| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 19.01.2017 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; galiba, başkanlık sisteminden daha kötüsü nedir diye sorulsa, başkanlık sisteminin deforme edilmiş şeklidir diye cevaplarsınız. Elbette her sistemin kendi içinde bir tutarlılığı vardır, bir tarihsel ihtiyaca dayanır ve o sistemin bir toplumsal karşılığı oluşur; sonra parlamento, siyaset kurumu bunu hukuki statüye kavuşturur. Ama bizim önümüze gelen sistem ne yazık ki ne başkanlık sisteminin tutarlılıklarına sahip ne parlamenter sistemin mekanizmalarına, supaplarına sahip. Dolayısıyla ortaya konulan sistemin aslında doğruluğunu, yanlışlığını test etme imkânı bile olmayacak. Bir süre sonra krizleri yaşadığımızda bazıları diyecek ki: "Bu, başkanlıkla ilgili aktarımlardan kaynaklanıyor." bazıları diyecek ki: "Hayır, parlamenter sistemin enkazından kaynaklanıyor."
Değerli arkadaşlar, birkaç konuyu sadece hatırlatacağım, bu maddenin içerisinde de çok ciddi riskler olduğu için ifade edeceğim; mesela, bu sistemi en yaygın biçimde savunma gerekçelerinizden birisi koalisyonlara neden olmayacağı iddiası. Biz tam tersini savunuyoruz, biz diyoruz ki koalisyon kötü bir şey değildir, Avrupa'da, dünyada koalisyonu gayet iyi başaran, siyasi uzlaşma kültürüne sahip partiler de ülkelerini istikrar içerisinde yönetebiliyor. Siz "Hayır, her türlü koalisyon kötüdür." diyorsunuz ama daha sistemi getirmeden bu sistemle işte bir partinin de, Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyona bakan verebileceğini şimdiden ilan ediyorsunuz. Bir karar vereceksiniz, koalisyon iyi mi, kötü mü? Şimdi, ya ne istediğinizi bilmiyorsunuz ya "Bugün böyle yapalım, yarın da gerekirse değiştiririz." diye tamamen ülkeyi bir deneme tahtasına çevirmiş durumdasınız.
Değerli arkadaşlar, başkanlık sisteminin en önemli supaplarından birisi, seçimlerin farklı tarihlerde yapılması dolayısıyla yasama organı ile yürütme organı arasında oluşan dengedir. Siz şimdi ikisini birlikte yapmayı savunuyorsunuz. Hangi mantıkla savunuyorsunuz? Parti disiplininin son derece sert olduğu bir siyasi kültür içinde savunuyorsunuz. Oysa başkanlık sisteminin en önemli güvencelerinden birisi gevşek parti disiplinidir ya da parti disiplinsizliğidir ama Türkiye gibi bir ülkede bu sistemin nasıl kırılmalar doğuracağını hiç bir risk olarak bile tartışmak istemiyorsunuz. Hadi, diyelim ki bunda haklısınız, e peki, birinci turda Cumhurbaşkanı seçilemezse yasama organı oluşacak ama Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalacak. Peki, oradaki çelişkiyi sizin şimdi ortaya koyduğunuz gerekçeyle nasıl izah edeceksiniz, nasıl anlamlandıracaksınız? Yani her tarafı aslında tutarsızlık içeren bir sistemi bize dayatıyorsunuz sadece değerli arkadaşlar ve ne yazık ki denge denetleme gibi geçen Hükûmetinizin programında belki vurguladığınız en değerli, insanlığın en önemli kazanımlarından birini tümüyle ortadan kaldırıyorsunuz.
Bakın, denge denetleme sisteminin iki ayağı vardır; birisi güçler ayrılığıdır yani yasama, yargı ve yürütme arasındaki dengedir; diğeri de sivil toplumun yani derneklerin, vakıfların, sendikaların siyasal sistemi, karar süreçlerini denetleyebilmesidir, medyadır, bağımsız medyadır, yine halk adına, toplum adına yürütmeyi, siyasi iktidarı denetlemektir. Şimdi, daha önce derneklerin izinsiz açılmasını Türkiye'nin demokratikleşmesi olarak anlatıyordunuz, şimdi her kararnameyle yüzlerce derneği kapatıyorsunuz. Basın özgürlüğünü zaten ifade etmeye gerek bile yok.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz başarılı olsaydı, yurtta sulh konseyi bize bir anayasa ısmarlasaydı, kayıp bir numara kendisi için bir cumhurbaşkanlığı yetkisi isteseydi ancak böyle bir anayasa isterdi, bundan daha fazlasını istemezdi. Sizlere Rolland'ın bir sözünü hatırlatarak konuşmamı bitireceğim. Rolland diyor ki: "Kişinin ilk görevi kendini feda etmek pahasına da olsa kendi olmak, kendi kalmaktır."
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)