GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:72
Tarih:21.02.2017

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, Meclisimiz için kara bir gün. Bir Meclis üyesi, Halkların Demokratik Partisinin Eş Genel Başkanı Sayın Figen Yüksekdağ'ın milletvekilliğini düşürdüğünüzü düşünüyorsunuz. Oysa, buradaki bütün milletvekilleri gibi Sevgili Figen Yüksekdağ da halkın milletvekilidir, Van Milletvekilidir, halkın oylarıyla seçilmiştir. Tıpkı sizler gibi 60 bin ile 100 bin arasında oy alarak seçilmiştir, halkın sevgisiyle saygısıyla seçilmiştir. Onun milletvekilliğini düşürdüğünüzü düşünüyorsunuz ama vekilliği biliyorsunuz, yalnızca halk düşürebilir.

Dönem dönem belli güçlüler, güçlü olduğunu düşünerek, kendi siyasallaştırdığı yargının gücünü kullandığını düşünerek vekillerin vekilliklerini düşürebilirler ama onlar, halkın gözünde her zaman vekil olarak kalırlar.

28 Şubat döneminde biliyorsunuz, Sevgili Kavakcı'nın milletvekilliği düşürülmüştü. Oysa, bu milletvekili sıralarında, şurada bir yerde oturuyordu; burada protestolarla milletvekili dışarı atılmıştı ama o dönem o kararı alanların hiçbiri, o kararı savunamıyorlar bugün, hepsi utanç duyuyorlar; hiçbiri, o protestoyu yapanların hiçbiri de "Ya, biz iyi yaptık, Sayın Kavakcı'yı Meclis dışına attık." diyemiyorlar. Emin olun, sizler de, siyasallaştırdığınız yargıçlar da, o hâkimler de, Sayın Başkan, siz de bugün o kararı okutarak bugünün utancını yaşayacaksınız ve hayatınızın hiçbir döneminde bu kararınızı savunamayacaksınız. Çok yakın bir gelecekte bu; üç ay olur, üç yıl olur bilmem ama bu utancı yaşayarak bu kararı savunamayacaksınız.

Aynı şekilde, Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'a bugün beş ay hapis cezası verildi. Ne tesadüf değil mi? Bir eş başkanımızın burada vekilliği düşürülüyor, diğer eş başkanımıza beş aylık hapis cezası veriliyor. Aynı şekilde, yine ne büyük tesadüf ki Grup Başkan Vekilimiz, hep şu sırada oturan Sevgili İdris Baluken'in bugün tutuklanması kararı veriliyor. Daha dört gün önce ameliyat olmuştu, ameliyat masasından kalktı, hastanenin çıkışında polisler aldılar, götürdüler, tutuklama kararı zaten hazırdı, tutuklama kararı verildi ve mahpusa konuldu.

Oysa bakın, İdris Baluken, mahkemenin üç üyesinin oy birliğiyle ve çok düzgün bir gerekçeyle -tutuklanmaması, serbest bırakılması gerektiği konusunda- serbest bırakıldı, tahliye edildi kendisi, üç üye oy birliğiyle bu kararı verdi. Üzerinden on beş gün geçti, normalde, CMK... Ben, avukat değilim ama bir süresi vardır bu itirazın, değil mi Sayın Başkan? Bu itiraz süresini de aşarak, bizce faili çok da meçhul olmayan bir baskıyla, savcıya yapılan bir baskıyla Sevgili İdris Baluken de tutuklandı.

Değerli arkadaşlar, bu üç kararın aynı günde olması tesadüf değil. Bunların hepsi, 16 Nisanda olacak referandumla ilgili, "evet" oylarının yeterli olmadığını gören siyasi iktidar, daha da fazla bizim üzerimize baskı yapıp, bizi itibarsızlaştırmaya çalışıp "evet" oylarını artırmaya çalışıyor çünkü ne yaparsa yapsın oyları artmıyor. Bir bakıyorsunuz anketlere, "evet"ler 30'lara çakılmış kalmış, 40'lara bile çıkmıyor. Nasıl yükselteceğiz? Milliyetçiliği yükselteceğiz, az olan Kürt halkının temsilcilerini yok sayacağız, HDP'nin temsilcilerini itibarsızlaştıracağız, "evet"i artıracağız zannediyorsunuz ama bu asla olmayacak. Bu halkın bir vicdanı var; AKP'ye oy verenlerin de, CHP'ye oy verenlerin de, HDP'ye oy verenlerin de, MHP'ye oy verenlerin de, hepsinin bir vicdanı var. Merve Kavakcı'ya verilen karar, nasıl, benim vicdanıma o gün nasıl dokunduysa ve o gün, bir insan hakları aktivisti olarak o protestolara katıldıysam, nasıl, Recep Tayyip Erdoğan'a, Sayın Cumhurbaşkanına siyaset yasağı verildiğinde, o, benim vicdanıma dokunduysa bugün -eminim ki burada vicdanı olan milletvekillerim var- aynı şekilde bütün bu kararlar bu vicdanlara dokunuyordur.

