Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 93 |
Tarih: | 17.05.2017 |
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce -biliyorsunuz, geçen pazar günü Anneler Günü'ydü- öncelikle, Cizre'de katledilen, cenazesi yedi gün boyunca sokakta bekletilen Taybet İnan şahsında Berkin'in annesi olan Gülsüm anneyi, Silopi'de uykuda katledilen Furkan ve Muhammed'in Nesime annesini ve yine, ücretsiz kreş olmadığı için işe giderken çocuklarını evde bırakıp yangında kaybeden Kütahyalı temizlik emekçisi annenin Anneler Günü'nü kutluyorum, artık annelerin ağlamaması ve ağlatılmaması üzerinden bir ülke diliyorum.
Sözümü KHK'lar üzerinden aldım ve annelerle başladım ama bu KHK'lar anneleri hem ağlattı hem de ağlatmaya devam ediyor. Biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe meselesi üzerinden 20 Temmuzda OHAL'lerle birlikte başlayan ve OHAL'in kendi yasal dayanağı olarak oluşturulan KHK'lar devreye girdi ve şu söylendi, dendi ki: "KHK'larla biz cemaatin devletteki, bürokrasi ayağındaki sızmaları engelleyeceğiz, onlar üzerinde bir operasyon yapacağız ve iki aylık bir süre içerisinde umuyoruz ki bunu bitireceğiz."
Ancak KHK'ların aslında kendi içindeki dengesine baktığınızda, bu itiraz edenler, muhalefet edenler, cemaatin dışında tamamen itiraz etme potansiyeli taşıyanlar da dâhil olmak üzere bir gecede binlerce, yüz binlerce insan işinden oldu ve onlarca yıl emek veren, çaba gösteren, mücadele eden akademisyenler bir gecede yine işlerinden oldu. Sorduklarında şu söylendi Hükûmet tarafından: "Biz FETÖ'ye karşı bir mücadele yürütüyoruz, cemaat üzerinden bir mücadele yürütüyoruz ve bu cemaatin temizlenmesi gerekiyor. Cemaatin temizlenmesi için de buna ihtiyacımız var." Dersiniz ki sanki 20 Temmuzda yeni bir hükûmet göreve başladı; 15 Temmuz öncesine kadar başka bir hükûmet vardı, başka bir siyasi parti vardı ve o siyasi partinin kendi içinde terörle bağlantısı var ve o terörle bağlantısını temizlemek için böyle bir uygulamaya gidiliyor. Oysaki Hükûmet aynı Hükûmet, yasaları uygulayan yine bu Hükûmet, iktidar olan bu Hükûmet ama kendisinden önce bir süreç varmış gibi o sürecin kendisine yabancılaşan, kendisiyle çelişen, kendisini hiçleştiren, kendisini yok sayan, aslında gerçekte mantıken düşündüğünüzde kendisini yok sayan, kendi pratiklerini terörize eden ve kendi pratiklerinde görev alanlar da dâhil olmak üzere herkesi terörist olarak nitelendiren bir uygulamaya dönüştürdü.
Ama bu işin siyasi ayağına, bu işin karar verici mekanizmasına baktığımızda hiçbirini göremiyorsunuz. Bunun karşısına baktığınızda ise itiraz edenler, az önce dediğim gibi, itiraz etme potansiyeli taşıyanlar da dâhil olmak üzere bir gecede binlerce insan, yüz binlerce insan görevinden alındı. Bunların içinde özellikle KESK'liler (Kamu Emekçileri Sendikası) yani emekçiler, kamu emekçileri itiraz ettikleri için ve devlete, Hükûmete muhalefet ettikleri için aynı uygulamaya maruz kaldılar ya özgürlüklerinden oldular ya işlerinden oldular, hatta ve hatta yıllarca biriktirdikleri birikimlerine bile bir gecede el konuldu, bütün hayatları ipotek altına alındı. Bunu yaptıkları gibi, bununla birlikte insanlar işsiz kalmakla, yoksul ve yoksunlaşmakla birlikte onlarca insan hayatını kaybetti, intihar etti ve bu KHK'lar ve OHAL'lerin sonuçları olarak etti, bu ülkeyi yöneten Hükûmetin yönetememe krizinden dolayı insanlar intihar etti. Bu ülkeyi yönetemeyen AKP bu kadar insanın hayatına mal oldu. Bakın, öğretmen olan bir vatandaşımız işinden olduğu için inşaatta çalıştı ve daha üç gün önce bir iş cinayetine kurban edildi. Yine bu Hükûmetin başarısız uygulamaları sonucu bu pratikler gelişiyor.
