| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Habibe Kadiri Kız Okullarının Kuruluşu ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 09.03.2017 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İkili anlaşmalardan bir tanesi olan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki anlaşma hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce -tabii bağlamından koparmak istemiyorum, bugün biraz Afganistan'ı anlatacağız, bizim için öneminden bahsedeceğiz- sayın grup başkan vekillerinin ve söz alan diğer arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bugün Alman Hükûmetinin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ilgili meselelerde aldığı o sert kararlarını -o kelimeyi kullanmak istemiyorum ama- gerçekten bizi biraz böyle geren, birtakım haksız, mesnetsiz, antidemokratik kararlarını protesto ediyorum.
Bir de ayrıca, yine önceki haftalardaki konuşmalarımda da kısmen değindiğim, maalesef bugün icraata dökülen... İsrail Parlamentosu Knesset, daha önce Batı Şeria'daki Filistin toprakları üzerine 4 bin tane usulsüz, kanunsuz yerleşim merkezi inşa etmesi noktasında 52'ye 60 "Evet." oyla aldığı kararına bugün bir de yenisini ekledi, ezanın yasaklanması söz konusu oldu; bunu da buradan Milliyetçi Hareket Partisi adına, Türk milleti adına protesto ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Asya Kıtası'nda Orta Asya ile Orta Doğu ülkeleri arasında yer alan Afganistan'ın deniz bağlantısı olmadığı için, bölgede kara ulaşımı noktasında çok stratejik bir önemi vardır. Diğer bir ifadeyle, önemli bir ticari, askerî ve göç yolları güzergâhıdır Afganistan. Ülkenin kuzeyinde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan, batısında İran, doğu ve güneydoğusunda Pakistan ve kuzey ucunda ise Çin'le münasebetleri, komşuluğu söz konusudur. Nüfusunun yarısına yakını Peştulardan oluşmakta ve daha sonra ikinci büyük topluluklar olarak Tacikler, Özbekler, Türkmenler ve diğer etnik gruplar bulunmaktadır.
Türklerle münasebetleri ise ta Gazneliler ve Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır Afganistan'ın ve 19'uncu yüzyıla kadar bu münasebetler çok içten, çok samimi bir şekilde devam etmiştir. 19'uncu yüzyılda ise özellikle sanayi devriminden sonra Avrupa'daki emperyalist güçlerin iştahlarının kabarması sonucu, zengin ham madde ihtiyaçları, pazar ihtiyaçları ve iş gücü ihtiyaçlarından dolayı bu coğrafyalar onların nezdinde bir önem kazanmış ve buralar kolonileştirme sürecine tabi tutulmuştur. Bunu Afganistan için de net bir şekilde görmekteyiz. Maalesef, 19'uncu yüzyılda Afganistan'da iki önemli Batılı emperyalist güç, iştahlarını kabartan bir sürece girmişlerdir. Rusya bu bağlamda güneye inmek hayalleriyle Afganistan üzerinde birtakım hesaplar peşinde iken İngiltere ise, o dönemdeki adıyla Britanya Krallığı ise kuzeye çıkıp daha geniş havzalara hâkim olma noktasında kendi isteğini ortaya koymuştur. Bunun stratejik olarak uluslararası literatürdeki adı "büyük oyun"du. Bu iki güç arasındaki büyük oyun, hatta bazı klasik İngiliz romanlarına da konu olmuştur. Kipling'in "Kim" diye bir romanında bu çok net bir şekilde ifade edilir.
