| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 14.03.2017 |
FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, gece gündüz bizlerin sağlığı için büyük bir özveriyle koşuşturan değerli sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutluyorum.
Şimdi, HDP'nin Türkiye genelinde siyasi tutuklu ve hükümlülere yönelik hak ihlallerinin tespiti, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin sivil ve bağımsız heyetlerin denetimine açılmasına ilişkin grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle ifade etmem gerekir ki bizatihi Meclis kürsüsünde cezaevinde kalan mahpusların haklarına ilişkin, cezaevinde kalan mahpuslara ilişkin konuşma yapılmasını çok fazla önemsiyorum. Çünkü ister olağan dönemde olalım ister olağanüstü hâl içerisinde olalım, sonuçta hiç fark etmiyor, cezaevinde işkence ya da kötü muamele ya da zalimane muamele asla ve katiyen kabul edilemez. Bunlar içinde bulunduğumuz duruma göre esnetilebilecek, farklı zamanlarda farklı şekilde kullanılabilecek hususlar değil. Bizim temel ilkemiz, insan olma onurunu herkes için sağlayabilmek. Bunu cezaevinde bulunan kişiler için de gerçekleştirmek durumundayız, Türkiye içerisinde bulunan bütün herkes için de bu hakkı vermek durumundayız. Kişilerin ceza infaz kurumunda bulunması, onlar cezalarını çekiyor olması ek bir ceza olarak kabul edilemez. Bu bizim temel ilkemiz.
İşkenceye karşı sıfır tolerans, zaten AK PARTİ'nin sürekli olarak tekrar ettiği bir husus. Yalnız bizim cezaevinde kalan tutuklu, hükümlü ya da hükümözlülerden oluşan mahpusları siyasi tutuklular ya da siyasi olmayan tutuklular olarak ayırmamız söz konusu değil. Sadece Terörle Mücadele Kanunu'ndan ceza almış olanların terör suçluları ve bunun dışındakilerin adli suçlular şeklinde ayrılmasına yönelik bir ayrım var ama her iki suçlular, terör suçluları da adli suçlular da aynı haklara sahip. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişilerin işledikleri suçlarla alakalı mahkemenin verdiği ek önlemler bunun istisnasını oluşturuyor. Aslında siyasi tutuklu kavramımız yok, terör suçlularıyla adli suçlular arasındaki en önemli ayrım; birinin güvenlikli cezaevlerinde kalmaları, diğerlerinin, diğer grubun ise yüksek güvenlikli cezaevlerinde kalmaları. Ki bunu en son Mart 2016 yılında daha önce de Bingöl Cezaevinden kaçan, yakalanıp getirildiği Diyarbakır Cezaevinden tekrar kaçan üst düzey 6 tane PKK'lı yetkilinin bu cezaevinden kaçması akabinde de Kandil'de Türkiye'nin bombalanması eylemlerine devam etmesi yüksek güvenlikli cezaevlerinin Türkiye açısından gerekliliğini de ortaya çıkartan bir husus. Ancak cezaevleri kuralları bütün dünyada olduğu üzere Türkiye için de aynı, hiçbir şekilde herhangi bir mahpusu, mahpusun hakkını iyileştirirken diğerini ötekileştirmemiz, ikisini suç tipine göre ayırmamız söz konusu olamaz çünkü söz konusu insan hakları olduğunda nasıl bizim onları dili, dini, tabiatı ya da cinsi sebebiyle ayırmamız söz konusu olmadığı gibi, tutuklu ya da hükümlü olduklarında cezaevi infaz kurumlarında hangi gerekçeyle bulunduklarının herhangi bir önemi yok. Önemli olan, ceza infaz kurumunda bulunan bütün herkesin kötü muamele ve işkenceye maruz kalmadan cezalarını çekebilmeleri. AK PARTİ bunun için pek çok yasal düzenlemeler gerçekleştirdi, buna ilişkin pek çok uygulamalar yapıldı. Ancak, bu uygulamaların yasalarda olması gerektiği şekilde gerçekleşmemesi durumunda, keyfî uygulamaların olması hâlinde, yönetimden ya da idareden kaynaklanan hak ihlallerinin var olması durumunda zaten denetim mekanizmaları oluşmuş durumda.
Dolayısıyla, şu an sivil ve bağımsız heyet denetimine açılması gereken bir cezaevimiz söz konusu değil çünkü zaten cezaevleri bağımsız pek çok heyet tarafından denetlenmekte, Adalet Bakanlığının zaten denetimine açık. Cumhuriyet savcıları kendilerine yapılan başvuruları zaten değerlendirmek ve suç duyurusunu dikkate alarak, gerekiyorsa, suç varsa, gerçekten böyle bir suç isnadını gerektiren vakalar varsa ceza davaları açmak zorunda; bu, onların yükümlülüğü altında.
Bunun dışında, cezaevleri sadece Adalet Bakanlığı tarafından izlenmiyor, denetlenmiyor; Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun altında 1990 yılından itibaren sürekli olarak devam eden Tutuklu ve Yükümlü Hakları Alt Komisyonu mevcut. Bu komisyon tüm partilerin üyelerinden oluşuyor, hem yaptığı cezaevi denetimlerinde hem de aldığı başvurularda cezaevinde kalan mahpusların haklarını kullanabilmeleri için gerekli denetimleri gerçekleştiriyor. Elbette ki bu yeterli olmayabilir. Bunun için zaten rutin denetimlerin dışında ayrı denetim mekanizmaları oluşturulmuş durumda. Adalet Bakanlığında cezaevi izleme kurulları var, ki bu cezaevi izleme kurulları adalet komisyonlarındaki avukatlardan, doktorlardan, mühendislerden hatta bir üyenin kadın olması suretiyle değişik mesleklerden seçiliyor ve bu kişiler, cezaevi izleme kurulları cezaevlerini denetlemek durumunda.