Umarım ki bu utancı yaşamamak için Meclis, bugünlerde bir şey yapar çünkü bakın, etme bulma dünyasıdır, bu devletin pek çok zalimliğini gördük, hepimiz gördük, bütün siyasi anlayışlar gördü, bütün etnik kimlikler gördü, bütün dinî kimlikler bu devletin gadrine bir şekilde uğradı. Oysa yapmamız gereken, devleti bu ceberut hâlinden çıkarmaktır yani devleti demokratikleştirmektir. Etme bulma dünyası olarak bakıp rövanşist duygularla biz birbirimize vurabiliriz ama bugün Figen Yüksekdağ'ın başına gelen, emin olun, hiç kuşkusuz olmasın, ama size, ama çocuğunuza olacak; hiç kuşkunuz olmasın, bu devleti demokratikleştiremezsek. Amacımız, bunu yapmak; Recep Tayyip Erdoğan'a verilen o siyasi kararda olduğu gibi. Merve Kavakcı'ya verilen o siyasi kararda biz bunu beceremedik, bu Meclis olarak beceremedi o günkü milletvekilleri, bugün verilen kararda sizler beceremediniz ve devletle olan imtihanınızda maalesef sınıfta kaldınız.

AKP'nin kurucuları ne diyorlardı? "Biz geleceğiz, bu devleti demokratikleştireceğiz. Artık o devirler geçti. Devlet, insan haklarına saygılı olacak, bunu becereceğiz." Ama, bugün ne oldu? Devletle imtihanınızda kaybettiniz. İktidar sizi zehirledi, gücü belli bir yere tahkim ettiniz, bakın, Meclisi böyle boşalttınız, Meclisin bir heyecanı kalmadı, Meclis bir noter hâline getirilmeye çalışılıyor ve güç bir yere doğru verilince, o güç verilen yer, bizi kurtaracak deniyor. Oysa dünyada tek adama güç verip de abat olan bir devlet ve bir millet yok. Bunun cevabını da Türkiye toplumu, 16 Nisanda mutlaka ve mutlaka o "hayır"ları sandıklara doldurarak verecektir, bütün bu uygulamalarınıza karşı "hayır" diyecektir.

Değerli arkadaşlar, evet, hiç keyfimiz yok ama biraz da maddeyle, yasayla ilgili konuşmamız gerekiyor tabii ki. Geçen hafta, bakın -Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim- gayet halisane duygularla Komisyona gittik, bir baktık ki bir teklif var ve bir de Bakanlar Kurulu bir tasarı göndermiş, hangisini görüşeceğiz belli değil, son dakika bir tasarı gelmiş. "Hadi, tasarıyı geri çektik, teklifi görüşeceğiz." dendi. Teklife baktık, anlamaya çalıştık, gerçekten bir torba, çorba bir torba karşımıza geldi, çok kısa bir sürede anlamaya ve gerçekten halisane duygularla katkı sunmaya çalıştık ama karşımızda bulunan bakanlar: "Ya, ne var işte; bakın, okuyun, ne olacak ki?" dediler.

Niye bu küstahlığı yapıyorlar biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Şunu demeye getiriyorlar: "Bizde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi var, size torba getirmişiz, daha ne istiyorsunuz?" diyorlar. Biz de dedik ki: Kardeşim, o zaman kanun hükmünde kararname çıkarsaydınız, niye buraya getiriyorsunuz? Hiçbir yasama kalitesi yok, hiçbir etki analizi yok, sayın bürokratların getirdiği hiçbir bilgi bizi tatmin etmiyor, bakanların verdiği bilgiler bizi tatmin etmiyor, öyle böyle geçirilmeye çalışıldı, sanki duvara konuşuyormuşuz gibi, verdiğimiz hiçbir öneri kabul edilmedi ve maalesef bu torba bu şekilde geçti.

