GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:78
Tarih:07.03.2017

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisinin ana başlığı "Uluslararası sistemde normatif bir yapı oluşturulabilir mi, ahlaki bir düzen oluşturulabilir mi?" Aslında, bütün siyaset biliminin temel tartışma konularından biri, uluslararası sistemin tartışma konularından biri ama içeriğine geldiğimizde, aslında, hiç de içerikle uyuşmayan, içerikle bağdaşmayan bir yapıda.

Uluslararası sistem, egemen devletlerden oluşuyor. Bu yapı bugün bir anda oluşmuş, kendiliğinden oluşmuş bir sistem değil. İnsanlığın bütün tecrübesi, farklı dönemlerde, farklı bir şekilde tezahür etmiş, bugün de ulusların kendi devletleri içerisinde egemen oldukları şartına dayalı ve bir hukuk sistemleri -her bir devlet için kendine ait bir hukuk sistemi- ve bu hukuk sistemini işletme özgürlüğü var.

Burada temel sorun gücün kullanımı. Devletler içeride gücü kendi sınırladıkları hukuk içerisinde kullanabilirken diğer devletlerle olan ilişkilerinde bu gücü nasıl kullanacaklar? Acaba burada ahlaki mi davranacaklar, sözlerinde duracaklar mı, anlaşmalara uyacaklar mı, ahde vefa gösterecekler mi yoksa tamamen keyfî, kendi iç çıkarlarını, uluslararası olan konuları, insanlığı ilgilendiren evrensel konuları kendi iç politikalarına malzeme mi yapacaklar? Türkiye'nin ve aslında dünyanın bugün karşı karşıya kaldığı en temel sorun bu. Bu aslında bir samimiyet sorunu da, siyasetçilerin samimiyet sorunu, insan olarak siyasetçilerin samimiyet sorunu. Çünkü devletler insanlardan farklı değil. Biz, insanlar olarak devletleri yönetiyoruz; mekanik robotlar olarak, ahlaksız, herhangi bir norm içermeyen varlıklar olarak yönetmiyoruz. Ancak, bugün Türkiye'nin karşı karşıya kalmış olduğu temel sorun tam da aslında uluslararası sistemin doğasının kötücül olduğunu vazeden ve bunun üzerinden her şeyi kendisine mübah gören bir anlayışın tezahürü.

Siz kalkacaksınız, bu ülkede mahkeme kararıyla aranan bir kişiyi otuz gün boyunca başkonsolosluğunuzda misafir edeceksiniz -kendi tabirinizle- ve gelip bunu burada saklamadığınızı da ifade edeceksiniz, ondan sonra hukuku aradığınızı söyleyeceksiniz. Bu nasıl bir samimiyet? Bizim egemenlik hakkımız var. Bizim mahkemelerimiz var. Bu ülkede bir hukuk işliyor. Eğer hukuktan bahsedecekseniz, hukuk kurallarından bahsedecekseniz, diplomasiden bahsedecekseniz öncelikle bunu açıklayacaksınız. Bu soruyu sormadan Türkiye'de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, Türkiye'de kapatılan... Türkiye'de kapatılan gazetelerin niye kapatıldığı ortada. Türkiye'de kapatılan gazetelerin, televizyonların niçin kapatıldığı ortada.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Bizim gazeteyi niye kapattınız?

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Türkiye 15 Temmuzu yaşadı.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Niye kapatıldı, açıkla biraz.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Açıklarız, açıklamakta sorun yok. Eğer hâlâ açıklamamız gerekiyorsa bunu, Cumhuriyet Halk Partisine dahi bunu açıklamamız gerekiyorsa bunu da açıklarız.

15 Temmuz gecesi yaşananlara hepimiz burada şahit olduk.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Generallerin hepsi sizin, bizim mi?

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - 15 Temmuzu hazırlayan sürece, 15 Temmuzdan sonra Türkiye'nin bütün sistemini çökertmeye çalışan hain çetenin yaptıklarına hepimiz şahidiz, öyle değil mi?

