GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:83
Tarih:16.03.2017

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, "yasa" ile "adalet" farklı kavramlardır. Kenan Evren de yasa yaptı ama adaletli değildi. Türkiye tarihinin en kritik oylamalarından birine gidiyoruz. 16 Nisanda Türkiye'nin belki de bugüne kadarki en önemli referandumunu yaşayacağız. Böyle bir referanduma siz gerçekten adil, eşit şartlarda siyasi partilerin kendi düşüncelerini aksettirebildiğine inanıyor musunuz?

Mesela, geçtiğimiz hafta Başbakan Muş'a gitti, değil mi? Çok zor şartlarda, karların üstüne inen bir helikopter vardı ve onu oradan almak için seferber olan insanlar. Başbakan şayet referandum propagandası için Muş'a gittiyse "Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı" sıfatıyla gitti. Dolayısıyla, dört siyasi partiye de aynı helikopterler tahsis edilecek mi -yani çok basit bir soru soruyorum- aynı imkânlar tanınacak mı? Mesela, valilerin, kaymakamların, yargıçların, Millî Eğitim müdürlerinin "evet" yönünde propaganda yapmasını siz adil buluyor musunuz?

"Hayır" diyenlerin terörist ilan edilmesi... Az önce Milliyetçi Hareket Partisinin değerli hatibi burada dedi ki: "İç savaş çığırtkanlığı yapar tarzda açıklamaları çok tehlikeli buluyorum." Evet, biz de bu düşüncedeyiz ama gece gündüz şunu görüyoruz meydanlarda: Başkası yapmıyor, direkt Başbakan yapıyor; referanduma ilişkin "evet-hayır" propagandası tartışması olduğunda "Kimin 'evet' dediğine, kimin 'hayır' dediğine bakın, ona göre karar verin." diyor; "FETÖ, PKK 'hayır' dediği için biz 'evet' diyoruz." diyor. Sanki bu teklifi bir başkası getirmiş de iktidar da bakmış, burada kim "evet" diyor, kim "hayır" diyor, ona göre karar vermiş gibi konuşuyor. Burada yapılan imaların, burada gösterilen yaklaşımın sahada şöyle bir sonucu oluyor: Bakın, istisnasız her gün Türkiye'nin farklı illerinden parti temsilcilerimiz arıyor ve propagandalarının engellendiğine, saldırıya uğradığına yönelik bilgileri paylaşıyor ve birçoğunda görüntü de var. Bunlar kamuoyuyla da paylaşılıyor. İşte bu, propaganda esnasında "hayır" diyenlerin terörist addedilmesi, ima edilmesi sonucunda oluşan siyasi atmosfer.

Türkiye'nin en temel problemi ne desek, eminim bu Meclisteki hemen hemen herkes "Türkiye'nin güvenlik sorunu var." der, "Türkiye'nin terör sorunu var." der. Peki, Türkiye'nin güvenlik sorununu, Türkiye'nin terör sorununu aşması için yapması gereken temel ögelerden biri nedir? İç barışın desteklenmesidir. Ülkenin yüzde 50'sini "terörist" diye addetmek, Türkiye'de iç barışı dinamitler ve teröre dolaylı da olsa destek sağlamış olur.

Burada, sahada şunu görebiliyoruz "evet" diyenler açısından, değil mi? İşte, yine geçtiğimiz haftalarda Düzce'de elinde silahla poz verip "hayır" diyenleri tehdit eden gence ne oldu arkadaşlar, bakabildiniz mi? Alındığı dakika serbest kaldı. Emin olun, şimdi bulunduğu yerde de sırtı sıvazlanarak geziyordur, belki de kahraman muamelesi görüyordur. Ama dün burada Sayın Grup Başkan Vekilimiz Engin Altay detaylarıyla anlattı. "Hayır" için gezen gençler gözaltına alınıyor, müdahale ediliyor, çeşitli şekillerde, olağanüstü hâl yasalarına dayanılarak yaptığı propaganda önleniyor ve bunun adı da "adalet" oluyor.

Daha bugün Güngören ilçesinin astığı "hayır" pankartı kesildi arkadaşlar ve hemen yanında da "evet" pankartı var. Sizce bu adil mi? O "hayır" pankartını kesenler, gidip orada "evet" pankartını indirebilir mi? Bunu doğal karşılayabiliyor musunuz? Kahvehanelerde yaşanan provokasyonlar, yine, milletvekilimiz Bülent Bey'in başına gelen tam bir tezgâh. Kahveye giriyor, birisi elinde cep telefonundan kayda hazır, saldırının gerçekleşeceği masayı çekiyor öncesinden ve orada gidip konuşmaya başladığı vakit provokasyon sonucu saldırı oluyor; kapının önüne çıkılıyor, orada saldıranlar saldırıya uğramışçasına hemen bir yandaş medya ve kameramanı içeri giriyor, onlarla röportaj yapıyor ve canlı yayınlara bağlanıyor. Şimdi, bu, tezgâh değil midir? Burada siz adaletli bir propaganda olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, bakın, OHAL döneminde anayasa yapımını yasaklayan onlarca örnek vardır, onlarca ülke vardır. OHAL ne için verildi? Esas itibarıyla, darbe sonrasında FETÖ'yle mücadele için verildi, gerekçesi oydu. Bugün kar lastiği bile OHAL'le düzenleniyor, değil mi? Mesela, geçtiğimiz haftalarda, Türkiye'nin yıllardır, uzun yıllar çabaları sonucunda elde ettiği birikimler bir gecede Varlık Fonu'na devredildi. Esas itibarıyla yasamanın yani bizlerin, yani Meclisin denetimi altında görüşülmesi, konuşulması gereken bir mesele değil miydi? Bunun OHAL'le ne ilgisi vardı? Kim buna itiraz edebildi? Oraya atanan, Varlık Fonu'na atanan yöneticilerin, benzer yönetim kurullarında tecrübeleri ne? Bunu burada konuşabildik mi? Ya da Varlık Fonu neden oluşturuldu, bu ülkenin milyarlarca dolarlık ziynetleri neden ortaya konuldu ve âdeta kredi almak için bir borç havuzu oluşturuldu? Bunları burada tartışabildik mi? Bu fon neden Sayıştay denetiminin dışında, bunu sorabilen oldu mu?