Değerli arkadaşlar, bu, yeni dönemin bir normali olarak bize dayatılıyor. Hani yapılan bütün uygulamalarla alıştırdınız ya, hani kötülüğün sıradanlaştığı günlerden geçiyoruz, pek çok suçun, haksızlığın, hukuksuzluğun normalleştirilmeye çalışıldığı günlerden geçiyoruz ya, Meclis için de aynısı yapılmaya çalışılıyor çünkü yeni dönemde kafalarda kurgulanan Meclis bir noter. Yani "Biz sarayda yapacağız, yazacağız, siz burada mühür basacaksınız, noktasına, virgülüne dokunmayacaksınız." deniyor maalesef ve buna alışmamız isteniyor değerli milletvekilleri, değerli iktidar partisi milletvekilleri. Buna alışmamamız lazım, burada 550 vekil de olsa, 600 vekil de olsa, kıymetiharbiyesi, yürütmenin verdiği her şeye mühür basmak demek değildir. Onu 80 milyonun çıkarları doğrultusunda daha kaliteli hâle getirmektir, hepimizin çıkarları doğrultusunda.

Ahilik Fonu'nun ne acelesi vardı Sayın Bakan? Değerli milletvekilleri, ne olurdu bir hafta sonra çıksa? Bakın, CHP milletvekilleri, değerli katkılar sunmaya çalıştılar, sanki duvara konuştular ve grup olarak Plan ve Bütçe Komisyonunu protesto edip terk ettiler. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanını uyardım: Sayın Başkan, lütfen ara verin, gidelim, yarın görüşelim, CHP milletvekillerini de çağırın, hep beraber birbirimizin gönlünü alalım, burada vereceğimiz katkıların bir işe yarayacağını görelim. Hiç oralı olmadı Sayın Başkan, üzerine bir de yetmezmiş gibi aynı akşam 7 tane daha bir anda madde getirdi, pek çok yapılandırma maddesi ve bunları geçirdi maalesef ama hiçbir kalitesi yok, emin olun. Bunların Plan ve Bütçe Komisyonunda çok yakın gelecekte yeni düzenlemeler olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorum.

Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonu ve Meclis, son sekiz aydır "yapılandırma komisyonu ve yapılandırma meclisi" olarak geçiyor. Niye? Bir ekonomik kriz içindeyiz. Çözüm nerede bulunuyor? "Ya biz, işte, esnaf darda, çiftçi darda, bunların borçlarını yapılandıralım, piyasa rahatlar." diye bakılıyor. Oysa sayın bakanlara defalarca söyledim, rahatlık oralarda bir yerlerde değil sayın milletvekilleri, sayın bakanlar.

Bakın, şubat ayı tüketici güven verileri açıklandı, ne çıktı biliyor musunuz güven endeksi? 65 çıktı yani 2009'dan beri en düşük seviyesinde tüketici güven endeksi. Ekonomi güven endeksi en diplerde. İşsizlik rakamları 12'yi aşmış 13'e doğru çıkıyor, işsizlik rakamları en yüksek seviyelerinde. Hani 1970'lere, 1980'lere, 1990'lara "kötü" diyorsunuz ya, ya 1970'lerde işsizlik oranı yüzde 7, 1980'lerde yüzde 7, 1990'larda yüzde 7; ya AKP iktidarı geliyor, "Yüzde 10-11-12'ye şükredelim." diyorsunuz, hani kötüydü ya.

Değerli arkadaşlar, ilaç oralarda bir yerde değil bakın, sürekli bunu yapıyorsunuz, "yapılandıralım, borcu silelim, vergiyi silelim" değil; insanlar vergisini de ödesinler, borcunu da ödesinler. Ben esnaflık yaptım, işçilik de yaptım. Esnaflık yaparken işim iyiyken vergi gözüme gelmezdi ama ne zamanki iş durur -iş yapanlar bilir- iş durunca "Aman da ben vergiyi ödeyemem." denir. Ödeyemez esnaf tabii ki, çiftçi ödeyemez borcunu piyasaya kötüyse, güven yoksa, geleceğe güven yoksa.

Yapmamız gereken, güveni iyileştirmek. Bunu da nasıl yapacağız? Bütün bu uygulamalarınızdan vazgeçerek yapacağız. Olağanüstü hâlden hemen vazgeçeceksiniz, demokratik siyaseti ivedilikle devreye sokacaksınız. Hukuk devleti, hani Anayasa'mızda yazıyor ya, maalesef bir kanun devleti bile değiliz artık ama hukuk devletini hatırlayacağız ve bütün uygulamalarını devreye sokacağız. Basın özgürlüğünü esas alacağız. Bütün bunları yaparsak piyasa normalleşir, ekonomi normalleşir.

