GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:72
Tarih:21.02.2017

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "..."(x)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilinmeyen bir dille değil, Lazcayla selam verdim size, bu kadar...

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu...

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Efendim?

BAŞKAN - Konuştuğunuz dil Lazca mıdır?

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Lazca efendim.

BAŞKAN - Kayıtlara geçmesi adına söyledim.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Çünkü bilinmeyen bir dil olarak geçecek, onu açıklamak istedim.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bilinmeyen bir dil değil, Lazcayla selam verdim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 21 Şubat Dünya Ana Dili Günü. 17 Kasım 1999'da UNESCO'nun ilan etmesiyle beraber, o günden bugüne Dünya Ana Dil Günü kutlanıyor dünyanın her tarafında. Dünya Ana Dil Günü'nün 21 Şubat olmasının sebebi de Bengal dilinin konuşulmasını, kullanılmasını savunan öğrencilere askerler tarafından, güvenlik güçleri tarafından ateş edilmesi ve öldürülmesi olayına gönderme yapılıyor olması, bunu da bilin.

Değerli milletvekilleri, 15'inci yüzyılda dünyada 15 binin üzerinde dil konuşuluyordu, bugün değişik uygulamalarla, savaşlar, göçler, yasaklamalar, asimilasyon, özellikle küreselleşme, modernleşmenin yıkıcı etkileri nedeniyle bu dillerden ancak 7 bin civarında şu anda yaşıyor ama bunlardan 2.500'ü ölmek üzere. Türkiye'de 35 tane ana dil var, konuşuluyor değişik şekillerde ama bunların büyük bir kısmı -18'i- UNESCO'nun değerlendirmelerine göre, ciddi bir şekilde tehdit altında, ölmek üzere.

Değerli arkadaşlar, önce şunu ifade edeyim: Biz bir milletiz, bu toplumda yaşıyoruz. Dolayısıyla, bir millet olmanın verdiği zorunluluk, ortak bir dile ihtiyacımız var ve bu ortak dilin Türkçe olduğu... Bu konuda herhangi bir tartışma yoktur, başka türlü de olamaz değerli milletvekilleri. Her şeyden evvel Anayasa'nın eşitlik ilkesinin gerçekleşebilmesi için bu ülkede yaşayan herkesin Türkçe bilmesi gerekiyor. Kars'ta okuyan bir çocuk İzmir'deki bir pozisyona başvurabilmeli ve girmeli, bunu ancak ortak dil sağlar. Bu konuyla ilgili hiçbir problem yok ama şunu da tespit etmek durumundayız çok öz güvenli bir şekilde: Maalesef Türkiye'de, ana diller konusunda, kültürler konusunda, farklılıklar konusunda geçmişte ve bugün çok hoyratça davranılmıştır. Bu dillerin yok olmasında, unutulmasında bu siyasi tercihlerin, tavırların da önemli bir yeri var; bunun altını çizmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, evet, biraz evvel konuşan Hükûmet partisinin sözcüsü sayın hocam "Ana dil, bir temel insan hakkıdır, insani bir haktır." dedi, doğru ama Sayın Hocam, bu insani hakkın konuşulabilmesi, kullanılabilmesi için de hükûmetlerin, devletin üzerine düşen görevleri yapması gerekiyor.

Bakın, Türkiye'de 200 bini Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, diğerleri Türkiye'nin değişik yerlerinde olmak üzere, 500-600 bin civarında, en azından annesi babası Lazca konuşan insan var ama Lazca giderek unutuluyor. Annem babam çok iyi biliyor, ben biliyorum, çocuklarım şöyle böyle, torunlarım hiç bilmiyor. "E, sen suçlusun. Biz yasaklıyor muyuz, engelliyor muyuz? Evde konuşun." Bu olmaz, böyle bir şey olmaz.

Bakın, verdiğim rakamlar... Dünyanın her tarafında olduğu gibi, Türkiye'de de birçok konuda fakirleştiğimiz gibi kültür konusunda da kültür zenginlikleri konusunda da dil konusunda da fakirleşiyoruz. Su konusunda, hava konusunda, çevre konusunda nasıl ciddi yıkımlar varsa ana dille ilgili de aynı şeyler var.

Dil insandır değerli arkadaşlarım yani bir dilin yok olması insanın yok olmasıyla aynı şeydir. Dolayısıyla, devletin bunu yaşatması, hepimizin, toplumun bunu yaşatması temel görevlerinden bir tanesidir.

