Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 71 |
Tarih: | 16.02.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Memleketimde maalesef ölümlerin sıradanlaştığı, doğallaştığı günler yaşıyoruz. Oysa, demokratik ülkelerde her bir ölüm bir felakettir ve ölümler o kadar azdır ki bir ölüm olduğunda, tek bir ölüm olduğunda haftalarca o memleketin gündemini oluşturur ve o ölümün bir daha olmaması için her türlü tedbir konuşulur. Oysa, memleketimde maalesef ölümler tekrar, sıradan ve ölümlerin olması sıradan, doğal olaylar olarak gösterilmeye çalışılıyor. "Fıtratında var." denilebiliyor, "kader" denilebiliyor, "kısmet" denilebiliyor maalesef. Oysa, hayatın her alanında olduğu gibi, siyaset kurumu bu ölümleri durdurmak ve olan ölümlerin bir daha olmaması için gereken tedbirleri almak için var mesela emek alanında olduğu gibi, çalışma yaşamında olduğu gibi.
Rakamlarla sunacağım arkadaşlar: Maalesef şu anda iş cinayetlerinde -bu, AKP iktidarının on yedi yıllık karnesidir, maalesef çok acı bir karne- on yedi yılda 18.604 iş cinayetiyle karşı karşıyayız. 2016 yılında, önceki yıllardan çok daha fazla ve AKP iktidarının en yüksek rakamına maalesef ulaştı iş cinayetleri, 1.970 cinayetle karşı karşıyayız. Bunun sektörlere göre dağılımları var ve ölümler sürekli kendilerini tekrar ederek devam ediyor. Siyaset kurumu olarak da buna etkin bir tedbir almıyoruz, mevzuatta olan uygulamalar dahi etkin bir şekilde devreye sokulup bununla ilgili gerekli denetlemeler ve düzenlemeler yapılmıyor.
Değerli arkadaşlar, emek kutsaldır, emeğin hakları kutsaldır ve emeğin çaresiz bırakıldığı bir dönemde çalışanlar hem canıyla bunu ödüyor hem de çok daha zor şartlarda çalışmak zorunda bırakılıyor. Bakın, bu rakamlarla, değerli arkadaşlar, Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sıradayız. "Bunlar sürekli olan şeyler, fıtratında var." demişti Sayın Cumhurbaşkanı. Oysa bakın, yalnızca Almanya'yla karşılaştırsak gayrisafi yurt içi hasılası bizim 3 katımız, tam 3 katımız yani 3 kat daha fazla üreten bir ülke, oysa iş cinayetlerinde, iş kazalarında bizim onda 1'imiz, on beşte 1'imiz kadar işçi hayatını kaybediyor ve her iş kaybında gerekli tedbirler alınıp her yıl bu iş kazaları, iş cinayetleri düşürülüyor, oysa ülkemde bunlar artmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, adalet arayan işçi ailelerimiz var, bunlar inisiyatifler kurdular ve her ayın ilk pazarı Galatasaray Meydanı'na çıkıp seslerini duyurmaya çalışıyorlar, maalesef, sesleri buradan yeterince duyulmuyor. Bugün umarım ki onların seslerini duyduğumuzu gösterebiliriz adalet arayan işçi ailelerine. Aynı şekilde, Bir Umut Derneği de her yıl bir almanak yayınlıyor. Ben bu almanağı inceledim ve utandım bir milletvekili olarak. Bakın, şöyle yandan göstereyim, kalınlığına bakın, 2016 yılının almanağı yalnızca bu; bu kalınlıkta bir almanakla karşı karşıyayız iş cinayetleriyle ilgili. Değerli arkadaşlar, tek tek bakın, işçilerimizin fotoğraflarına bakın, yüzlerine bakın, nasıl öldüklerine, öldürüldüklerine bakın; hepsi birbirini tekrarlayan cinayetler. Her biriyle ilgili tedbirler alınsaydı, gerekli iş güvenliği tedbirleri alınsaydı pek çoğu hayatta olacaktı bugün, oysa iktidarınız, maalesef, bununla ilgili gerekli tedbirleri almadığı için cinayetler devam ediyor ve bu kalın almanaklar yayımlanmaya devam ediyor. Ben Bir Umut Derneğini bu anlamdaki çabalarından dolayı kutluyorum ve adalet arayan işçi ailelerinin de yanında olduğumuzu söylemek istiyorum.
Peki, bu artış neden arkadaşlar? Bakın, orta gelir tuzağına çakılmış bir ülkedeyiz, orta gelir tuzağındayız ve işsizlik rakamları açıklandı biliyorsunuz. Kasım ayı işsizlik rakamları yüzde 12,1'e çıktı. Peki, genç işsizliğimiz kaç? Yüzde 23. Yani yüzde 17'lerden bir yıl içinde yüzde 23'lere çıktı, işsizlik rakamları yüzde 9'dan yüzde 12,1'e çıktı.
Böyle iklimlerde sermaye homurdanır. Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. "Aman, sermaye büyük kriz var diyor, bu sermayeye nasıl destek olalım, nasıl daha fazla taviz verelim? Vergileri almayalım, kaynak sunalım, kredi verelim." diye, bütün yasaları, bütün tedbirleri bunun üzerine konuşuyoruz. Oysa, emeğin hakları konusunda tek bir madde görüşmüyoruz arkadaşlar ve Türkiye Cumhuriyeti'nde her gün ortalama 5 veya 6 kişi iş cinayetleriyle karşı karşıya kalıyor.