Gelir vergisini, efendim, bütün vergilerini düzenli ödeyene yüzde 5 indirim getirilecekmiş. Ya, rakamlara bakıyorum, yalnızca 230 bin vergi mükellefi esnaf düzenli ödüyor, yüzde 7'si bile değil düzenli ödeyen. Bu duruma kim getirdi bu ödeyenleri arkadaşlar? Buna bakmadan istediğiniz kadar yüzde 5 indirim yapın, zaten bir takip yok, hani gelirine göre vergi ödeme anlayışı yok, nereden buldun yok, vergi ombudsmanlığı yok; keyfî bir vergi idaresi var. Bütün bunları ancak bağımsız bir vergi idaresiyle yapabiliriz, herkes, gelirine göre vergisini öder, indirim yapılması gerekiyorsa da yapılır, zorda olana da vergi ombudsmanlık sistemi getirilir ve darda olanın, zorda olanın bu vergisinde kolaylık yapılır.

Ahilik Fonu... Bakın, Ahilik Fonu'nda dedik ki: "Müstakil bir yasa olarak getirin." Ya, Ahilik Fonu önemli, bir fon kuruyorsunuz, niye torbanın içine bir madde olarak atıyorsunuz ki? Milyonlarca esnaf var, bağımsız, müstakil bir yasa olarak getirin, tartışalım bir hafta; çok daha kaliteli bir yasa olarak çıkardı. Ama, burada torbaya "evet" mi diyeceksiniz? Torbadaki gerçekten bu çok kötü hazırlanmış yasaya hemen "evet" mi diyeceksiniz? Geri çekelim arkadaşlar, önergemiz var, biraz daha tartışalım, çok daha kaliteli hâle getirip çıkaralım.

Sayın Bakan, vallahi, inşaat lobisi çok iyi çalışıyor, gerçekten. Bu inşaat lobisi sizi bile mahcup edecek. Çünkü, siz şöyle demişsiniz 2015 yılında, 19 Ekim 2015'te bu KDV indirimi isteniyor ya sizden yabancılara; demişsiniz ki: "Böyle bir düzenleme gelirse bir konutu yabancı alıp ertesi gün bir Türk'e satmasını yani Türklerin KDV'den yırtmasını nasıl önleyeceğiz?" Aynen böyle demişsiniz. Ya, Plan ve Bütçe Komisyonunda ben daha bu açıklamanızı görmemiştim, aynen böyle dedim: "KDV'yi sıfırlıyorsunuz yabancılara." Bir yabancı, geldi 1 milyon liraya daireyi aldı, değil mi, George, geldi 1 milyon liraya daireyi aldı. Ertesi gün Ahmet'e 1 milyon liraya sattı, değil mi? Ahmet ne yapmış oldu? 180 bin lira KDV avantajı sağlamış oldu, George'a da "Al ağabey sen, bir 10 bin lira, 20 bin lira." dedi, 160 bin lira ya da bir tatil ısmarladı, 160 bin lira devleti dolandırmış oldu. Nasıl engelleyeceksiniz Sayın Bakan? Sorunuz, hâlâ geçerli mi? Nasıl imza attınız peki bu önergeye gerçekten? Pardon, bu sizin önergeniz değil miydi? Yani, o anlamda bu düzenlemeyi mutlaka geri çekelim. Böyle bir düzenleme olmaz. Niye peki, vatandaşımız ile yabancıyı ayıralım ki? Vatandaşımız da bu haktan yararlanıyorsa yararlansın ama ranta yöneldiği için bu KDV'yi getirdiniz Sayın Bakan yani bütün kaynaklar ranta yöneldiği için KDV geldi. KDV orada kalsın, bakın siz Türkiye'yi güvenli bir ülke hâline getirin, yabancılar ev almaya devam eder. Türkiye güvensiz bir ülke olduğu için, gidin Ege sahillerinde bütün yabancılar konutlarını satıyorlar. Kaş'ta, Fethiye'de İngilizler, Almanlar konutlarını satıyorlar. Güvensiz bir ülke olduğu için oluyor bu, KDV'den dolayı değil Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde 1 Ocak 2012 tarihinde sosyal güvenlik güvencesi adına bir yasa saldınız, o da eminim -ben o zaman vekil değildim ama- böyle torba yasayla geçti herhâlde, kalitesiz bir yasaymış. Tam 7 milyon 200 bin borçlu yaratmış bu yasa, 7 milyon 200 bin yani her evden bir borçlu yaratmış bu yasa. Ne âlâ. 11 milyar lira borç çıkmış, bugün diyorsunuz ki ben 6 milyarını siliyorum.