Biz yıllar önce Laz Enstitüsü Derneği kurarak Lazcanın yaygınlaşması, gençlere, çocuklara öğretilmesi için çalışmalar yaptık. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde ortaya çıkan bu serbestleşmeden, rahatlamadan da istifade etmeye çalıştık ama maalesef, bürokraside, üniversitelerde müthiş bir dirençle karşılaştık. Hiçbir üniversitede ana dili çocuklara öğretecek -biliyorsunuz, siz getirdiniz bu hakkı, seçmeli ders olarak ana dili seçebiliyor çocuk ve okulda okuyabiliyor- öğretmenler yok. Bunlar nasıl yetişecek? Daha evvel Kürtçede yapılanı örnek alarak, üniversitelerde en azından tezsiz lisansüstü eğitim verilerek, çocuklara değişik branşlarda öğretmenlik yapan arkadaşlar ya da öğretmen olma yeterliliği olan arkadaşlar Lazca eğitim verebilecek, ders verebilecek kapasiteye gelsinler ve devlet atamasını yapsın dedik, maalesef bu konuda hiçbir adım atamadık.

Değerli arkadaşlarım, size bir şey söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisi haklar ve özgürlükler konusunda çok inişli çıkışlı yollar izliyor. Kendisinin ortaya çıkarmış olduğu ve zamanında çok da anlattığı, övündüğü hakları konjonktür gereği ortadan kaldırabiliyor. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlarım. Hiçbir hak, insan hakkı, hele hele ana dil hakkı konjonktür gereği, değişik bahanelerle ortadan kaldırılamaz, engellenemez değerli arkadaşlarım. Maalesef, siz bunu yaptınız. On beş senelik, uzun Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde bunları gördük değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bizim taleplerimiz var. Sadece Lazca için söylemiyorum; Türkiye'de unutulmaya yüz tutan çok sayıda, 35 tane dil var, lehçe var, bütün bu lehçeler için söylüyorum. Devlet, Millî Eğitim Bakanı, Kültür Bakanı, kim şey yapıyorsa, bu konuyla ilgili araştırmaları yapmalı, nerelerde, nasıl eğitimler yapılabilir, bunları sağlamalıdır. Ayrıca, sivil toplum örgütlerine, yerel televizyonlara, radyolara destek vermesi gerekiyor. Ana dili çocuğun öğrenebilmesi için televizyonda izlemesi lazım, çizgi film izlemesi lazım. Bir çizgi filmin maliyeti çok yüksektir, sivil toplum örgütlerini aşar. Bunların hepsi devletin görevidir ama bu ara devletimiz maalesef haklar ve özgürlükler konusunda çok gerilere düştü, bu konularda çok fazla çalışmalar yapmıyor.

Değerli milletvekilleri, gerçekten insani olarak söylüyorum, ifade ediyorum: Bir insan neyse bir dil de odur yani bunu hissetmeniz gerekiyor, empati kurmanız gerekiyor. Bir dilin gözünüzün önünde yok olması bir insanın yok olmasıyla hiç de farklı değil. O nedenle bütün siyasi partilerdeki milletvekillerine rica ediyorum, bu konuyla ilgili yapılacak çalışmaları destekleyin.

Bakın, değerli arkadaşlarım, biz çok korkuyoruz ama bu kadar korkmamıza gerek yok. Bu toplum, bu millet çok uzun tecrübeler yaşamış, büyük bedeller ödemiş ve bir millet olmuştur, birlikte yaşıyoruz. Bütün sorunlarımıza rağmen -ekonomik sorunlar, terör, ayrılıklar gayrılıklar- siyaset maalesef tepede çok sert ve kimlikler üzerinden ayrıştırıcı bir şekilde kurulmasına rağmen, bu toplum -2017'deyiz- birlikte yaşıyor. Bu, büyük, çok kıymetli bir şeydir ama bu birlikteliğin devam edebilmesi için, daha fazla yasaklara değil, daha fazla özgürlüklere ihtiyacımız var. Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuyla ilgili yönelimini kaybetmiştir değerli arkadaşlarım. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu günlerde tutunma amacıyla, şununla bununla -ben niyet okumuyorum- hak ve özgürlükleri genişletmek konusunda gayretler göstermiştir, bütün bu gayretler desteklenmiştir, takdir edilmiştir ama bugün bakıyoruz, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi, maalesef, çok geriye düşmüş, tekçi bir yapıyı, bir anlayışı benimsemiş durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, aslında, biraz evvel ifade ettiğim "Dil, insandır." konusunu bir ayet meali okuyarak kapatıyorum; Hucurât Suresi, 13'üncü ayet: "Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve sizi birbirinizle tanışmanız için halklar ve kabileler şeklinde kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en kerim, üstün olanınız, ırk, soy, kabile değil; takvaca, insanlıkça hakka hukuka en iyi riayet edenlerdir."

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)