük diliminde yapılan haber sayısı bunun yarısı kadar, 2.044 adet haber yapılmıştır. Bu, acaba taciz ve cinayet olaylarının azaldığı anlamına mı gelir? Hayır. Veriyi söyledim, tam tersi, artmış ama haberler yarı yarıya düşmüş. Bu, şiddet olaylarının ya da cinayetlerin azaldığı anlamına gelmezken haberlerde yer almamasının sebebi, bu konuya olan duyarlılığın belki de azalmış olduğu anlamına gelir. Bunu mutlaka haberlerle de gündeme taşımalıyız ki milletimiz bu anlamda gerekli hassasiyeti göstersin, erkek çocuğuna şunu söylesin: "Evladım, hiçbir eşyaya zarar verme, hiçbir çiçeğe zarar verme, hiçbir hayvana zarar verme; hele hele kız kardeşine, hele hele anana, hele hele bacına, hele hele karına, hele hele kız arkadaşına asla ve asla zarar verme." demeyi öğretmemiz gerekiyor ve bu haberler bunun mutlaka zamanını, zeminini oluşturacaktır.

Bu anlamda hepimize görev düşüyor. Özellikle dikkatini çekmek isterim ki öngörülen kadınların bir kısmına koruma kararı alınmasına rağmen bunlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Bakın, koruma kararı var ama sığınmaevlerinde belli bir süre kalındığı için, sonra tekrar ya kendi evine ya da tacizi gerçekleştiren bazen kendi eşinin evine dönmek zorunda kalmıştır ve o yarım kalan fiil, maalesef, o kişi tarafından sonlandırılmıştır; hazin son, o kadınımız toprağa düşmüştür. Bu anlamda da demek ki yeterli değil kadın sığınmaevlerinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU ERDEM (Devamla) - Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Erdem.

Buyurunuz.

ARZU ERDEM (Devamla) - Teşekkür ederim.

Kadın sığınmaevlerinin sayısını tamamlamak da yeterli değil; orada meslek kazandırmak, daha sonrasında o kadını korumak, o kadının toplum hayatında tekrar ekonomik olarak ayaklarının üzerinde durmasını sağlamak, psikolojik olarak da desteklenmesini sağlamak her birimizin boynunun borcu, her birimizin vicdanının sesi. Bu anlamda, her birinizi bu araştırma önergesini kabul etmeye ve destek vermeye davet ediyorum.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP ve HDP sıralarından alkışlar)