GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Endonezya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:70
Tarih:15.02.2017

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Endonezya Hükûmeti arasında savunma sanayi iş birliği alanında uluslararası bir anlaşma üzerine söz aldım.

Bizim bu anlaşmaya ilişkin herhangi bir muhalefetimiz yok. Ben bu vesileyle gündemdeki bazı konuları değerlendirmek istiyorum.

Sürekli ifade ediyoruz, Türkiye tam bir terör kuşatması altında ve ülkemiz hakikaten zor günlerden geçiyor. 15 Temmuzda hain bir darbe girişimi yaşandı ülkemizde ve bu darbe girişiminin sancıları esas itibarıyla hâlen de devam ediyor. Tabii ki biz FETÖ'yle mücadeleyi, bu kapsamda alınan kararların önemli kısmını hep destekledik ancak hep şunu da ifade ediyoruz: Biz FETÖ'yle mücadeleyi destekliyoruz fakat burada bunu yaparken hukuk devleti ilkelerine bağlı kalmamız lazım ve mağduriyetleri mümkün olduğu kadar az yaratmamız lazım hatta mümkünse hiç mağduriyet oluşturmamak lazım. Ancak bugün geldiğimiz noktada bu mücadelenin bazı yönleriyle ciddi mağduriyetler yarattığı da ortada. Burada tabii ki bizim beklentimiz şu: Ülkemizin geleceğini karartacak şekilde bu mücadele sürdürülmemeli yani ülkemizin gelecek on yıllarını etkileyecek bir şekilde bu mücadeleyi sürdürürsek bundan çok büyük bir zarar görürüz. Toplum çok gergin, çeşitli nedenlerle gergin. İşte, ciddi ekonomik sıkıntılar var, sürekli ekonomiyi konuşuyoruz. Özellikle son günlerde, mesela seçim bölgemde de yaşanmış bir olay var. Bu tefecilerin eline düşmüş durumda insanlarımız. Tefecilik nedeniyle intihar olayları var. Ben geçen gün Demetevler'de dolaşırken -nerede bu devlet, bu adliye nerede, polis nerede ben bilmiyorum- yerlere yapıştırmışlar. Yerlerde ilanlar var: "Kefilsiz kredi." Kefil yok, Senet yok, Bir şey yok, kredi diye! Belli ki onların hepsi tefeci, millet tefecilerin eline düşmüş durumda. Ahlaki yozlaşmanın ne boyutlarda olduğunu az önce Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği grup önerisi kapsamında bir yönüyle konuştuk. Yani insanlar evlendirme programlarından medet umar hâle gelmişler, buraya rağbet ediyor ve cidden ciddi bir ahlaki bozuntu içerisinde toplumumuz. Diğer taraftan FETÖ ve buradan oluşan mağduriyetler var. Tabii ki iktidar grubu -özellikle onlara da bu anlamda bir sataşmak istiyorum- bu FETÖ mağdurlarını dinlemediği için, hiçbirisi bunlara kapısını açmadığı için olup bitenin de ne olduğunu bilmiyorlar. Devlete de ulaşılamıyor, devleti yönetenler de olayın farkında değil. Ancak devleti yönetenler diyor ki: "Gözyaşlarına kanmayın, bu mücadelede acırsanız acınacak hâle gelirsiniz." gibi laflar da aslında bu mağduriyetlerin dozunu artırıyor. Yani, dolayısıyla, savcısı, hâkimi veya polisi korkarak veya idareciler korkularıyla hareket ederek milletin çocuğunu mağdur ediyorlar. Burada çok daha dikkatli olmamız lazım. Aslında insanları dinlediğimiz zaman hakikaten düşüncenizin değişmemesi mümkün değil. Bildiğimiz, yani hiçbir şekilde devletine karşı bir şekilde suç işleme gibi bir durumu olmayacak, çok masum, çok sade, vatanına, milletine bağlı insanların nasıl mağdur olduğunu, nasıl gözyaşlarının kan şekline dönüştüğünü biz gözyaşları içerisinde dinliyoruz arkadaşlar. Biz dolayısıyla devletin ve Hükûmeti yöneten, Hükûmeti oluşturan iktidar partisi grubunun da bu FETÖ mağdurlarına kapılarını açmasını ve bunları dinlemesini talep ediyoruz.

