Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 73 |
Tarih: | 22.02.2017 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben sözlerime, bugün evlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki zindanlarda haksız yere tutulan çok kıymetli, sevgili eş genel başkanlarımızı, yine, sevgili milletvekili arkadaşlarımı ve haksız yere tutulan belediye eş başkanlarımızı, parti yöneticilerimizi ve değerli arkadaşlarımı selamlayarak başlamak istiyorum.
Birhan Keskin der ki: "Yol uzun, güzergâh zorlu; ne demeliyim? / Zarif kardeşim benim, / Seni aldım yanıma, ikizimi almış yürüyor gibiyim. / Sana yıldız, sana güneş mi demeliyim? / Günümde hayret, gecemde hayret istedim. / Yer yer senin gibiyim ben, yer yer kendim. / İnsan olan yerlerim çok ağrıyor. / Olsun, yine de sen kapanma, bu sıra benim. / Yerine, bırak, ben incineyim."
Dün itibarıyla, bu Genel Kurul salonu, hem Parlamento tarihine hem de Türkiye'nin siyasi tarihine bir kara leke olarak geçen yeni bir utanç kararına şahit olmuştur. Sayın Figen Yüksekdağ tek başına bir kişi değil, bu ülkede demokratik yollarla, tıpkı sizler gibi seçilen, halk iradesiyle buraya gelen, bu Meclisin üçüncü büyük partisinin Eş Genel Başkanıdır ve Van halkının yüzde 75 oyuyla seçtiği vekilidir. Meclis Genel Kurulunda okunan ve Anayasa 84/2 uyarınca açıklanmaya çalışılan düşürülme kararının bizler açısından da onu seçen milyonlar açısından da herhangi bir hükmü yoktur. Onu, hakkında karar veren ve bugün terörist olarak tutuklanmış olan savcı ve hâkimler değil, bu Meclis değil, milyonlar seçti; onu halk seçti, halk.
Her sözünüzün halk iradesini referans gösteren durumu... Neden söz konusu bizler olunca halk iradesini hiçe sayıyorsunuz? Halk iradesinin ne anlama geldiği konusunda idrak sorunu mu var, yoksa bir kısım halk hiçe mi sayılıyor? Bize oy verenlerin iradesi hangi kefeye konuluyor? Meclis başkan vekilinin okuduğu kâğıt parçasının, özü halk iradesini temsil etmek olan hakka müdahale etme, değiştirme ihtimali dahi yoktur. O yüzden milyonlar nezdinde bu kararın geçerliliği yoktur.
İkinci olarak, okunan karar hem Anayasa hem İç Tüzük hem de yıllardır oluşmuş olan Parlamento teamüllerine de açıkça aykırıdır. Anayasa 84'e 2'nin uygulanabilmesi için öncelikle İç Tüzük'ün 135'inci maddesinde açıkça düzenlenen hükme, 135'in atfıyla da Anayasa'nın 76'ncı maddesine ve son olarak teamüllere bakmak gerekirdi. 84'e 2 hazırlanırken mantık silsilesinde bir milletvekilinin Anayasa'ya uygun olarak dokunulmazlığının kaldırılmış olduğu ve ikinci olarak, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde yargılandığı, hukuki bir kararın alındığı, yine, Anayasa'da açıkça düzenlenen durumlar varsa 84'ün uygulanabileceği varsayılmıştır. Ancak Anayasa'nın bu kurgusu Anayasa'nın özüne ve ruhuna da aykırı olarak, üstelik açık hükümlere de aykırı olarak çiğnenmiştir.
Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma hâlinde düşmesi hâlinin hangi suçları kapsadığı İç Tüzük 135 ve 136'da açıklığa kavuşturulmuştur. Bu maddeler milletvekili seçilmeye engel suçların düzenlendiği Anayasa 76'ya atıf yapar, orada da açıkça belirtilmiş. Zaten maddeyi biliyorsunuz ama kısaca açıklayacağım. Birinci olarak, taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis cezasından hüküm giyenler; ikinci olarak, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar sayılıyor. Bunların arasında propaganda suçu sayılmamıştır.
Figen Yüksekdağ ESP Genel Başkanıyken bir cenaze törenine katılmıştır. Mahkeme dosyasındaki delillere göre ve açıklanan gerekçeli karara göre konuşması yok, slogan attığı tespit edilememiş, slogan atmamış, döviz taşımıyor ve bütün bunlara rağmen, sonuçta sadece insani sebeplerle bir cenaze töreninde bulunduğu için propagandadan ceza verilmiş. Cezayı verenler ise bugün FETÖ terör örgütü sebebiyle hapiste.
Değerlendirmeye ben şuradan başlayacağım: Eğer yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı olsaydı, ülke hukukun üstünlüğü kriteriyle yönetiliyor olsaydı öncelikle bir cenaze törenine sadece insani sebeplerle katıldı diye bir insan hakkında, bir kişi hakkında dava açılmazdı zaten. Diyelim ki açıldı, silahsız ve saldırısız ama düşünceyi kolektif olarak açıklama biçimi olan toplantı, gösteri yürüyüşü ya da slogan atılan bir ortamda bulunmaktan dolayı ceza verilmezdi.