Değerli arkadaşlar, işte, bizi getirmiş olduğunuz yer, maalesef, düşürdüğünüz durum o kadar utanç verici ki izah bile edemiyoruz. Türkiye'de bir gün hukuk tekrar tesis edildiğinde elbette ki bunlar araştırılacak ve burada elbette ki bütün bunların hesabı sorulacak ancak bu örneği şunun için verdim: İşte, 16 Nisan sonrasında Türkiye'de egemen kılmak istediğiniz bir rejim var. Şu anda, âdeta, o rejimin bir fragmanını izliyoruz. Yani, bir OHAL rejimi altında ülke nasıl yönetiliyorsa şu anda, 16 Nisandan sonra da sizler eğer emellerinize ulaşırsanız Türkiye kanun hükmünde kararname rejimiyle yönetilen bir ülke hâline gelecek ve demokrasiden de tamamen vazgeçmiş olacağız.

Cumhuriyetimizin demokratik niteliğini ortadan kaldıracak, Türkiye'yi istikrarsızlığa, otoriterliğe, yoksulluğa sürükleyecek bu tasarıya "hayır" demekten başka seçeneğimiz yok. Biz neden "hayır" dediğimizi çok iyi anlatabiliyoruz, haklı ve doğru sebeplerimiz var fakat siz neden "evet" dediğinizi anlatamıyorsunuz. İnsanları ikna etmek yerine, toplumu korkutarak, "hayır" diyenleri kriminalize ederek bir kitle oluşturmaya çalışıyorsunuz. Herhangi birisi değil, sizin partinizin yöneticileri bunları yapıyor.

Değerli arkadaşlar, biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Bu ülkenin yurttaşlarının, "evet" diyenlerin de, "hayır" diyenlerin de başımızın üstünde yeri var, hepsinin kararlarını da saygıyla karşılıyoruz. Bizim burada beklentimiz, bu yarışın adil bir şekilde yürümesidir. Bugün, Türkiye Radyo ve Televizyonunun eşit ve adil bir şekilde yayın yapabildiğini söyleyebiliyor musunuz? Hadi arkadaşlar, her akşam, her partiden birer temsilci gidip de TRT'de bunu tartışsın, Anayasa değişikliğini, 18 maddeyi tartışsın. Var mısınız buna arkadaşlar? Buna "Evet." diyebiliyor musunuz? Buna "Varım." diyebiliyor musunuz?

Peki, buradaki gerekçe ne? Bakın "istikrar, istikrar" derken yarattığınız düzen adaletsiz ise yine istikrar oluşturamazsınız. Şimdi "evet"i savunanlar Türkiye'nin ikinci bir kurtuluş savaşında olduğunu söylüyor. Hadi, bunu bir an için doğru kabul edelim. Bu duruma bizi istikrar abidesi Adalet ve Kalkınma Partisi getirmedi mi arkadaşlar? Eğer Türkiye'nin bir beka sorunu varsa bu beka sorununu aşmak için toplumu yüzde 50-50 bölerek, düşmanlaştırarak mı bu sorunu aşacağız? Bu ülkenin rektörleri, savcıları, valileri, kaymakamları bütünüyle "evet" kampanyasının içerisinde ve bizler millî birliği böyle mi sağlayacağız? Siz de biz de biliyoruz ki şu anda çok adaletsiz, çok antidemokratik bir seçim kampanyası yaşanıyor. Dolayısıyla, buradaki kalan sürenin Meclis denetimi, gözetimi, araştırması altında geçmesinin çok önemli yararı var. Bundan sonra yaşanması muhtemel kötü olayların önüne de geçilebilecektir bu şekilde.

Biz "FETÖ şöyle diyor, PKK böyle diyor..." bunların hiçbiriyle ilgilenmediğimiz gibi şunu da söylüyoruz: Herhangi bir terör örgütünün düşüncesini sürekli tekrar etmek de terör örgütü propagandası yapmaktır. Bu düşünceyi de şiddetle lanetliyoruz.

Biz şunu biliyoruz: Cumhuriyetimiz bundan doksan dört yıl önce kuruldu. Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılacağı gerçek bir hukuk devletini tesis edeceğimiz günleri halkımızla el birliğiyle kuracağız. 16 Nisan sonrası da 17 Nisanda da Türkiye hayırlı bir geleceğe inşallah yelken açacak diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.