GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:92
Tarih:16.05.2017

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç saat herhâlde ya da birkaç dakika sonra mı diyeyim artık, burada HSK üyelerinin seçimini yapacağız. Ancak, bence bunun bir tarihsel geçmişine bakmamız gerekiyor, nereden nereye geldik ya da bugün biz niye burada HSK üyelerinin seçimlerini konuşuyoruz yasama organı olarak ya da şunu belki konuşmak gerekiyor: Bu Anayasa değişikliği geldiğinde -en büyük iddia şuydu ki- kuvvetler ayrılığı daha da geliştirilecek, daha da derinleştirilip büyütülecek iddiası vardı. Ama şu gün şu ilk maddenin uygulamasında net olarak gördük ki aslında kuvvetlerin tamamen bir karmaşa hâline geldiği, tamamen iç içe girdiği bir düzenlemenin işte ilk etkisini bugün bu HSK seçimleriyle görmüş oluyoruz. Çünkü, biliyorsunuz, 2010 referandumuyla aslında sistem tamamen değiştirildi ve HSYK'da seçim usulü getirildi. Ancak bu HSYK içerisine, iktidarın o dönem arkadaşları olan ama sonrasında çıkarlar çatışınca ya da bir şekilde kendi aralarında kavgalar büyüyünce hedefi, düşmanı hâline geldiği cemaat her tarafa sızmış bulunuyordu. Ben bir hukukçu olarak, bir avukat olarak hem kendim bire bir bunu yaşayarak gördüm hem de özellikle mensubu olduğum siyasi harekete olan saldırılar üzerinden bunu çok net gördük bu dönemde.

Cemaatin yaptığı bir sürü operasyon vardı; Ergenekon, Balyoz ama bir tane daha vardı, aslında hiç de konuşulmayan, hâlâ devam eden, insanların yüzlerce yıl ceza aldığı KCK dosyaları vardı ve biz bunu o dönem de çıkıp şu kürsülerden... Biz yoktuk belki ama arkadaşlarımız gelip şunu söylüyordu sizlere -yine dinlenmiyordu, yine söylediklerimiz kulak arkası ediliyordu- "Bakın, bu yapılan hukuk değil. Bu operasyonların hukukla tanımlanabilir bir tarafı yok. Bunlar tamamen bir siyasi düşünceye, bir ideolojiye, bir siyasi harekete karşı bir saldırıdır." dediğimizde "Hayır." deniliyordu. Ama ne zaman ki 17-25'te başka bir şeyler ortaya çıkınca bunun bir cemaat yapılanması olduğu ve iktidarın içerisine sızdığı söylendi. Acaba iktidar mı onların içerisine sızmıştı yoksa onlar mı iktidarın içerisine sızmıştı, aslında bu da bence hâlâ netleştiremediğimiz bir durum olarak karşımızda duruyor.

Evet, arkadaşlar, işte o dönemden bu döneme, hatta 1980'lerde, hatta 1990'larda sürekli ifade ettiğimiz, yargının siyasallaşması bugün bize zarar veriyor olabilir, bugün yargının bu saldırılarına biz maruz kalıyor olabiliriz ama her defasında söyledik, adalet herkese lazım; bugün bize lazım olabilir ama size lazım olduğu günleri gördük. Biz cemaat mensuplarına şunu söylüyorduk, ben bir avukat olarak da söylüyordum, hâlâ söylüyoruz... "Bakın, yaptığınız hukuksuz, hem evrensel hukuk kurallarına hem Türk hukuk kurallarına hem sürekli burada, kürsülerde 'darbe yasası' dediğiniz 1980 darbe yasasına ve onun sonrası, ardılları olan yasalara aykırı." dediğimizde bize gülüp geçenler şu anda o adalete mahkûm durumdalar, şu anda o adalet için her yerde yalvarıyorlar. Biz onların da adalete kavuşturulması gerektiğini savunuyoruz. İşte yargının siyasallaşması böyle bir mevzu arkadaşlar.

Şimdi, bu Anayasa değişikliğine bir "bağımsızlık" kelimesi eklendi "Yargı bağımsız oldu." diye her yerde propaganda yapıldı. Bakın, bizimle ilgili, özellikle eş genel başkanlarımız ve milletvekili arkadaşlarımızla ilgili olarak hazırlanan fezlekelerin şu anda bir çizelgesini burada görüyorsunuz. Bakın, şurada, 2013 yılında iki tane fezleke var Sayın Selahattin Demirtaş'la ilgili ama her nasılsa "Gereği yapılsın." dedikten sonra bu fezleke sayısı 2016 yılında on dörde çıkıyor. Şimdi kalkıp bize yargının tarafsız ve bağımsızlığından lütfen söz etmeyin. Yargı şu anda AKP'nin hukuk komisyonu hâline geldi, hatta bence AKP-MHP ittifakının hukuk komisyonu hâline geldi. HSK üyeliğinde adı geçen isimler ya da burada oylanacak isimler bir partinin kadın kolları, bir partinin meclis üyesi, diğer bir partinin genel başkanının avukatı; bu mudur bağımsız ve tarafsız yargı? Bununla mı gerçekten toplum vicdanı rahatlatılacak? Gerçekten insanlar "Evet, adil bir yargılanma var. Evet, burada hukuk işletiliyor." mu diyecek? Yoksa iktidar kendine muhalif gördüğü herkesi, o muhalifleri Demokles'in kılıcı gibi elinde tuttuğu bu yargı eliyle mi susturacak? Gördük bunun örneklerini, dediğim gibi KCK dosyalarında gördük, 1980 döneminde gördük, 1990'lı yıllarda gördük. İnsanlar faili meçhul cinayetlerle katledilirken... Bakın, onlardan biri de benim babamdır, 1990'lı yıllarda faili meçhulle katledildi ve benim avukat olmamın en önemli nedeni budur. Ben gerçekten o dönemde, çocuk aklıyla bu ülkede hukuk olduğunu zannediyordum ya da gerçekten o, Almanya'daki hikâye gibi, Berlin'de ya da Ankara'da hukukçular, yargıçlar var zannediyordum ama hukuk fakültesini bitirince aslında bunun tamamen bir hayal ürünü olduğunu fark ettim çünkü yargılama yok, sadece talimatlar var. Bir gazeteci çıkıyor, hedef gösteriyor, sonraki gün tutuklanıyor. Bakın, arkadaşlarımız serbest bırakılıyor tutuklanıyor, serbest bırakılıyor tutuklanıyor. Bir arkadaşımız, Sayın Besime Konca Batman'da serbest bırakıldı, bir saatlik yol, Diyarbakır'a vardığında itiraz edilmiş, hakkında yakalama kararı çıkarılmıştı. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi burada biz bağımsız ve tarafsız yargıdan mı söz edeceğiz? Ne değişti bir saatte, hâkimin aklına ne düştü, kafasına ne düştü ki kalkıp o kararından vazgeçti, başka bir karar uyguladı?