Bakın, bu da yetmez, bunu başka bir şekilde çalışalım dedik ama önerimiz kabul edilmedi. Gençlerin ödeme gücü yok, gelin bunu çekelim, daha üst bir yaş sınırı getirelim ki gençlerin de ödeme ahlakı olsun. Yalnızca yüzde 8 ödemiş bunu. Ödeyene günah değil mi?

Ziraat Bankası tarım borçları yapılandırılacak arkadaşlar. Bakın, çiftçinin gayrisafi yurt içi hasıladan Tarım Yasası'na göre yüzde 1 hakkı var. TÜİK rakamlarına göre bir anda bizim gayrisafi yurt içi hasılamız 2 trilyon 600 milyar lira oldu; bunun yüzde 1'i 26 milyar lira yapar. Çiftçiye verdiğiniz destek ne kadar Sayın Bakan? Resmî rakamlara göre 12, 13, 14...

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - 12,8.

GARO PAYLAN (Devamla) - 12,8.

Bakan diyor ki, ben başka bir şeyler daha veriyorum, ziraat miraat... Yani siz 13 milyar lira borçlusunuz çiftçiye. Bakın, öneride çiftçi bu faizin yüzde 3'ünü ödeyecekti, bir önerge getirdiniz yüzde 5'e çıkardınız. Buradan bütün çiftçilere sesleniyorum, bu devlet size borçlu. Yüzde 3 önerinizi, Tarım Bakanının söylediği yüzde 3'ü de yüzde 5'e çıkardı. Değerli çiftçiler, bu anlamda alacağınız olanın peşine düşün, bu iktidarın yakasına yapışın.

Aynı şekilde Ziraat Bankasına olan borçlarını yapılandırıyorsunuz. Sayın Bakan, bu Ziraat Bankasını siz Varlık Fonu'na devretmediniz mi kanun hükmünde kararnameyle? Hazine yetkilileri geliyor "Ben yapılandırıyorum." diyor. "Ya, sizin ne yetkiniz var?" diyorum. Nerede Varlık Fonu'nun temsilcisi, burada var mı Varlık Fonu'nun temsilcisi? Belki Varlık Fonu "Yok." diyecek. Tabii ki beğenmiyoruz, ayrı ama sahiplerine elbette bir söz düşer.

Değerli arkadaşlar, son olarak, bazı arkadaşlar işte bir öneri getirmişler, diyorlar ki: "Biz, Sosyal Güvenlik Kurumunun Yönetim Kuruluna dışarıdan üye atayacağız." Bakın, kamu kurumlarında tepeden yönetici atamalar hep ters tepmiştir. Yani kurum içi bir yükselme hiyerarşisi vardır ve insanlar kurum içinde yönetim kurullarına ulaşma hedefi güderler biliyorsunuz. Siz dışarıdan üye atadığınızda kurum içi barış maalesef bozulur.

Sayın Başkan, müsaadenizle konuşmamın sonunda Dünya Ana Dili Günü'yle ilgili ben de ana dilimde bir iki cümle edeceğim. Bütün ana dillerin Ana Dili Günü'nü kutluyorum. "..."(x)

Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi, ana dilimde de kendimi çok iyi ifade edemedim çünkü dedelerim Ermeniceyi çok iyi bilirdi ama "Vatandaş Türkçe konuş." baskısıyla annemlere, babamlara çok iyi öğretmemişler, hatta neredeyse hiç öğretmemişler. Ben de hasbelkader öğrenebildiğim kadar ilkokulda, çift dilli eğitim veren bir okulda eğitim almaya çalıştım, hem Ermeniceyi öğrenmeye çalıştım hem gördüğünüz gibi Türkçeyi daha iyi konuşuyorum, İngilizceyi de öğrendim, çok dilli bir eğitim aldım.

Arkadaşlar, çok dillilik düşman değildir. Çok dillilik bir haktır ve çok dillilik... Bakın, şu anlamda bakın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük çoğunluğu İngilizceyi bilmezler. Sebebi, çok dilli olmamasından, dil öğrenmeyi bilmemesindendir. Çok dillikten korkmayın, çok dillilik bir haktır, hepimizin ana sütü gibi hepimize helaldir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)