| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 08.02.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel konuşan iktidar partisinin sözcüsü "At izi it izine karıştı." dedi. Bugün değil değerli arkadaşlarım, ta baştan beri at izi it izine karışmış durumdadır. Bugün izah edemediğiniz bu FETÖ terör örgütü aslında sizin iktidar döneminizde, at izinin it izine karıştığı bir dönemde devlete yerleşmiştir ve siz bunun hesabını daha vermediniz, araştırma komisyonunda da maalesef bunu örttünüz.
Değerli arkadaşlarım, bugün bu öneride ve biraz sonra Cumhuriyet Halk Partisinin sunacağı öneride konuşacağımız konu dün akşam yayınlanan kanun hükmünde kararname ve buradan ihraç edilenler, özellikle akademisyenleri konuşuyoruz. Bu konuya hiç giremiyorsunuz, iktidar partisi bu konuya girmiyor sayın başkan vekili. Niye girmiyor? Çünkü söyleyecek bir sözü yok. Aynı şekilde, halk oylamasına sunulacak olan Anayasa değişikliğini savunmak için de bir sözü olmadığı için başka konularda geziyor.
Biraz evvel isimleri geçti, birkaç ismi ben tekrarlayayım: İbrahim Kaboğlu, Cihangir İslam, Yüksel Taşkın, Öget Öktem Tanör -82 yaşında, rahmetli Bülent Tanör'ün eşi, Türkiye'nin ilk nöropsikoloğu- psikiyatrist Cem Kaptanoğlu, eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı Özdemir Aktan, Murat Sevinç, dünya kadar isim. Numan Kurtulmuş buralarda yok sanıyorum, HAS Parti döneminde Sayın Kaboğlu'nu anayasa paneline çağırmıştık ve alkışlamıştık. Her dönem, her dönem insan haklarını, hakkaniyeti savunmuş bir insan. Ama çok daha önemli bir isim var burada, Profesör Cihangir İslam. Türkiye'nin en iyi omurga cerrahı. Saadet Partisi ve HAS Partinin kurucusu. 28 Şubat döneminde ve daha öncesinde 3 defa Ankara Üniversitesinden atılmış ama o dönem mahkeme yolları açık olduğu için geri dönmüş arkadaşlar. Tarihe geçiyorsunuz, tarihe. Kenan Evren'i geçtiniz, inanın Kenan Evren'i geçtiniz. Sizin yaptıklarınızı hiçbir şekilde 28 Şubatla mukayese edemeyiz. Çok sayıda insan görevinden alındı 28 Şubatta, mahkeme kararıyla geri döndü ben dâhil. Siz ne yapıyorsunuz arkadaşlar? Gerçekten ne yapıyorsunuz? Bindiğiniz dalı mı kesiyorsunuz yoksa siz bir referandum stratejisi olarak mı OHAL'i kullanıyorsunuz? Gerçekten Allah'ın lütfu böyle mi değerli arkadaşlarım?
Bakın, onlarca insan, gazeteci hiç FETÖ'yle falan ilişki kurulamayacak insanlar herhangi bir iddia hazırlanmadan altı aydan beri içerideler. Önce bu arkadaşların... Ali Bulaç, Sayın Tayyip Erdoğan'a da danışmanlık yapmıştır. Ali Bulaç'ın mallarına -ki gariban dünya kadar kitap yazmış, 2 tane dairesi, 1 dükkânı çıktı- önce tedbir koydunuz, sonra müsadere ettiniz, el koydunuz ve eşine yazı yazdınız "Şu tarihte evi boşalt." diye.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, herhangi bir ahlakilikle bunları izah edemeyiz. Yoldan çıktınız, yoldan değerli arkadaşlarım. 12 Eylülü geçtiniz, Kenan Evren'i geçtiniz, tarihe geçiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi, partiniz gerçekten ahlakiliğini, söylem üstünlüğünü, ütopyasını yitirdi, savunacak hiçbir şeyi yok. Bu baskıların, bu hukuksuzluğun, bu kibrin, saldırganlığın başka hiçbir anlamı olamaz değerli arkadaşlarım. Bakın, gerçekten, bu gerginliği tırmandırmayı, kutuplaşmayı artırmayı bir referandum stratejisi olarak kullanıyorsunuz. Çünkü, siz yapmış olduğunuz Anayasa değişikliğinin millet tarafından bilinmesini istemiyorsunuz, sürekli "millî irade, millî irade", "millet, millet", "Seçildik.", "Seçiliyoruz." diyorsunuz ama bunun ne anlama geldiğinin millet tarafından bilinmesini istemiyorsunuz. Kanun hükmünde kararnamelerle değişik insanları görevinden atıyorsunuz, uzaklaştırıyorsunuz, hapsediyorsunuz, "hayır" kampanyası yapanların üzerine saldırıyorsunuz, toplumu geriyorsunuz; oradan resimler çekeceksiniz ve "hayır"ın meşruiyetini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz ama kendi meşruiyetinizi ortadan kaldırıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Başbakan yardımcısı çıktı "terör" dedi, "Eğer 'evet' çıkarsa terör bitecek." Sonra başka bir şeyler söyledi.
