GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:76
Tarih:01.03.2017

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına görüşülmekte olan uluslararası anlaşmalar hakkında söz almış bulunmaktayım. Sizleri, kamuoyunu, tutuklu, hükümlü ve rehin alınmış bütün vatandaşlarımızı ve ailelerini saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, işsizlik, hukuksuzluk sürekli olarak artarken, toplumsal tansiyon her geçen gün yükselirken, ekonomi bilinmezliğini korurken, yanı başımızda acımasız bir savaş sürerken Türkiye OHAL koşullarında referanduma gidiyor. Bu referandumun amacı ne artan işsizliği düşürmek ne ülkeyi demokratikleştirmek ne de barışı sağlamaktır, tek bir amacı var, o da tek adamı padişahların bile sahip olmadığı güç ve yetkilerle donatmaktır. Bu kadar güç ve yetkinin bir elde tekelleşmesi durumunda tarih, bize diktatörlükten başka bir sonuç çıkmayacağını açıkça göstermektedir. Hükûmet sözcüleri, Anayasa değişikliğine ilişkin insan aklına zarar savlar ileri sürüyorlar, Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik yargılama yolu açıldığından bahsediyorlar. Peki, kim yargılayacak; Cumhurbaşkanının yarısını doğrudan, yarısını da dolaylı yoldan kendisinin atadığı yargıçlar mı? Yargılanma için kimden onay şart; Cumhurbaşkanının, çoğunluğunu oluşturduğu grubun belirlediği Meclisten mi?

Değerli milletvekilleri, Hükûmet sözcülerinin diğer bir savı ise bu sistemle vesayetin tamamen kalkacağı görüşü. Bugüne kadar sizler askerî vesayeti kaldırdığınızdan bahsettiniz. Denge denetim mekanizmalarını tamamen ortadan kaldırıp bir kişiye sınırsız bir yetkiyi verdiğiniz zaman ortaya çıkacak vesayet ne olacak? Vesayet vesayettir, ha askerî ha sivil, hiçbir farkı yoktur.

İstikrardan bahsediliyor. Bugün; işinden bir gece yarısı ihraç edilme kaygısı taşımayan tek bir kamu çalışanı var mı, işten çıkarılma kaygısı duymayan tek bir emekçi var mı, kepengini kapatınca "Yarın açabilecek miyim?" kaygısı duymayan esnaf var mı?

AKP diyor ki: "Bu değişiklikle seçim beyannamesi ve hükûmet programı arasındaki fark ortadan kalkacak." Hakikaten, sormazlar mı on beş yıldır iktidardasınız, parti programınızdan aynen aktarıyorum: "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na uygun olarak anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dâhil edilmesini sağlayacaktır. Yerel yönetimlerin yargı yoluna gidebilme hakkı dâhil ilgili tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir." Siz halka verdiğiniz sözün ne kadarını hayata geçirebildiniz? Bırakın Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı, kayyum atamadığınız tek bir DBP'li belediye bırakmadınız. Seçim hukukundan kıyım hukukuna, kayyum hukukuna geçtiniz.

Hükûmetin en trajikomik argümanı ise "Siyasal kutuplaşma azalacak." Bu kutuplaşma zeminini yaratan "hayır" diyenler midir yoksa "hayır" diyenlere hedef gösterenler midir?

Cumhurbaşkanının şimdi bilinen 36 danışmanı var; Allah bilir, yarın kaç Cumhurbaşkanı yardımcısı, kaç bakan, kaç Cumhurbaşkanı danışmanı olacak? Sınır var mı? Yok. Seçilme şartı var mı? Yok. İşte, doğrudan siyasal alanı dizayn edebileceğiniz bir rant alanı daha.

Değerli milletvekilleri, hepimiz sağduyulu olmalıyız, bir kez daha düşünmeliyiz: Darbe ve OHAL koşullarında anayasa yapılmaz, gensoru gibi yasamanın yürütme üzerindeki denetim mekanizmaları kaldırılamaz, partili bir cumhurbaşkanından tarafsız olması beklenemez; Meclis, bir kişi tarafından, hiçbir gerekçe gösterilmeden feshedilemez; sivil toplum dışarıda bırakılarak anayasa değişikliği hazırlanamaz.

Değerli milletvekilleri, Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım, dünkü grup toplantısında parlamenter sistemin zaman ve para kaybından bahsediyor. Mühim olan, acele karar vermek değil, makul ve aklıselim, doğru karar vermektir. Gönül isterdi ki mühendis kökenli bir başbakanın başkanlık denkleminde bilinmeyenleri yerli yerine koyarak denklemi çözüp halka anlatmasıydı. Ne yazık ki denklem çok bilinmeyenli ve çok karmaşık olduğundan çözümü bulamamış olsa gerek, bunun yerine, futbol tribünlerindeki gibi yandaşlarına amigoluk yapıp coşturmaya çalışmıştır.