Peki, arkadaşlar, neden böyle oluyor? Dediğim gibi orta gelir tuzağı olan ülkelerde hep emeğin sırtına binilir. Emek sömürüsüdür esas olan. "Benim burada ucuz iş gücüm var." denilir, "Gel sermaye, bende ucuz iş gücü var." denilir. Bende katma değer yaratan ürün yok, ben bunu üretemiyorum. Üniversitelerim özgür değil, yaratıcılık geliştiremiyorum. Ne var bende? Ucuz iş gücü var.
Peki, sendika var mı? Hak getire. Sendika yalnızca sarı sendika, Hükûmetin yanında olan sendikalar var. Bunun yanında, tabii ki mücadele veren elli yıllık DİSK gibi pek çok devrimci sendika var, mücadelesini veriyor ama o sendikaları geriletmek, sarı sendikaları büyütmek için Hükûmet elinden gelen her şeyi yapıyor. Sendika da yok. "Vergi de almayacağım ben senden, gel, yatırımını yap." İş güvenliği mi? Yok. İş güvenliği mevzuatta var kısmen ama biz denetlemiyoruz, bununla ilgili tedbirler de alınmıyor.
Peki, ya işçi ölürse? "Merak etme, ufak para cezalarıyla kurtarırsın." deniliyor sermayeye. Böyle olduğu sürece de maalesef, cinayetler devam ediyor arkadaşlar.
Ekonomi kötü gittiğinde işveren işçinin çalışma şartlarını zorlaştırır. Ben de iş hayatından gelen bir insanım, bunu iyi bilirim ve özellikle de işçiye hep şu denilir: "Bak, kapıda milyonlarca işçi bekliyor, sakın benden fazlasını bekleme. Zam mı? Aman ağzını açma. Buna razı ol, buna şükret. İş güvenliği mi? Asla!" Onlar çünkü maliyettir ve bu çerçevede, hepsi, maalesef, arkadaşlar, cinayetlere dönüşüyor. İş güvenliği ilk taviz verilen alan oluyor, arkadaşlar, krizlerde. Bir ekonomik krizin içindeyiz, ilk taviz verilen konu odur.
Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dahi -biliyorsunuz, tamirat çalışmaları var- çalışan işçileri defalarca gördüm, iskeleye çıkarılıyor mesela -taşeron işçiler onlar da- baktım ki emniyet kemeri yok işçinin. Şurada iskeleye çıkarılmış, bareti de yok. Dedim "Hemen aşağıya in." İndi. "Sen necisin?" dedim. "Ağabey, ben taşeron işçiyim, burada ne iş verirlerse onu yapıyorum." "Niye takmıyorsun baret, kemer?" "Beni zorla çıkardılar, benim yükseklik korkum var ağabey." dedi. Hayatında hiç iskeleye çıkmamış birisini, o işin sorumluluğunda olmayan bir kişiyi Türkiye Büyük Millet Meclisinde baretsiz, emniyet kemersiz, iskeleye çıkarıyorsunuz; düştüğünde de "Fıtratında var." diyeceğiz, öyle mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu oluyorsa arkadaşlar, maalesef her yerde olur.
Aynı şekilde, kriz dönemlerinde denetimler de zayıflar çünkü "İşveren burnundan soluyor, sermayeci burnundan soluyor, aman dokunmayalım." denir, "Çünkü müfettişlerimiz dayak yedi, dövüldü." diye söylentiler çıkarılır, müfettişler geri çekilir ve denetimin olmadığı yerde de, etkin denetimin olmadığı yerde ve cezasızlığın olduğu yerde de cinayetler, maalesef, devam eder arkadaşlar.
Bu bağlamda, iş güvenliği bağlamında, arkadaşlar, eğer ki bu araştırma önergemiz kabul edilirse, bir komisyonda hem bu kriz şartlarını konuşalım hem de bu noktada, emeğin sömürüsü ve iş cinayetlerinin devam etmemesi anlamında ne tip tedbirler alabileceğimizi konuşalım.
Dün Plan ve Bütçe Komisyonunda, arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanından rica ettik: "Bakın, yüzlerce kanun hükmünde kararname çıkardınız, pek çok kanun hükmünde kararname çıkardınız -maddeler anlamında söylüyorum- 285 madde ekonomiyle ilgili ve pek çoğu da sermayeye çıkar sağlamak için kullanılan maddeler. Gelin, bunlarla ilgili bir brifing verin."
Mesela işçiye, emek alanına yapılan saldırılardan bir tanesi de işsizlik sigortası arkadaşlar. Biliyorsunuz, yıllardır 112 milyar lira toplandı işsizlik sigortasında, bunun yalnızca 12 milyar TL'si işçiye ödendi, işsiz işçiye. Geri kalan 100 milyar TL'si de alakasız yerlere harcanmaya başlandı. Bakın, kanun hükmünde kararname şunu söylüyor -o kadar ilginç ki- diyor ki sermayeye, işverene: "Sen işçiyi çalıştır, ben maaşının bir bölümünü işsizlik sigortasından vereceğim." Ya, biz o kaynağı işsizler için, işçiler için toplamadık mı arkadaşlar? Ne haddinize, ne hakkınıza ki o parayla -işçinin emeği karşılığında- işçinin parasıyla işçinin emeğini ödetiyorsunuz? Böyle bir hakkınız ve böyle bir haddiniz yok.
O anlamda, bütün bunları konuşmak üzere arkadaşlar, bu araştırma önergemize destek vermenizi bekliyoruz. Komisyonda bunun detaylarını konuşalım, gerekli yasal tedbirleri hep beraber alalım diyorum.
Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Paylan.