GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:75
Tarih:28.02.2017

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bireysel silahlanmanın araştırılması için grubum adına söz almış bulunuyorum ama bu konuyla ilgili konuşmadan önce özellikle bugün 28 Şubat olduğu için, bence Türkiye tarihinde iki önemli odak ya da iki önemli tarihi işaret ettiği için herkesin bir söz söylemesi gereken bir gün bugün.

Bir: Gerçekten bu toplumda, Türkiye'de bir kesimin yok sayıldığı, baskı altına alındığı ve bir şekilde toplum dışına itildiği bir 28 Şubat süreci var ve üzerinden belli bir süre geçtikten sonra, gerçekten topyekûn, özellikle kadın cephesinde verilen büyük mücadeleyle bu yapılmak istenen şeyin aslında püskürtüldüğü bir gün olarak 28 Şubatı anıyoruz ama bir 28 Şubat daha var, 28 Şubat 2015. Bundan sadece iki yıl önce Dolmabahçe'de bir fotoğraf yayınlandı; Türkiye toplumunda herkesin gerçekten bir umut ışığı olarak gördüğü bir tablo, bir fotoğraftı.

Uzun süredir Türkiye'de, Türkiye halkları arasında, Türkiye toplumunda süregelen bir çatışma ortamının bambaşka çözümlerle, aslında sorunun bambaşka yollarla çözülebileceğinin ilk defa bu kadar kesin, net ortaya koyulduğu bir tablo ve fotoğraftı. Bence buradaki herkes bir dönüp o günü hatırladığında gerçekten büyük bir umut kaynağı olduğunu, hepimizin geleceği daha aydınlık gördüğünü, bir çözümün var olabilme ihtimalinin bile bizde yarattığı etkiyi düşünmesi gerekiyor ama oradan bugün buralara, bugünlere geldik ve bugün bireysel silahlanmayı konuşuyoruz ve bugün 15 Temmuz darbe girişimini konuşuyoruz ve bugün milletvekillerinin tutuklandığını, kayyumları konuşuyoruz. Bence dönüp iki durum arasındaki farkı bir tespit etmemiz gerekiyor; bu noktaya nasıl geldik, bunu net ortaya koymak gerekiyor.

Evet, bir önerge geldi. Bizlerin de basından özellikle takip ettiği, bence herkesin Türkiye kamuoyunun, birçok kesimin takip ettiği üzere, özellikle iktidar çevresinden sürekli topluma bir silahlanma çağrısı yapıldığını görüyoruz. Ben bunlardan sadece birkaçını okumak istiyorum burada. Nerede ve nasıl yapıldı? İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu: "Her parti yetkilisine silah ruhsatı vereceğiz." Rize Valisi Erdoğan Bektaş: "Manisa'da iki yılda verdiğim ruhsatın 5 katını Rize'de üç ayda verdim." Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek: "Bunu gizlemenin bir âlemi yok, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra muazzam bir silahlanma oldu. Pompalı tüfeğini alan evine atıyor." Yine, Sayın Erdoğan'ın dünürü bir yerde açıklamalarda bulundu; bir milis kuvvetin oluşturulduğuna ama bu milis kuvvetlerin sadece silahlanmadığına, telsizlerinin olduğuna, bir iletişim ağlarının olduğuna dair bir beyanda bulundu; bu da bütün Türkiye kamuoyu tarafından bence yakından takip edilen bir gelişmeydi. Bunun yanında, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı "Milletimizin ruhsatlı silah almasının önü açılacak. Darbeye teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını korumak için silah ruhsatı vermenin önünün açılması lazım, rahatlatılması lazım." demiştir.

Evet arkadaşlar, şimdi, zaten yanlış yoldan giderseniz doğru sonuca varamayacağımızı hepimiz net biliyoruz. Yanlış sonuçlar bizi 15 Temmuz darbe girişimlerine getirdi. Bugün tekrar aynı yanlışlarla Türkiye'yi bambaşka mecralara, bambaşka uçurumların kenarlarına götürmeye çalışıyoruz. Çünkü şöyle mi anlıyoruz: Bugün Türkiye'de 15 Temmuz benzeri bir darbe girişiminin olma ihtimali mi var? Varsa hangi kuvvetler bu darbe girişiminde bulunacak, bence bunun açıklanmaya ihtiyacı var. Eğer Türk Silahlı Kuvvetlerinden söz ediliyorsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her gün büyük başarıları olduğundan, El Bab'da operasyon yapıldığından söz ediliyor. Demek ki şu anda mevcut durumda iktidar açısından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı darbe teşebbüsü yapacağı gibi bir ihtimal kafasından geçmiyor. Yine, Emniyet teşkilatından söz ediliyorsa eğer, bugün Emniyet teşkilatının içerisindeki -o sizin dediğiniz- sızmaların hepsi temizlendi. Peki, bu ülkede darbe girişiminde bulunacak olan kim? Bu hazırlıklar, bu silahlanma çağrıları ne için ve kim için yapılıyor? Bunun referandumla bağlantısı ne? Bu bence ilk önce açıklığa kavuşturulması gereken, en önemli mevzu olarak karşımızda duruyor.

