Konu: | Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 93 |
Tarih: | 17.05.2017 |
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde maden haklarıyla ilgili olarak düzenlenen bir madde ve bence bu maden haklarını konuşurken Türkiye yakın tarihinde maden katliamlarını, maden facialarını buradan tekrar konuşmak gerekiyor çünkü maden kazası diye bir şey yok. Bunu böyle bir kaza gibi, Allah'ın emri gibi, doğal afet gibi tanımlamak gerçekten büyük haksızlık olur burada hayatını kaybeden insanlara. Bakın, üç yıl önce Soma'da 301 maden işçisi büyük kasıtlarla, ihmallerle, kapitalist zihniyetin sadece para kazanmak için, sadece gelir elde etmek için uyguladığı politikalar nedeniyle 301 madenci hayatını kaybetti. Dün Antalya'da yine sadece maddi açıdan düşünen, doğa talanını yok sayan, insan hayatını yok sayan uygulamalar nedeniyle 2 madenci hayatını kaybetti. Yine, 17 Kasım 2016'da Siirt Şirvan'da 16 madenci hayatını kaybetti ve bu maden kazasıyla ilgili olarak yarın ilk duruşma görülüyor. Ama yine, hiç şaşırmayacağımız gibi, bu maden kazasıyla ilgili olarak açılan dava taksirle insan öldürme üzerinden açılmış. Ama biz biliyoruz ki özellikle, madencilerin ailelerinin de beyan ettiği gibi ve yapılan araştırmalarda da ortaya çıktığı gibi, aslında orada meydana gelen heyelan beklenmeyen bir durum değildi. Aslında herkesin beklediği, göz göre göre gelen, kesinlikle kastın olduğu bir durumken bugün maalesef, bununla ilgili dava taksirden açıldı ve Allah'ın emriymiş gibi, doğal bir afetmiş gibi yansıtıldı ve yarın, dediğim gibi, ilk duruşması görülecek.
Ama dediğim gibi, bildiğimiz gibi, orada daha heyelandan önce 80 santimetre bir çatlağın olduğu bilgisi zaten oradaki tanıklardan da, orada görenlerden de mevcut. Ama şöyle bir açıklama yapıldı: Yoğun bir yağış olduğu, bu yağışın öngörülemediği ve bu yağış nedeniyle insanların hayatını kaybettiği söylendi. Ama bu yağışın olması durumunda olabilecekleri aslında kendileri de biliyorlardı ya da bunun için gerekli önlemleri almadılar.
Biz her defasında sadece bu madenlerde var olan katliamlar, cinayetler olduktan sonra gelip burada buralardaki sıkıntıları, madencilerle ilgili konuşuyoruz. Mesela bütün televizyonlar o maden ocaklarında, yaşam alanlarının, hayat odalarının olmadığını çıkıp söylüyor ama bunun çözümüyle ilgili herhangi bir adım atmıyoruz.
Biz yine, her defasında birçok maden faciasına ya da birçok usulsüzlüğe bulaşmış bazı maden şirketlerine maden hakkını veriyoruz. Bunlar da işçilerin hayatını hiçe sayarak onları saatlerce, günlerce o madenlerde çalıştırarak, gerekli önlemleri almayarak, dediğim gibi sadece kapitalist bir bakış açısıyla, sadece "Ne kadar para kazanırız?" düşüncesi üzerinden o insanları aslında göz göre göre ölüme gönderiyorlar.
İşte, bu maddeyi konuşurken bence bunu konuşmamız gerekiyor. Bir maden hakkını verirken doğa talanına karşı nasıl bir önlem alacağız, nasıl bir politikamız var? Yine, maden hakkını konuşurken bu işçilerin güvenliği konusunda nasıl önlemler almamız gerektiğini ya da nasıl önlemler alınması gerektiğini niye burada bugün konuşmuyoruz? Bu şirketler bu maden ocaklarını, bu hakları alırken, buralarda kazı yaparken, bu madenleri çıkarırken bir güvence vermeleri gerekiyor, "Biz burayı yaparken şurada şu şu şu önlemleri aldık." Ama bunlar sadece yazı üzerinde alınan önlemler olmamalı, gerçekten hayatları pahasına, evlerine ekmek götürme pahasına yüzlerce, binlerce belki metre derinliklere inerek o tırnaklarıyla kazdıkları madenlerden sağ çıkabilmeleri gerekiyor.
Bakın, Şirvan'da insanlar günlerce cenazelerin çıkmasını bekledi. Bunun ne kadar büyük bir acı olduğunu o aileleri gidip görerek anlayabilirsiniz. Bunlardan bazıları Batmanlıydı ve o aileler bize gelip şunu söylüyordu: "Lütfen vekilim, bu meselenin peşini bırakmayın, lütfen vekilim, bu meselenin de üstünün kapatılmasına izin vermeyin." Buradan tekrar sesleniyoruz: Bazı şirketleri büyütüp rant sağlanması uğruna insan hayatını bu kadar yok saymayalım. En önemli, en değerli değer insan hayatıdır, ona göre bizim de vicdanımızı da dinleyerek burada konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Acar Başaran.