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Kim verdi o uçakları onlara?

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Bizim bu millet adına, bu ülke adına bugüne kadar yapmış olduğumuz, bugüne kadar Türkiye'yi getirmeye çalıştığımız noktayı geriye çevirmek isteyen hain bir çete ve bunlara destek olan ve desteğini de aslında çok da gizlemeyen bir uluslararası kamuoyu olacak ve biz bunlardan adalet, hukuk ve bunların vazettiği üzere, bunların herhangi bir, sıradan raportörünün sözü üzerinden biz bunları tartışmaya açacağız. Bu iş o kadar kolay değil. İnsanın doğasının kötü olduğu, kötücül olduğu üzerinden bütün sistemi kurgulayan bir düzenle karşı karşıyayız ve bunu Türkiye'ye karşı amansız bir şekilde ikiyüzlülükle kullanan bir uluslararası sistem şu anda. Bugüne kadar akademik anlamda yazılıp çizilen hemen bütün teoriler -bunun bir tek istisnası var, o da aslında çok kabul görmeyen teori, bunun dışındaki hepsi- aslında dünya sisteminin, gücün vahşi bir şekilde güçlü tarafından kullanıldığı üzerine kurulu. Eğer silahınız varsa, eğer gücünüz varsa siz günü geldiğinde belli bir bölgeyi işgal edebilirsiniz. Mülteciler sınırlarınıza dayanmış, bu çok önemli değildir, onları reddedebilirsiniz. Uluslararası hukuk bu insanları reddetmemenizi vazetse bile, bu temel bir norm olsa bile, bugüne kadar kabul görmüş bir norm olsa bile sivillere savaş sürecinde dahi dokunulmazlık bir norm olsa bile, kimyasal silahların kullanılması kaç kere üzerinden geçilmiş kırmızı bir çizgi olsa bile susarsanız ondan sonra da kalkıp "Türkiye'de falanca televizyonu niye kapattınız?" sorusuna maalesef istediğiniz yanıtı alamazsınız.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Verilecek yanıt yok da ondan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Türkiye düşmanlığı yapıyor, ne basını ya!

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Bizim verilecek yanıtımız net, millet bu yanıtı çok iyi biliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Türkiye düşmanlığı yapıyorlar, ne basını! Neden içeri girdikleri belli.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Önce, otuz gün o konsoloslukta o gazetecinin niye saklandığının cevabı aranacak.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Gazetecilik yapmıyorlar, ne yaptıkları belli.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Eğer bu konuda temel tartışmalar yapılacaksa Hocam bu konuları çok da iyi bilir. Bugün, Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi uluslararası hukukun, uluslararası sistemin en tepesinde yer alan örgütler ve bunların aldığı kararları gördük. Filistin'le ilgili almış olduğu kaç tane karar var. Veto edilmeyen kararlar dahi işte "Fransızcadan İngilizceye çeviri hatası." denilerek uygulanmadı. Böyle bir dünyada yaşıyoruz.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Hemen oradan da çekilelim, hemen.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Biz hiçbir yerden çekilmeyeceğiz. Biz zalimin üzerine üzerine gideceğiz, zulmün üzerine üzerine gideceğiz. Bizim kimseden çekinecek, kimseden geri duracak bir hâlimiz yok. Çekinseydik biz bundan yüz sene önce çekinirdik, bin sene önce çekinirdik. Bu millet öyle bir millet değil. Çanakkale'yi kazanmış, Malazgirt'i kazanmış, 15 Temmuzdaki işgal girişimine cevap vermiş bir millete hiç kimse uluslararası arenadan kopmak, uluslararası kamuoyundan ayrı durmak diye bir şeyi asla ve asla söyleyemez.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - İşgalcileri kozmik odaya kim yerleştirdi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kodese yerleştirdik, kodese, kodese yerleştirdik onları.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Bizler, uluslararası hukukun, uluslararası sistemin temel insani değerlere sahip olmasını istiyoruz arkadaşlar. Ancak, Almanya'daki yaşanan olayı sadece bir gazetecinin... "Gazeteci" demeye ben gerçekten burada çekiniyorum çünkü gazeteci değil. Yaptığı eylemler ortada, üzerindeki mahkeme kararı... Her gazeteci kimliği alan bir kimseye maalesef "gazeteci" dememek lazım. Bir siyasetçi olarak bu benim işim de değil. Aslında gazetecilerin kendi meslek ahlakları gereği belki bunu kendilerinin de ortaya koyması gerekiyor.