O dönemde zor günler geçiren Afganistan, daha sonra, 20'nci yüzyılın başlarında, ilginçtir, 1919 yılında Türkiye'yle aynı kaderi paylaşan birtakım şeyleri yaşamıştır. Nedir bunlar? Bir taraftan Türkiye, Osmanlı bakiyesinden sonra bir kurtuluş mücadelesine girmiş, Gazi Mustafa Kemal başkanlığında bir Samsun süreci, Samsun çıkarması ve akabinde devam eden süreç; öbür tarafta da Amanullah başkanlığında Afganistan da büyük bir mücadele örneği göstererek yine bağımsızlık sürecine girmiştir. Niye? Çünkü kadim Anadolu bir taraftan işgal altındadır, bir taraftan da Afganistan toprakları işgal altındadır. Bu "Cihad-ı Mukaddes" olarak adlandırılan mücadele devam etmiştir ve Afganistan, Ağustos 1919'da kendi bağımsızlığını elde etmiştir. Ama o gün, özellikle daha henüz kurtuluş mücadelesi tamamlanmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetine ilk destek veren ve bu Hükûmeti tanıyan ülkelerden biri olmuştur Afganistan, yıl 1921. Ve o gün o trajik mücadele, kader birlikteliğimiz neye dönüşmüş? Aynı zamanda 21'inci yüzyıla kadar uzanacak olan Türk-Afgan dostluğunun da temelleri o gün atılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetini ilk tanıyan ülkelerden biri Afganistan olunca bizler de Rusya'dan sonra Afganistan'ı bağımsızlık sonrası devlet olarak kabul eden ikinci büyük devlet olmuşuz. Daha sonraki aylarda yapılan anlaşmalar gereği Türkiye'den askerî, tıbbî ve eğitim amaçlı yardım ve destek iş birlikteliğine tanıklık etmekteyiz. Bunun en somut örneği: Mustafa Kemal'den talep üzerine Kamil Rıfkı Bey başkanlığında Dr. İbrahim Rebi Barkın ve Dr. Fuat Togar'dan oluşan bir doktor grubu Afganistan'da görev almıştır. On yedi yıllık hizmet sürelerince bu grup, on yedi yıl boyunca, özellikle kraliyet ailesi başta olmak üzere, tüm Afganistan'da, Kabil merkezli, Afgan halkına tıbbi konularda büyük destekler ve yardımlarda bulunmuşlardır. Hatta, bu hizmetlerden dolayı, açılan bir tüberküloz merkezine "Rıfkı Sanatoryumu" adı verilmiştir; bu üçlü grubun grup başkanı olan Rıfkı Bey'in adına atfen, kurulan sanatoryuma bu ad verilmiştir. Bugün de benzer ilişkilerin devam ettiğine tanıklık ediyoruz ve bu nedenle ikili anlaşmaları anlamlı buluyor ve destekliyoruz.
Tabii ki Afganistan özelinde baktığımızda, bizden beklentileri...
Bunu tecrübelerime dayanarak söylüyorum çünkü 2000'li yılların başında, kendi üniversitemden, kendi bölümümden iki arkadaşımızı gönüllü bir şekilde görevlendirdik ve gönderdik Kabil'deki üniversiteye katkıları olsun diye; aynen Rıfkı Bey'in yaptığı gibi, onların da Afganistan'daki tıp fakültesinin kuruluşuna, halka bir taraftan hizmet ederken bir taraftan da Kabil'deki tıp fakültesinin kuruluşuna çok büyük katkıları olmuştur.
Bugün, evet, askerî, ticari, ekonomik birtakım iş birliklerimiz var ama bunlardan daha önemlisi, en büyük yatırımın insana olması hasebiyle, eğitim ilişkilerimizin çok üst düzeyde seyretmesi noktasındaki taleplerimizi ifade etmek istiyoruz. Özellikle bu Türkiye Maarif Vakfının kurulmasıyla birlikte, Afganistan'a eğitim bağlamlı her türlü talebi karşılayacak birtakım girişimlerde bulunulmasını burada Hükûmetimizden talep ediyoruz çünkü çok güzel bir atasözümüz vardır, Anadolu'da çok kullanılır: Gönül umduğu yere küser. Ne olur, uman gönülleri küstürmeyelim diyoruz çünkü biz diyoruz ki: Efendim, gönül coğrafyamız o kadar geniş ki hakikaten kiminle bir iş birliği kurmuş isek, kiminle bir kardeşlik hukukumuz var ise -bunu resmî ya da gayriresmî bir şekilde teminat altına almış olalım- onlarla ilişkilerimizi gerçekten üst düzey nezaketle sürdürmemiz gerekir. Afgan halkı da gönül coğrafyamızın ve tarihsel süreçte sürekli yanımızda varlıklarını hissettiğimiz bir coğrafyanın temsilcileridir. Eğitim noktasında her türlü taleplerine cevap verelim diye istiyorum ve Erzurum'da şu anda Atatürk Üniversitesinde okuyan Afganistanlı, Özbek, Peştu, Tacik bütün öğrencilerime buradan sevgi ve muhabbetlerimi sunarken, onların bizim nezdimizde yalnız olmadıklarını ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)