GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:63
Tarih:20.01.2017

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; bu kanun teklifinin başlığı tam 3,5 sayfa; yarısı eski metin, yarısı Anayasa Komisyonunda kabul edilen metin, diyelim ki 2 sayfaya yakın. Âdet olduğu üzere, ben çıkıp ne hakkında konuşacağımı söylemeye kalksam bu beş dakika yetmiyor yani kâtip üye okuduğu zaman yaklaşık yedi sekiz dakika sadece bu teklifin başlığı tutuyor, bizden beş dakikada buna bir eleştiri yapmamız bekleniyor. Haydi bir yapmayı deneyelim bakalım beş dakikada ne olacak.

Şimdi, geldik yol ayrımına. İyi kötü, kavga dövüş bu kanun teklifinin serencamını hep birlikte seyrettik. Birkaç gözlemimi paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin bu kadar sıkıntısı, derdi varken bunların hangisine derman olacağına dair iktidar sözcülerinden canıgönülden, kalbe dokunur, akla dokunur bir şey duymadık. Bunu polemik olsun diye söylemiyorum. Şu an bizim içinde bulunduğumuz durum, gitmekte olana ağlayacak hâlde değiliz, gelmekte olana sevinecek durumda değiliz. Çünkü, hâlihazır olan da, gelecek olan da bu toplumda bizim savunduğumuz değerlere, özlemlerimize, umutlarımıza, programlarımıza dair hiçbir şey vadetmiyor. İlle bir kıyaslama yapılacak olursa bu gelen, büyük bir kaosu tetikleyecek.

Şöyle bir anlayışın ürünü olarak buraya geldik: Toplumlarda, özellikle müşkülatı çok olan toplumlarda iki yol vardır sendeledikleri zaman, tökezledikleri zaman, sıkıntıya girdikleri zaman: Bunun birincisi, "Biz nerede yanlış yaptık?"tır. İkincisi, diğeri, "Bunu bize kim yaptı?" "Bunu bize kim yaptı?" etrafında dönen tartışmaların o sorunları aşabildiği görülmemiştir. "Biz nerede hata yaptık?"tan yola çıkan tartışmalar daima verimli sonuçlar üretmiştir.

Biz, iktidar sözcülerinden bugüne kadar hep birilerinin, ki bu birilerinin sayısı gün geçtikçe çoğalıyor, artık kokteyli falan da geçti, bir kırkambar olarak tarif edilecek bir şey... Herkes bize bir şey yapıyor. Bunun kerameti olarak söylenen bir tek şey var: İşler çok hızlı yürüyecek.

Doğu mitolojisinden bir darbımesel anlatayım, beş dakikada ancak özlü bir şeyle çok şey söyleyebilirsiniz. Birisi bir tefekküre girmiş, talip olmuş, demiş ki: "Ben de böyle bir keramet ehli olmak istiyorum." Kırk sene sürmüş bu tefekkürü, kendi içsel yolculuğunda öyle bir yere varmış ki, şeyhi, yol göstereni, piri, her ne derseniz deyin, ona gitmiş demiş ki: "Efendim, ben artık oldum." "Nasıl oldun?" demiş. Demiş ki: "Suda ıslanmadan şu nehirde karşıdan karşıya geçebilirim." Mürşidi ona şu cevabı vermiş: "Bir kayıkçının üç kuruşa halledeceği bir şey için kırk yılını boşuna harcamışsın." (HDP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bize söylenen, "İşler hızlanacak." Hacettepe Üniversitesinde -bizim zamanımızda vardı, şimdi var mı, yok mu bilmiyorum- organizasyon metot bölümü vardı, sıradan bir organizasyon metot bölümü mezununun düzenleyeceği bir işi bu kadar da gerginliğin içerisinde bize gerekçe olarak sunmak bu Meclisin şahsiyetine de, tarihine de, zekâsına da hakarettir, dalga geçmektir. Getirirdiniz bir uzman... Çünkü iktidar sözcüleri bunun dışında bir şey söylemediler, "İşler çatallaşmayacak.", "İşler hızlı yürüyecek.", "Daha pratik olacak, daha şey olacak." Yahu, bunun için bir üniversite mezunu yeterdi. Bu kadar insanın vaktini, geleceğini, umudunu, sağlığını boşuna çaldınız diyorum.

Beş dakikada ancak bu kadar olur. Lafın tamamı deliye söylenir, gerisini başka kaynaklardan öğrenirsiniz.

Kolay gelsin. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)