Türkiye'deki kurumlara güvenmiyorsak eğer Türkiye zaten uluslararası denetime açık. CPT'nin yani Avrupa Konseyinin İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesinin cezaevlerini önceden habersiz denetleme yetkisi mevcut. Aynı şekilde, yine Birleşmiş Milletler de Keyfî Uygulama ve İşkenceyle Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komisyonu tarafından yapılan denetlemeler söz konusu. Bunun dışında, Adalet Bakanlığı yapılan başvuruları özel olarak dinlemek üzere yeni bir birim açtı, bununla ilgili başvuruları alarak vakaları denetlemekte, vakaları incelemekte, suç unsuru bulduğu takdirde zaten incelemeler yapmakta. Nitekim, sadece altı ayda 351 tane personeli hakkında Adalet Bakanlığı işlem yaptı.
Bu noktada, yapılan denetimlerin daha da artırılması gerektiği konusunda hemfikirim; o yüzden de Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak hem resen başvuruları dikkate alıyoruz, gazetelerde ya da insan hakları örgütleri tarafından yapılan iddialarla ilgili incelemeler yapıyoruz hem de bize yapılan yazılı başvuruları dikkate alıyoruz. Eğer suç isnadı varsa, suça ilişkin maddi vakalar varsa cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz; iddialar yoksa, daha doğrusu buna ilişkin somut ifadeler yoksa Adalet Bakanlığından bilgileri istiyoruz. Sonuçta, işkenceye karşı sıfır tolerans eğer istiyorsak bununla ilgili gerekli yükümlülüklerimizi yerine getirmek zorundayız.
Zaman çok dar olduğu için sadece birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. Bizim cezaevlerinde var olan hiçbir iddiayı "Yüzde yüz doğrudur." şeklinde kabullenmemiz ya da "Yüzde yüz yanlıştır. Cezaevi yetkilileri asla ve katiyen kötü muamelede bulunmaz, işkencede bulunmaz." diyerek reddetmemiz söz konusu değil. Bizim her türlü işlemi dikkate alma, bununla ilgili incelemeler yapma yükümlülüğümüz var. Ancak, bizim terör suçlularıyla adli suçluları aynı koğuşta barındırma, özel alanlara kamera koyma ya da OHAL nedeniyle, olağanüstü hâl nedeniyle kişilerin hastaneye sevkinin engellenmesi gibi bir duruma müsaade etmemiz söz konusu değil. Sadece olağanüstü hâl içerisinde... Buna ilişkin iddialar zaten soruşturuluyor, buna ilişkin iddialar zaten gerekli incelemenin yapılması için ilgili birimlere iletilebiliyor ama bazı konularda insanların farklı farklı yorumlar yaptığını kabul etmemiz gerekiyor.
Sonuçta cezaevlerinde, Türkiye'nin cezaevlerinde doluluk oranının fazla olduğu doğrudur. Türkiye'de 80 bin tutuklu var. Ancak, hain darbe girişimi gerçekleştirilmeden önce, 15 Temmuzda bizzat bu Meclis bombalanmadan önce Türkiye'deki tutuklu sayısı Avrupa Birliği standartlarının altındaydı. Sonuçta, tutuklu yargılanmanın istisna olması için gerekli yasal düzenlemeleri bu Mecliste AK PARTİ geçirdi.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - İşte biz de onu soruyoruz.
BURCU ÇELİK (Muş) - Diğer mahpusların suçu ne? Diğer mahpusların suçu ne?
FATMA BENLİ (Devamla) - Ancak, tanklarla insanların ezildiği, F16'larla insanlara saldırıda bulunulan bir darbe girişimi sonrasında vaki olan tutuklu sayısının artmasının diğer mahkûmların haklarını engellememesi için, onların işkence ve kötü muameleye uğramadan gerekli haklarını kullanarak ceza infaz kurumu içerisindeki cezalarını çekmeleri için gerekli düzenlemeler yapılıyor. Ancak, bunların yeterli olmaması hâlinde hep beraberce mücadele etmemiz mümkün, bununla ilgili denetim mekanizmalarını daha da artırmamız mümkün. Eğer bunlarla ilgili yapılan çalışmaları çok yeterli bulmuyorsak Cezaevi İzleme Kurulunu ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun altında bulunan Tutuklu ve Hükümlü Hakları Alt Komisyonunun görevlerinin daha da artırılması söz konusu olabilir, sonuçta bu Komisyon Meclisin kendi alt komisyonu, sürekli olarak devam ediyor, tüm partiler buna destek oluyor. Şu ana kadar pek çok da cezaevi denetimi yaparak bunula ilgili yaptığı çalışmaları ortaya koymuş durumda.
Bu noktada bizatihi, önergenin konusuna yönelik olarak, zaten Mecliste hâlihazırda çalışmaya devam eden Tutuklu ve Hükümlü Hakları Alt Komisyonu bulunduğu için yeni bir komisyon kurulmaması gerektiği kanaatiyle Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Benli.