Dokunulmazlıkların kaldırılması meselesinin sadece HDP'li vekilleri bu Parlamentodan tasfiye etmek amacıyla kullanıldığı bugün bu düşürülme kararıyla bir kez daha açıkça ortaya çıkmıştır. Temel düzenlemeyi etkisiz kılacak şekilde, Anayasa'ya aykırı tarzda, savunmaya olanak tanımadan, geçmişe yürürlü olarak kaldırmak sadece siyasi saiklerle açıklanabilir bir hâldir, asla hukukla bağdaşmaz. Milletvekilini tutuklamak, halk yetkisini siyasi rakiplerin gasbetmiş olması asla hukukla, hakkın özüyle bağdaşmaz. Bu kararın ve sonuçların sorumluları, öncelikle dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasında "evet" diyen herkestir. O gün "evet" diyenler bu sonuçları bile isteye "evet" dediler.
Türkiye'deki demokrasi geleneğine AKP eliyle en ağır saldırıların yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Artık yargı bağımsızlığının zerresinden söz edilemez bir ortamdayız ve tüm uyarılara rağmen bu mesele gün geçtikçe daha ağır sonuçlara yol açmaktadır. Dünkü karar, aynı gün Sayın Demirtaş hakkındaki hapis cezası kararı, yine, tahliye kararına itiraz müessesesi dahi yokken tahliye kararına haksız bir şekilde itiraz edilmesi sonucu yeniden tutuklanan Sayın İdris Baluken kararının verdiği mesaj aslında çok açıktır: AKP, 15 Temmuz darbecilerinin ajandasını, noktasına virgülüne harfiyen sahiplenmiştir ve uygulamaktadır. İkinci olarak, bu yöntemle, HDP'liler ve muhalifler her an en temel faaliyetleri olan eleştiri haklarını kullanırken pekâlâ propaganda suçlamasıyla ceza alabilir ve bir gün ansızın vekillikler düşürülebilir. Bu durum çok açık siyasi bir tehdittir. Tam da referandum öncesi alınan bu karar hiç tesadüf değildir. HDP kurulduğu günden beri parti binalarımıza yönelik 400'ten fazla saldırı, 10 binden fazla yöneticimizin gözaltına alınması ve 3 bininin tutuklanması, DBP'li belediyelerin gasbedilmesi, 84 eş başkanının tutuklu olması, kayyum atamaları, milletvekillerimizin tutuklanması ve bu durumun devam ettiği dünkü kararla da yeni bir sürece girildiği anlaşılan vekillik düşürme uygulaması, tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde HDP'yi fiilen kapatma ve siyaset dışına itme amacı güdüldüğü açıkça ortaya konulmuştur ama şunu unutmamalısınız: HDP'yi, barış arayışında olanlar, demokrasi isteyenler ve özgürlük yürüyüşü başlatanlar kurdu; bu yürüyüş hiçbir engel tanımadan yoluna devam ediyor. Bu ülkede onca karanlığın içindeki tek umut ışığıdır HDP. Hiç kimse, hele hele siyasi rakipleri bu ışığı asla söndüremeyecek. Yöneticilerimizin, arkadaşlarımızın baskı, zulüm, yok sayma, itibarsızlaştırma girişimleri ve tüm faşizme karşı duruşları, Kürt halkı başta olmak üzere, bütün Türkiye halklarına büyük bir moral kaynağı olmuş, mücadele azmini ve kararlılığını perçinlemiştir.
Demokrasiye sırtını dönüp şiddetle, baskıyla, tehditle yönetim anlayışı tüm ülkeyi çıkmaza sürüklemiştir ama Türkiye halkları bu gidişata dur diyeceği günü çok iyi biliyor; 16 Nisanda Türkiye halkları bu zulme "hayır" diyecektir.
Bugün Nusaybin'in Xerabe Bava köyünde ablukanın on ikinci günü. On iki gündür tüm sorularımıza rağmen, köylüler, işkence iddiaları, açık somut deliller ve infazlar karşısında hâlâ "Terörle mücadele ediyoruz." dışında başka bir cevap verilebilmiş değil.
Az önce sayın milletvekili de anlatmıştı. Ben, 60 yaşındaki Abdi Aykut'u tekrar sormak istiyorum: Abdi Aykut nerede? 60 yaşında. Gözaltında mı, değil mi? Hastanede mi, değil mi? Nerede? Yoksa öldürüldü mü? Eşi şu an hastanede ve hastaneye böyle birinin getirilmediği söyleniyor. Bu ağır işkence görüntüleri ve hâlâ hakkında herhangi bir bilgi verilmemesi karşısında ne düşünmemizi bekliyorsunuz? Devlet buna acilen bir cevap vermeli. Onun dışında, 39 kişinin köy meydanında açıkça işkenceye maruz kalmış olduğu bilgisi karşısında izahınız ne olacak? Derhâl bir açıklama bekliyoruz ve oradaki ablukanın derhâl sonlandırılmasını bekliyoruz.
Hepinize sevgiler sunuyorum. Saygılar... (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.