Türkiye'de hasta yatak sayısının Amerika'nın 4 misli, Avrupa'nın 3 misli olduğunu söylemiştir. Buna sevinelim mi, üzülelim mi; onu çıkaramadık. Nereden nereye... Bakın, 1990'lı yılların sonlarında Sağlık Bakanı olan Sayın Osman Durmuş, Körfez depreminden sonra yabancı yardım kuruluşlarının ilaç yardım teklifine "Türkiye'de hasta yoktur, bize parasal yardım yapın." demişti. Yabancı değil, yeni partneriniz olan bir partinin üyesi olan biri. Sıfır hastadan, 2000'li yıllarda hasta yatak sayımızla övünür hâle geldik, sanki turistik tesislerimizin yatak sayısıyla övünüyor gibiyiz. Bir de bunların doluluk oranlarını mukayese edersek gerçekler ortaya çıkacak. Sağlık Bakanlığının 2015 yılı verilerine göre, üniversite hastaneleri doluluk oranı yüzde 79,9; Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler yüzde 70,1; özel hastaneler yüzde 63,8. Bir de benim tezim var; ekonomisi sağlam, refah içindeki ülkelerde turistik tesis doluluk oranı yüzde 50'nin üzeridir, hasta yatak doluluk oranı azdır, biz de ise bu tam tersine işlemektedir, turistik tesis yatakları boş, hastane yatakları dolu. Burada yanlış bir gidişat olduğunu göremiyor musunuz? Bu da son on beş yılda ya bir hasta toplum yarattınız veya toplumu hasta ettiniz anlamına gelir.

Bir de İçişleri Bakanı Sayın Soylu Erzurum'da gene esip gürlemiş. Ben de geçen hafta ilim olan Bitlis'teydim. Merakım oluşmuştu, vali, kaymakam ve jandarmanın kimden cüret alarak halkı ve muhtarları tehdit ettiklerini düşünüyordum; kaynak belli. Sayın Bakanın kendisi mi bu atmosferi oluşturuyor yoksa talimatları bir üst akıldan mı alıyor, bilemiyorum. Kendileri konuşmalarında, çok küçük yaşta politika tozu yuttuğunu, tiyatro sanatçıları gibi ve bu işte yoğrulduğunu ima etmeye çalışıyor. Bu tozlar zatıalilerini geliştirmemişe benziyor. Bu tozları yutmanız sizi usta bir siyasetçi değil, yapsa yapsa astım hastası yapar.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Kendisi burada değil ama.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Cevap verir geldiği zaman; o, bahsettiği zaman da biz orada değildik.

Bitlis ilinde de üçüncü sınıf politikacı ilan etmiş bizleri. Bizler birinci ligin üçüncü sınıf politikacısı olabiliriz, zaten 3'üncü partiyiz, evet ama kendileri de üçüncü kümenin birinci sınıf siyasetçileri herhâlde. (HDP sıralarından alkışlar) Hâlâ siyaset fuayelerinde zatıalilerinin "Hesap sormazsam namerdim." sözleri yankılanıyor.

Değerli milletvekilleri, on binlerce insan işinden, ekmeğinden ediliyor, hiçbiri suçunun ne olduğunu bilmiyor, hukuk işletilmiyor. Buradan sizleri bir kez daha uyarmak istiyorum: Adaletin terazisiyle oynayan hiçbir iktidar uzun süre ayakta kalamamıştır. Hukuksuz ve demokrasiyi hedef alan bu muameleye karşı durmak gerekiyor.

Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere, cezaevlerinde rehin tutulan tüm milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, partili yönetici ve arkadaşlarımız nezdinde halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bizler, halkımızın bize verdiği yetkiyle bu çatı altında siyaset yapıyoruz. Halkımız bu yetkiyi geri almadığı sürece yapılan tüm işlemler gayrihukukidir, gayrimeşrudur. Bizler bildiğimiz doğruları söylemeye devam edeceğiz.

Geri kalan vaktimde de şöyle bir istatistiği arz edeyim: Çevremizde aynı ligde olduğumuz bazı seçim ve referandum neticelerini vermek istiyorum. Türkiye, Kenan Evren, 1982'de aldığı oy oranı yüzde 91; İlham Aliyev, Azerbaycan, 2003'te yüzde 77, 2008'de yüzde 89, 2013'de yüzde 85; Saddam Hüseyin 1995 ve 2002'de kemiksiz, net yüzde 100; Beşar Esad, 2000'de yüzde 97, 2007'de yüzde 98, 2014'te yüzde 89. Bunları bize uyarlarsak, bir de geri tepme payını hesap edersek -yüzde 50 geri tepme payı- Kenan Evren'le...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - ...sizin alacağınız "evet" oyu yüzde 45,5.

BAŞKAN - Sayın Gaydalı, lütfen tamamlayın.

MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) - Bunlar benim kendi istatistiki değerlerim. Kenan Evren metoduyla yüzde 45,5, İlham Aliyev'le alacağınız "evet" yüzde 42,5, Saddam Hüseyin kemiksizdi, ona yüzde 50 veriyorum, Beşar Esad'da yüzde 44,5 "evet" çıkar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)