Sayın Bakan Bekir Bozdağ Yozgat'ta çıktı, terör örgütlerini saydı, arkasından Cumhuriyet Halk Partisini söylemeye başladı. Dün ve daha bugün Sayın Başbakanın ısrarla ve ısrarla söylediği şey: "Kim 'Hayır.' diyor? PKK'nın sözde üst düzey yöneticileri, FETÖ'nün kaçak terörist sürüsü. Başka kim yürütüyor 'Hayır.' kampanyasını? CHP, HDP." Bu ne aymazlık arkadaşlar? Başka kelime bulamıyorum. Bu ne sorumsuzluk değerli arkadaşlarım? Bir ülkenin Başbakanı, ana muhalefet partisini, Mecliste grubu bulunan partileri nasıl terör örgütleriyle birlikte anabilir arkadaşlar? Burada ahlakilik nerede, siyasi ahlak nerede, burada insaf nerede, hatta ve hatta bunu hangi terbiye ölçüsüyle izah edebiliyoruz değerli arkadaşlarım? Ne yapıyorsunuz siz, ne yapıyorsunuz? Böyle bir şey yapmaya hakkınız var mı değerli arkadaşlarım? Savunduğunuzun gerçekten... Anayasa değişikliğini savunamıyorsunuz arkadaşlar. Bunun anlamını milletin öğrenmesini istemiyorsunuz, istemiyorsunuz. Bunun yerine şantajla, tehditle, hatta -ben terör demeyeceğim- toplumu terörize ederek referandumda böyle bir hava oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bu âcizliktir değerli arkadaşlarım, gerçekten âcizliktir, güvensizliktir. Adalet ve Kalkınma Partisi -biz beğeniriz, beğenmeyiz- onlarca böylesine önemli olaylardan geçti, ilk defa ve ilk defa kendisini savunamıyor, ilk defa söylem üstünlüğünü kaybetmiş durumdadır. Öylesine kaybetmiş ki Başbakanın ağzından çıkan sözlerin ne anlama geldiğini düşünmeyecek kadar kaybetmiş durumdadır. Bugüne kadar böyle değildiniz arkadaşlar, bugün bu hâle geldiniz. Niye bu hâle geldiniz? Çünkü aklınız başınızdan gitti. Ne zaman gitti söyleyeyim size: Bekir Bozdağ, Sayın Bakan -hatırlıyor musunuz- kongrenizde Cumhurbaşkanının mektubu geldi de, sizi ayağa kaldırdı tazim vaziyetinde dinlediniz ya, alkışladınız ya, o zaman aklınız başınızdan gitti; o zaman liderinizin normal bir insan olduğunu unuttunuz ve şimdi hâlâ o büyünün içindesiniz, sihrin içindesiniz, ne yaptığınızı bilmez durumdasınız değerli arkadaşlarımız. Yaptığınız işe güvenmiyorsunuz, niçin bunu yaptığını bilemiyorsunuz, "çift başlılık" diyorsunuz, öbür taraftan çıkıyorsunuz "Efendim, koalisyonlar kötüdür." diyorsunuz. Ee, peki, niçin çıkıp ne yaptığınızı anlatmıyorsunuz? Anlatamıyorsunuz çünkü. Şöyle bir şeyi nasıl anlatacaksınız: Diyeceksiniz ki... Cumhurbaşkanı mesela çıkacak diyecek ki: "Artık benim cezai sorumluluğum var, benim atadığım insanlar beni yargılayacak. Ey millet, bu iyi bir şeydir, rey ver." Bunu nasıl diyeceksiniz, bunu savunmanız mümkün mü arkadaşlar, nasıl anlatacaksınız bunu? "Bir adamı seçip kral yetkileriyle onu donatıyoruz." nasıl diyeceksiniz? "Milletvekillerini, yargıçları, tüm bakanları, bürokratları, hepsini o seçecek. İşte bu demokrasidir." nasıl diyeceksiniz arkadaşlarım? Diyemezsiniz, savunamazsınız. O nedenle bugün burada konuştuğumuz akademisyenlerin görevlerinden KHK'yla uzaklaştırılması konusuna