Ferhat Encu arkadaşımız daha Şırnak Havaalanına inmeden hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Yine, Besime Konca daha birkaç gün önce tahliye edildi ama hemen her nasılsa itiraz edildi. Hatta düşünün ki dosyanın kendi savcısı tahliye talep etmişti ama başsavcı iş edindi bunu. Nereden talimat aldığı çok açık ortada. Çünkü, bu siyasi hareketin, HDP'nin, HDP fikriyatının tasfiye edilmesi planlanmıştı. O arkadaşımız tahliye edilmesine rağmen... Ki propaganda suçunu hukukçular bilir arkadaşlar, bırakın tutuklanmayı cezası bile zaten yatılabilecek bir ceza değildir ama dosyanın savcısı bunu propaganda olarak nitelendirirken Sayın Başsavcı, her nasılsa "Hayır, propaganda değil, örgüt üyeliği." diyor ve hakkında yakalama kararı çıkartılıyor. Bununla mı biz bu ülkede huzurlu bir toplum oluşturacağız?

Batman'da bir fuhuş dosyası var, hepinizin duymak istemediği bir fuhuş dosyası ama her nasılsa birileri kefaletle serbest bırakılmış. Demek ki maddi gücü olan kefaletini ödeyecek ve kendini bu şekilde yargılanmaktan kurtaracak. Böyle bir hukuk sisteminde söz ediyoruz ama şunu net olarak söyleyelim arkadaşlar: Mesele hukuk sistemindeki sıkıntılar değil. Bakın, adaletin toplumsal vicdana dokunduğu noktada toplumsal sıkıntıları düşünün. İnsanlar adalete ulaşamadığını düşündüğünde, insanlar mahkemelerin adil karar vermediğini düşündüğünde dönüp kısasa kısas mı yapsınlar, böyle bir toplum mu tasarlıyorsunuz ya da toplumun bir kaos hâline gelmesini mi tasarlıyorsunuz? Yaptınız, cemaatle yaptınız, gördük sonuçlarını, yargıda bütün yetkileri verdiniz cemaatin eline... Biz bunu görüyorduk, biliyoruz. Batman'da bir imam vardı, onun önüne gidip eğilen hâkim, savcı oluyordu. Bunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. Niye müdahale edilmedi? Çünkü o zaman dostlarınızdı onlar. 15 Temmuz darbe girişimini getiren buydu, bunu siz de biliyorsunuz.

Biz hep diyoruz... Bakın arkadaşlar, bu ülkede sizin tasarladığınız gibi darbelerin karşısında bir duruş olmaz. Bu ülkede darbelerin karşısında tek bir duruş olur: Demokratikleşme, hukukun evrensel ilkelerini uygulama, insan haklarına saygılı bir sistem kurma ve bütün bu erkleri tek elde toplamaktan vazgeçme. Bugün sizin işinize geliyor olabilir ama üç gün sonra ters düşmeyeceğiniz anlamına gelmiyor.

Tekrar hatırlatıyor ve uyarıyoruz: Bugün dost olduklarınızla yarın düşman olabilirsiniz. Yarın bir dahaki darbe girişiminde tekrar bütün sorumluluğu halka verip "Siz gidin o tankların önünde savaşın." deme hakkınız yok, bu sorunu çözecek olan bu Meclistir.

Yine, tekrar uyarıyoruz: Bakın, insanlar hak aramak için açlık grevindeler. Cezaevinde altmış küsur gün insanlar, kendi insan onuruna yakışır şekilde yaşamak için açlık grevine girdiler ve bugün bakın birkaç metre ötenizde insanlar KHK'larla işinden edildiği için açlık grevindeler. Yine, bir baba çocuğunun cenazesini alabilmek için açlık grevinde. Eğer bir ülkede açlık grevi hak arama yöntemi hâline gelmişse o ülke hukuk devleti olma vasfını yitirmiştir ve hukuk devleti ilkesini eğer aşarsa, işte, o zaman asıl o püskürtmeye çalıştığınız darbelerin daha büyüğüyle karşı karşıya olma ihtimalimizin olduğunu tekrar söylüyor ve uyarıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)