Evet, arkadaşlar, diyelim ki burada, Türkiye'de bir darbe teşebbüsü ihtimali var. Peki, bunu engelleyecek olan halk mıdır? Biz bu darbe teşebbüslerini, bu darbeleri halkları silahlandırarak, halkları sokağa dökerek mi püskürtmeyi düşünüyoruz? Bence burada da bir düşünmemiz gerekiyor. Bizim halklara, halka bu sorumluluğu yükleme gibi bir durumumuz mu var? Madem ki öyle iktidar ne işe yarıyor, bunu sormak lazım. Eğer her şeyi halk yapacaksa burada iktidarın görevi ne oluyor, bir de bunu sorgulamak lazım arkadaşlar. Eğer Türkiye'de bir darbe girişimi tehlikesi varsa bunu püskürtme görevine ve yetkisine sahip, sorumluluğuna sahip olan taraf iktidardır ve bunu önlemeye çalışması gereken iktidardır ama toplumu silahlandırarak olacak bir çalışma emin olun daha kötü sonuçlara yol açacaktır. Niye diyoruz bunu? Çünkü sizler o çok güvendiğiniz cemaati ülkenin bütün yapılarına sızdırdınız, hepsinde konumlandırdınız ve onlar o yetkileri kullanarak size karşı darbe yaptılar. 15 Temmuz bunun sonucuydu arkadaşlar. İşte, o çok güvendiğiniz, silahlandırdığınız, yetkilendirdiğiniz askerler, dokunulmazlık zırhıyla zırhlandırdığınız o yetkilerle onlar geldiler, bu ülkede darbe girişiminde bulundular. Peki, siz neye göre insanları silahlandıracaksınız? Hangi kritere göre silahlandıracaksınız ya da bu silahlandırma mevzusunun en nihayetinde neye göre, nasıl kullandıracağını nasıl tespit edeceksiniz? Elinizde buna dair bir tespit var mı? Vereceksiniz ellerine insanların silahları insanlar, daha çok erkekler kadınları katledecek.

Bakın, istatistiklere göre Türkiye'de 414 kadın katledilmiş 2015 yılında ve bunların 309'u ateşli silahlarla yapılmış, gerçekleştirilmiş vakalar. Peki, bu kadınları, toplumun diğer muhalif kesimlerini kim koruyacak bu silahlanan güruhtan? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı arkadaşlar? Yok. Yani "Bu ülkede eğer bizim istediğimizin aksine bir sonuç çıkarsa biz bu silahlı grupları sokağa dökeriz." mi diyorsunuz ya da o tehditlerde mi bulunuyorsunuz? Bence bunu da açıklamanız gerekiyor, biraz samimi olarak gelip burada konuşmamız gerekiyor.

En son şöyle bitireyim arkadaşlar: Biz burada defaatle söyledik ve belirttik ama galiba, dediğim gibi, hâlâ aynı yanlışları yaparak doğru sonuca varacağınızı zannediyorsunuz. Ama tekrar edelim, bir şeyi ne kadar denerseniz deneyin sonuç farklı olmuyor. Fiziğin, kimyanın tabiatına aykırı bir durumdan söz ediyorsunuz. Onun için eğer bu ülkede darbe teşebbüslerinin olmamasını istiyorsanız, dönün 28 Şubat 2015'e bakın, dönün biz bu ülkeyi daha fazla nasıl demokratikleştirebiliriz, ona bakalım. Bu ülkedeki darbe teşebbüslerinin tek panzehri, emin olun, demokratikleşmedir. Ama siz bugün bize ne getiriyorsunuz? Önümüzde nasıl bir paket var? Bütün yetkilerin tek elde toplandığı, tek bir şahsın bütün Türkiye'deki herkesle ilgili, her şahısla ilgili; gençler, kadınlar, erkekler, Kürtler, Türkler, Lazlar, Aleviler ve diğer bütün kesimlerle ilgili tek bir kişinin söz hakkına sahip olacağı bir düzenleme getiriyorsunuz ve buna da demokrasi diyorsunuz. Demokrasiden anlayışınız her zaman belirttiğimiz gibi çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak nitelendiriliyor. Peki, bunun sonucunda ülke gerçekten darbe teşebbüslerinden korunmuş mu olacak? Dönüp tarihe bakalım; 1960, 1970, 1980, her defasında darbelerle karşılaştık ama gerçekten hiç bu darbelerin asıl nedenini araştırmaya kalkmadık, yanlış yöntemlerle halkları birbirine kırdıracak, toplumu daha büyük kaoslara sürükleyecek birtakım önermelerle, birtakım çağrılarla bu ülkedeki sorunları çözmeye çalışıyoruz. Dediğim gibi, arkadaşlar, öncelikle eğer darbe teşebbüslerinin önünde durmak istiyorsanız, bu ülkeyi darbe teşebbüslerinden korumak istiyorsanız bence bu yapmak istediğiniz Anayasa değişikliği, rejim değişikliği, sizin deyiminizle "Cumhurbaşkanlığı sistemi" bizim deyimimizle "tek kişilik diktatöryal sistem" ne derseniz deyin, ondan vazgeçin. Gelin, oturup konuşalım bu ülkenin asıl sorunu ne, bu sorunlarla nasıl baş edebiliriz; içte, dışta nasıl bir barış sağlayabiliriz, bu ülkeye ekonomik istikrarı nasıl getirebiliriz ve birtakım unsurların önümüzdeki süreçte ülkedeki karışıklıklardan faydalanarak darbe teşebbüslerinin önünde nasıl durabiliriz? İşte, formülü çok basit ve net, aslında 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe'de imzalanan 10 maddelik deklarasyonu gelip burada konuşabilirsek, işte darbelerin panzehri budur diyorum.

Teşekkür ederim arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Başaran.