Şimdi, tabii, mücadelenin nasıl olması gerektiğini söyledik. Hukuk devleti ilkeleri içerisinde hareket etmemiz lazım. Savunma hakkı vermiyorsunuz insanlara. Birçok insan, yani gerek atılan gerekse şu anda tutuklu bulunan insanların önemli bir kısmı, vatandaşlarımızın önemli bir kısmı suçlu mu, suçsuz mu belirli değil. Hiçbir şekilde kendisine savunma hakkı verilmemiş ve aslında hep işaret ettiğimiz, yani FETÖ'cülerin yuvalandığı Emniyet Genel Müdürlüğü ve istihbarat teşkilatının geçmişteki bilgilerine dayalı olarak biz bu insanları aslında işlerinden atıyoruz. Dolayısıyla burada bir çelişki var. Bunlara iyi bakmamız lazım, insanlara savunma hakkını vermemiz lazım. Bunun için çok geç kalındı ama hiç olmazsa artık bu aşamadan sonra insanlara kendisini savunma hakkını vermemiz lazım. Tabii, bunun için de suçlamanın ortada olması lazım. Bir insan neyle suçlandığını bilmeden nasıl kendisini savunabilir? Şimdi bunları yaşıyoruz. Suç yok ortada, suç belirsiz, savunma alınmıyor ve insanlar ekmeğinden oluyor veya tutuklu hâlde bulunuyorlar. Masumiyet karinesi vardır. Suçu ispat devlete düşer. "Suçsuzluğunu ispat et." diyorsunuz suçun ne olduğu bilinmeden. Dolayısıyla bunların olması mümkün değildir. Bunlar hukuk devletiyle bağdaşmayacak uygulamalardır. Yarın bir gün bunların hepsi uluslararası mahkemelerde tazminat olarak karşımıza çıkacak. Hem işin bu yönü var hem de nihayetinde, yani suçsuz bir insanı cezalandırmak kadar yapılabilecek, insanlığa yapılabilecek bir kötülük olamaz. Dolayısıyla bizim suçluyu suçsuzu ayırma konusunda devlet olarak, devleti yönetenler olarak çok hassas olmamız lazım. Hâkimlerin, savcıların, genel müdürlerin, müsteşarların, bakanların korkularıyla hareket etmemesi lazım. Bakın, korkularıyla hareket ediyorlar. "Senin masum olduğuna inanıyorum." diyor hâkim "Fakat ben seni salamam." diyor. Böyle bir şey olabilir mi? Niye? Çünkü ben seni salarsam yarın senin yerinde ben olurum. Böyle bir şey olamaz. Böyle korkularıyla idareciler -bakın, kendi bildiğimiz kurumlar var, çok yakından bildiğimiz durumlar var- ne kadar fazla kıyım yaparsa o kadar fazla birilerinin gözüne gireceğini düşünerek uygulama yapıyorlar. Ne oluyor bunun sonucunda? Bunun sonucunda, aslında FETÖ, ellerini ovuşturuyor "Ne güzel." diyor. Yani bu haksızlığı ne kadar fazla yaparsanız hem bu mücadelede direnç kırılır hem de kendisine eleman kazandırırlar.

Şimdi, bugün az önce de tutuklu er ve erbaş aileleri beni ziyaret etti. Hakikaten çok büyük dramlar var. Bakın, nerelerden gelmişler, birkaç il; Ordu, Kayseri, İstanbul, Kırşehir, Bursa, Ağrı, Ankara, Siirt, Sivas, Kars, Diyarbakır. Buralardan gelmişler. Ellerinde parası falan yok hiçbirinin, komşusu yardım etmiş getirmiş. Bir tane teyze dedi ki: "Komşumdan aldığım 50 lirayı çocuğuma harçlık olarak bıraktım." Yani böyle gariban, Anadolu'nun insanları. Bu insanların çocuklarını bugün... Yani komutanları tarafından dışarıya "Terörle mücadele yapacağız." diye; işte, kimilerine "IŞİD bastı." demişler, kimilerine "PKK bastı." demişler, kimilerine de "Emniyete saldırı var, onları önleyeceğiz." diye, insanları "Operasyon yapacağız." veya "Tatbikat yapacağız." diye ama hiçbir şekilde darbe marbe olduğunu... Zaten çocukların haberi yok, nihayetinde bunlar er, erbaş. Bunlar buralara götürülüyor ve şimdi, buralarda bulundu diye silah sıkmamış olsalar dahi şu anda birçoğu Silivri'de, Sincan'da cezaevlerinde yatıyor gencecik çocuklar, geleceklerini karartıyoruz. Bakın, topluma iyilik yapmıyoruz, Türkiye'ye, Türk milletine iyilik yapmıyoruz bu insanların geleceğini karartıyoruz. Dolayısıyla burada çok dikkatli olmamız lazım.

Şimdi, yani diyor ki annesi: "Ben devletime emanet verdim çocuğumu emanetimi geri verin." Yani bunun karşısında vicdanlı bir yüreğin ürpermemesi mümkün değil. Diyor ki "Komutan, Kara Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Genelkurmay Başkanı yanındaki yaverinin veya benim çocuğumun komutanı olan subayın darbeci olduğunu bilmiyor da benim er olan, uzman çavuş olan çocuğum mu onun darbeci olduğunu bilecekti?" Yani, bu çok çok ciddi bir şeydir. Basit bir mantık ama bunun karşısında ne söyleyebiliyor iktidar grubu ve devleti yönetenler, ben merak ediyorum.