hiç girmedi sözcünüz, giremez de, grup başkan vekiliniz de giremez çünkü savunacak bir tarafı yok. Bu insanlar niçin görevlerinden atıldı? Bunu söyleyecek bir şey yok. Bu Cihangir İslam... Bir şey daha söyleyeyim, Cihangir İslam -hani dedim ya, HAS Partinin ve Saadet Partisinin kurucusu- bildiriye filan da imza atmamış. Böyle bir şey yok. Daha sonra "Bu bildiri ifade özgürlüğüdür, ifade özgürlüğünü savunuyorum." diye ikinci bildiriye imza atmış. Dolayısıyla savunacağınız hiçbir şey yok.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bundan vazgeçin. Bu, toplumu bölüyor. Bu, gerçekten hepimize zarar veriyor. Bu havayla, bu gerginlikle "Hayır." diyen herkesi, evet, Sayın Bostancı, "Hayır." diyen herkesi teröre yazıyorsunuz, teröre bir şekilde iliştiriyorsunuz. Bu şekilde bu referandumun güvenliği olmaz, yanlış yapıyorsunuz, buradan herkes zarar eder.
Bakın, ben, Başbakana buradan bir şey söyleyeyim, eğer kendinize güveniyorsanız -size de söylüyorum- eğer gerçekten onur sahibi insanlarsanız, haysiyet sahibi insanlarsanız, bakın, gelin, ben size söyleyeyim: Çıksın Sayın Başbakan "Hayır kampanyası yapanların üzerine herhangi bir baskı uygulamasını kınıyorum, valiler ya da devlet görevlileri bunları yaparsa bunları kovuşturacağım." desin. Çıksın Sayın Başbakan, bizim vergilerimizle kurulan TRT ve Anadolu Ajansı gibi mecralarda "evet" ve "hayır"ın eşit bir şekilde savunulacağının teminatını versin, gelsin, söylesin. Çıksın Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı devlet imkânlarını, bizim paralarımızla, vergilerimizle alınan uçakları, arabaları bu iş için kullanmayacaklarının sözünü versinler, bunu ilan etsinler. "Bu iş için beytülmalden bir kuruş almayacağız." söyleyin, gerçekten onurlu insanlarsanız. Çıksın Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı RTÜK aracılığıyla kanunlara uygun bir şekilde bütün televizyonlarda "Evet." ve "Hayır." diyenlerin eşit bir şekilde temsil edileceğinin garantisini ortaya koysunlar ve çıksın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayınız.
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - ...Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı belediye imkânlarının da "evet" lehine kullanılmayacağını ilan etsin. Ve başka bir şey daha söyleyeyim: Bu SEÇSİS üzerinde, bu seçim sistemi üzerinde çok ciddi şaibeler var, konuşmalar var. Bunu gidermenin bir yolu var Sayın Başbakan, çıkın, bunu yapın. Nasıl yapacaksınız? Bunu şeffaflaştıracaksınız. Bunu gerçekten siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerinin denetimine açacaksınız, bunları yapmazsanız bu seçim, bu referandum şaibeli olur değerli arkadaşlarım ve yıllarca ve yıllarca bu konuşulur. Eğer gerçekten sözünüz sözse, eğer gerçekten "Biz hâlâ hakkaniyetin kırıntısını içimizde taşıyoruz." diyorsanız bunları yapın ve hodri meydan, gidelim, bakalım halk ne diyormuş, onu görelim değerli arkadaşlarım.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.