Bunun dışında 378 barış akademisyenimiz, onlarca yıl o kadar ağır emeklerle bir akademik unvana gelen ve bu ülkenin yüz akları, bu ülkenin vicdanları olan insanlarımız yine sadece itiraz ettikleri, muhalefet ettikleri ve barış istedikleri için ihraç edilmiş oldu. Onlar sadece ihraç edilmedi, aileleri, çocukları da mağdur oldu; sağlık haklarından bile artık faydalanamaz hâldeler; pasaportlarına el konuldu, yurt dışına gidemiyorlar, gidebilen öncesinden gitti ve büyük bir beyin göçü de oluşturuldu. Yani bu ülkenin kıymetli beyinleri ve değerli insanları, akademisyenleri, yüz akları, vicdanları, maalesef, bu Hükûmetin başarısız politikaları sonucunda yine siyaseti intikam aracı olarak kullanan AKP sayesinde işsizler.
Bu bir taraftan yapılırken diğer tarafa baktığınızda -Fırat'ın batı tarafında bu uygulanırken- kürdistanda neler yapıldı? KHK'larla belediyelere kayyumlar atandı. O belediyelere atanan kayyumlar çok rahat, keyfî şekilde, kendi isteklerini kendi yandaşları için -ihalelerle- rant alanına dönüştürdü ve neler olduğunu bu KHK'lar sayesinde... KHK'lar engellediği için göremiyoruz ama gün olacak, bu KHK'ları uygulayanlar ve bu uygulamada sessiz kalanlar üç yıl sonra veya beş yıl sonra halkın vicdanında mahkûm edilecek; birileri de bunun itirafını yapacak, hatıralarında yazacak. Bu dönemde, bu süreçte intihar edenlere, işsiz kalanlara ve yanı başımızda, bağırsak duyacağımız kadar yakın olan 2 akademisyen eğitimci arkadaşımızın ölüm sınırında olmasına sessiz kalanlar da yine bu halkın vicdanında yerini bulacaklar arkadaşlar.
Bunlar yapılırken KHK'lara karşı da yeni bir komisyon oluşturuldu, çok enteresan; 7 kişilik, hepsi erkek ve tamamen AKP'nin istediği ve kendisinin belirlediği komisyon üyeleri, 7 kişi. Yüz binlerce ihraç var, karşısında 7 kişilik bir komisyon var. Bu komisyon kimlerden oluşuyor, baktığınızda, tamamen Hükûmetin bürokrasi ayağından getirdikleri 7 kişi. Bunlar nasıl karar verecekler, bu yüz binlerce kişinin geri dönüşünü sağlayacaklar, o bir muamma. Ama biz tahmin ediyoruz, tecrübe ettik, biliyoruz nasıl olduğunu; birinin yakını olacak, birinin referansıyla gelmiş olacak ya da birinin telefonuyla ya da kendisine göre kişisel duygularıyla, kişisel yaklaşımlarıyla o yüz binlerce insanın tekrar işine dönüp dönmeyeceğine onlar karar verecek. Bu kadar kolaysa... Bu kadar kolay işten atılmak, bu kadar kolay işe alınmak, insanların hayatını bu kadar ucuz görmek; bu mudur bizim insana bakış açımız, bu mudur insanların hayatına bakış açımız? Koca koca hayatlar gidiyor, çocuklar geleceği göremiyor artık, karanlık bir ülkede yaşıyoruz. Bakın, akademisyenler gibi değerli beyinler, vicdanlar şu anda ihraç edildiler. Onların karşısına koyduğunuz iyileştirmeye baktığınızda, 7 komisyon üyesi, hepsi erkek ve nasıl bir uygulama yapılacağını, bu insanların işe döneceğini söyleyecek bir durumları da yok. İşsiz kalan, akademisyenler de dâhil olmak üzere, yüz binlerce kamu emekçisinin çok büyük kısmı da kadın. 7 erkek komisyon üyesinin karşısına binlerce kadın gidip nasıl kendini ifade edecek? Burada sizin kadına nasıl baktığınızı da aslında bu komisyonun oluşturuluş biçiminden görmek mümkün.