Arkadaşlar, olmaz. Eğer biz bu toplumun, biz bu milletin iyiliğini istiyorsak gelecek... Bakın, gelecek on yılları ipotek altına alıyoruz yaptığımız bu uygulamalarla. Yoksa bizim teröre olan mesafemizi, bu Fetullah denilen, FETÖ denilen bu yapıya karşı olan mesafemizi herkes biliyor. Herkes onlarla içli dışlıyken biz bunlara ilişkin tavrımızı ortaya net bir şekilde koymuşuz ama "FETÖ'yle mücadele edeceğim." diye vatan evladına zulmetmeye de müsaade etmeyiz. Dolayısıyla, burada devleti yönetenlerin çok dikkatli olması lazım.

Diyor ki: "Benim çocuğum birliğini kendisi seçmedi." Diyelim ki Kayseri'deki çocuklar -atıyorum şimdi- veya Silivri'de, işte, Sincan'da yatanlar, Mamak'taki çocuklar... Mamak'taki çocuk kendisi mi seçti? Buradaki çocuğu alıyor komutanları, götürüyor, o "darbeci" oluyor ama diyelim ki onun aynı mahallesinden çıkmış er bir başka yerde, Çanakkale'deki çocuk hiçbir şekilde bir şeye karışmadığı için askerliğini yapıyor. Tezkeresine bir hafta kalmış; bakın, düğün davetiyesini bastırmış, düğün davetiyesini. Darbeci olan birisi düğün davetiyesi mi bastırır Allah aşkına, böyle bir şey olabilir mi?

Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum, Hükûmete sesleniyorum, buradan hâkimlere, savcılara sesleniyorum: Bu çocukların suçlu olması mümkün değil. Suçlu varsa suçunu ispat edin, iddianameyi ortaya koyun. Hiçbir şey ortaya koymadan bu insanları yedi aydır tutuklu tutuyorsunuz ve bu insanlar artık gelemiyorlar. Bakın, fakir aileler yemin ediyor, "Komşumdan 50 lira ödünç aldım, çocuğuma harçlık olarak bıraktım." diyor.

Sayın Bakan, lütfen bunları Bakanlar Kurulunda gündeme getirin. Sayın Bakan, sizlere sesleniyorum, bunları gündeme getirin Bakanlar Kurulunda.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Tamam.

ERHAN USTA (Devamla) - 50 lira harçlığı Diyarbakır'dan gelen kadıncağız çocuğuna, Sincan'a getiriyor. Her hafta Sincan'a nasıl gelsin insanlar, ta dünyanın orasından burasından Silivri'ye nasıl gelsin? Niye bu mağduriyetlerin üzerine gitmiyoruz, niye bunlarla ilgili bir şey yapmıyoruz? Ha, niye yapılmadığı belli tabii. Tabii, şimdi, yurtta sulh konseyiyle ilgilenen yok; AKP'nin içerisindeki veya diğer siyasi partilerin içerisindeki FETÖ'cülerle ilgili bir tane operasyon yok...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz, tamamlayınız Sayın Usta, mikrofonunuzu açıyorum.

ERHAN USTA (Devamla) - ...kaçak generaller var, onları tutuklayan yok; milletin erine, erbaşına gücümüz yetiyor; böyle bir şey olmaz. Belediye başkanları... Parsel parsel memleketi FETÖ'ye dağıtana bir şey yok, ondan sonra geliyoruz burada, bu çocuklar, bu insanlar tutuklu olarak yedi aydır duruyor. Yazıktır, günahtır. Salın, mahkemeleri devam etsin. Varsa bir şeyi gelin, gereğini sonradan yapın yine, bunlar bir yerde kaçacak hâli yok zaten.

Sonra "hain" diyenler var. Bakın, bilmiyorum size de geliyordur muhtemelen bunlar. Bir tanesi Sivas'tan, bir tanesi Maraş'tan. Çok acıdır. Benim bildiğim, benimle temasa geçen iki tane aile oldu. Çöp poşetinde bir hafta sonra çocuklarını buluyorlar, kokmuş bir şekilde, yüzü neredeyse tanınmayacak bir şekilde. "Çocuğumuzun öldüğüne bir şey demiyorum selasına müsaade etmediler, camiyi kilitlediler. Defnedilmesi için mezarlığa müsaade edilmedi." diyor. Bu çocukların daha sonrasında silahından bir tane dahi kurşun çıkmadı, beş ay sonra da raporla tescilleniyor. Ne olacak? Bunların itibarlarını kim iade edecek? Bu ailelerin yüreğine kim su serpecek? Olmaz böyle şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Bakın, aileler, anneler, babalar kanser. Çocuklarının psikolojisi bozulmuş. Yapmayın Allah aşkına. Bu milletin, bu devletin iyiliğini istiyorsak bunların üzerine gidilmesi lazım. "Tuzumuz kuru. Bize bir şey olmaz." demek bize yakışmaz.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)