Avrupa'da yaşanan İslamofobiyi görmeden, Avrupa yaşanan Türk düşmanlığını görmeden; İslamofobiden bahsetmeden, Türk düşmanlığından bahsetmeden, yükselen milliyetçilikten, ırkçılıktan bahsetmeden kalkıp da bizim bakanlarımızın, bizim milletvekillerimizin oradaki toplantılarının neden iptal edildiğini sorgulamak bence yersiz. Önce bunlara cevap vermemiz lazım. Hiçbir şekilde 3,5 milyon Suriyeliyle ilgili -daha fazlası da var, Ürdün'ü, Lübnan'ı da eklediğinizde sayı 5-6 milyonu geçiyor- ülkelerinden kopartılanlarla ilgili tek bir laf etmeyip, bunlarla ilgili hiçbir sorumluluk almayıp ondan sonra kendi iç sorunları, kendi iç milliyetçilikleri, kendi iç siyasi hesapları, kendi seçim çabalarıyla bu işi götürmeye çalışan bazı siyasilerin, burada, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi çatısı altında savunuculuğunu yapmak da bana göre yersiz.

Bakın, biz, biraz önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Sayın Başkan, çok kısa o zaman... Bunu söylemek zorundayım.

Az önce, sayın hatip -sataşmadan da söz alabilir, muhtemelen alacaktır da- "kabadayılık" diyerek, bu ülkenin Cumhurbaşkanını...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bizim hatip...

Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Tamam Sayın Kurt, devam edin siz böyle, tamamlayın cümlenizi lütfen.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bizim hatip bitirmemişti ama verebilirsiniz Sayın Başkan, bizim itirazımız olmaz yani. Ciddi söylüyorum, verebilirsiniz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Siz Alman mısınız? Niye böyle yapıyorsunuz?

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Biz özgürlükten yanayız Başkan, konuşsun.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - Tamam, son cümlelerimi kuruyorum.

Arkadaşlar, biraz önce, sayın hatip...

Bakın, bu dil de çok net bir şekilde farklı şekillerde kullanılıyor. Dil, çok önemli bir unsur. Siz, bir ülkenin Cumhurbaşkanının uluslararası arenada söylemiş olduğu bir sözü "kabadayılık" diye ifade ederseniz ona oy veren, ona destek veren herkese karşı sembolik bir şiddet uygulamış oluyorsunuz. (HDP sıralarından "Oo!" sesleri) Bu, aşağılamadır. Sizin söylediğiniz bu "kabadayılık" lafı, bugün, gittiğinizde, toprağından edilmiş Suriyeli insanların umududur. "Dünya, 5'ten büyüktür." Demesi, Arakan'daki insanların umududur.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - O zaman, 80 milyon da 1 kişiden büyüktür.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - 80 milyon, 1 kişiden büyük.

HASAN BASRİ KURT (Devamla) - "Dünya, 5"ten büyüktür." demesi, Afrika'da 1 dolara gününü geçirmeye çalışan insanların umududur. Sizin "kabadayılık" diye söylediğiniz şey, dünyaya artık mazlumların da dinleneceği bir düzenin gelmesi, adaletin gelmesi yönünde dünyadaki çıkan tek sestir.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)