Şunu söylemek lazım: Bu süreç içerisinde, hani 15 Temmuz öncesi başka bir AKP vardı ya, aslında aynı AKP ama -böyle garip, anormal bir durum var gerçekten, trajikomik bir durum- kendi uygulamasını hiçleştiren bir yaklaşım izlediği için, beraber dertleştiği, aynı masada yemek yediği, ortaklaştığı insanları bugün terörist ilan ettikleri için açıkçası hangi AKP'yle konuşacağımı ben de bilmiyorum. Çünkü cemaatin neredeyse devletin bütün alanlarına sızdığını ya da cemaat üzerinden bir yapılanma olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Öyle ki zamanında cemaatten izinsiz bir yerden bir yere gidilemezdi. Aynı cemaat şimdi terörizm faaliyetleri yapanlar olarak karşımızda görünüyor ama bu faaliyetleri yapanların, yürütenlerin, o cemaat üyelerinin unsurlarını oralara yerleştirenlerin hiçbiri, bu karar mekanizmasında yer alanların bir tanesi dahi işinden olmadı, yargılanmadı, kriminalize edilmedi. Aslında bir güç zehirlenmesi olduğunu söylemek mümkün, bir güç zehirlenmesi var. Bu ülkede AKP, ne yazık ki yüz binlerce insanı işsiz bıraktı ve yüz binlerce insanın ailesini de mağdur etti -nereden baksanız 1 milyona denk gelecek kadar mağdur insan sayısı var- ama bunlara dair yaptığı hiçbir iyileştirme yok, iyileştirme yapmadığı gibi ısrarla ve ısrarla, azimle, büyük bir çaba göstererek aynı yanlışta devam ediyor.
Aynı şekilde devam edersek, aslında anlatacak o kadar çok şey var ki... Burada her gün, mağdur olan insanları anlatıyoruz, her gün, mağdur edilen, yakılan yıkılan köyleri, işinden olan insanları anlatıyoruz. Bir gün de AKP'den biri gelip "Gerçekten biz bu konuda yanlış yaptık, bakın yüz binlerce insanı mağdur ettik, bununla ilgili yapmış olduğumuz bu komisyon bu sebepten dolayı oluşturuldu ve bu komisyonun görevi ve sorumluluğu bunlardır, bu komisyonda bunlar olacak." deme gibi bir yüzleşmeyle karşı karşıya değil. Öyle ki bu komisyon kurulduktan sonra artık adaletin yargı mekanizmasıyla hiçbir ilişkimiz kalmıyor, tamamen onların tasarrufunda oluşuyor ve tasarrufu ne gerektiriyorsa ona karar veriyor. Bir de diğer taraftan baktığınızda savcı, savcı hakkında gözaltı kararı veriyor; polis, polisi tutukluyor; hâkim, hâkimi tutukluyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, buyurunuz Sayın Yiğitalp.
SİBEL YİĞİTALP (Devamla) - ...kimse kimseye güvenmiyor, bir bütün olarak güvensiz ve toplumu muhbirleştiren, ajanlaştıran, birbirine kuşku duyan, birbirini sevmeyen, birbirine nefret duygusuyla yaklaşan, ötekileştiren, kutuplaştıran bir toplum yaratılıyor ki bu toplum hepimizin, bu halklar hepimiziz. Bu halkların mutsuzluğu bizim mutsuzluğumuzdur, halkın kendi içindeki iç barışı bizim barışımızdır. Eğer bugün halklar arasında iç barış yoksa burada bizim hiçbirimizin söz söyleme hakkı da yoktur ve başta AKP'nin söz söyleme hakkı yoktur, mağdur oldum deme hakkı yoktur; yapamadım, kandırıldım deme hakkı yoktur çünkü sorumludur, yönetendir ve her türlü sorumluluktan da kendisi mesuldür. Bugün yargı mekanizmasını siz siyasallaştırdınız ancak bu yargı mekanizması gün olacak düzene girdiğinde de onlar sizi yargılayacaklar. Burada da tutuklanan, aynı zamanda siyasi saiklerle tutuklanmış olan eş başkanlarıma, milletvekili arkadaşlarıma, belediye başkanlarıma ve bütün siyasi tutsaklara, hepsine saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum. İnanın ki biz mutlaka kazanacağız ve mutlaka başaracağız. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğitalp.