GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:61
Tarih:18.01.2017

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Eğer milletvekilleri yasama görevini icra ederken kendi kanaat ve vicdanlarına göre değil de parti liderliğinin talimatları doğrultusunda hareket edecekse esasen milletvekilliği gibi bir göreve de gerek yoktur. Meclisimizde şu an dört siyasi parti var. Genel başkanlar oturur, anlaşır ve anlaştıkları ölçüde de yasalar çıkar, Komisyondaki işleri de pekâlâ daha iyi yapacak uzmanlar bulunur. Yani özetle, "Ben partimin, liderimin sözünden çıkmam." diyorsanız size burada ihtiyaç yok arkadaşlar. Yasama görevi açısından parti disipliniyle hareket etmek bir marifet değil, zaaftır. Şimdi bu zaafınız bizi Meclisimizin anlamsızlaştığı, hiçbir demokratik ülkede olmayan tuhaf bir rejime doğru sürüklüyor. Son günlerde sıkça ileri sürülen bir argümanınız var. "Halka gitmekten neden korkuyorsunuz? Bırakın halk kararını versin." şeklindeki bir yaklaşımınız var. Halktan neden korkalım arkadaşlar? O halkın istikbalinin risk altına girdiğini gördüğümüz için feryat ediyoruz. İtirazlarımıza böyle yanıt verenler temsilî demokrasinin erdemlerini anlamamış olmalılar. Temsilî demokrasi, popülizme karşı demokrasileri korur. Popülizm ve çoğunlukçuluk asla katılımcı demokrasi değildir. Lütfen, samimiyetle cevap verin, kendi işinde gücünde olan vatandaşlarımızın anayasal sistemleri inceleme, değerlendirme, demokratik kalitelerini mukayese etme, anayasal sistemlerle ülkelerin refahları, demokrasileri, huzurları arasında ilişki kurma imkânı var mıdır? Yoktur ama sizin var. Sizi bu yüzden buraya yolladılar, bu yüzden maaşlarınızı alıyorsunuz, bu yüzden sizi özel yetkilerle donattılar. Vekâlet sizdedir, bu vekâletin gereğini yapın. 1 Mart 2003'te Irak Tezkeresi'ni nasıl ki bu Meclis çatısı altında reddetti ve tarihî anlamda doğru bir karar verdiyse, büyük bir yanlışa ortak olmadıysa bunu da reddedin, bu yanlışa ortak olmayın arkadaşlar. Lütfen hamasete prim vermeyelim. Rasyonel bir gözle, aklınız ve vicdanınızla şu taslak metni bir kez daha okuyun; korkuyu, partizanlığı, her türlü peşin hükmü bir yana bırakıp okuyun. Yasalaşırsa ülke nereye gider, gittiği o yerde mutluluk var mıdır, oradan dönüş olabilir mi muhasebesini yapın.

Bakın, farkında mısınız, bu anayasal değişikliğe kamuoyunda entelektüel destek sıfır, hiç kimse entelektüel düzeyde bir savunma yapamıyor. Ülkenin olağanüstü koşullardan geçtiğinden bahsediliyor, "çift başlılık" deniliyor, tarihimize uygun olduğundan bahsediliyor falan ancak arkadaşlar, hangi ülkenin kadim tarihinde demokrasi var? Demokrasi, bir çağdaş dönem rejimidir. Bugün neredeyse tüm Batı demokrasilerinin tarihinde mutlak monarşiler vardır. Bugün İngiltere'nin, İsveç'in, Almanya'nın, tarihsellik iddiasıyla, önerdiğiniz gibi bir rejime geçeceğini düşünebilir misiniz? Ülkelerin tarihsel yolculuğu ilkel olandan çağdaş olana doğrudur, ancak bu şekilde ilerleme olur, bu şekilde insanlar daha özgür, mutlu ve müreffeh yaşarlar.

Çift başlılıktan şikâyet ediyorsunuz. Gelin, Cumhurbaşkanının yetkilerini azaltalım, tarafsız ve sorumsuz bir Cumhurbaşkanı konumu tarif edelim; güncel pratiğimize uygun olarak güçlü Başbakan ve güçlü Parlamentoyla yolumuza devam edelim. (CHP sıralarından alkışlar) Bu şekilde ortada çift başlılık falan kalmaz. Ülkenin olağanüstü durumunu günlük politikalarda dikkate alalım ama hiç olağanüstü duruma uygun anayasa yapılır mı arkadaşlar? Tam tersi, anayasalar olağan duruma göre belki yüzlerce yıl yürürlükte kalsın diye yapılır. Sizin önerdiğiniz anayasayla ancak bu olağan dışılık kalıcı hâle getirilmiş olur, hiçbir soruna da çare üretmez.

Bir varsayım yapalım: Her şeyin arzuladığınız gibi olduğunu düşünün. İkinci turdan sonra referanduma gittiğini ve Mecliste kurmuş olduğunuz iki partili ittifakın seçmen tabanında da bir nebze karşılık bulduğunu ve bunun yüzde 51 oranla referandumdan geçtiğini düşünün. Yüzde 49 dışarıda bırakıldığı zaman toplumsal mutabakat sağlanır mı? Kaç yıl yürürlükte kalabilir böyle bir değişiklik?

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeceğim: Böylesine büyük bir yanlış gidiş savunulurken "İtaat et, rahat et." deniyor. "İtaat etmek" kelime anlamıyla boyun eğmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika daha ek süre veriyorum.

Buyurun Sayın Emre.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Ne milletimiz ne de onların temsilcileri olarak bizler asla boyun eğmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz buradayız, "hayır" diyoruz. Bizimle birlikte olun, siz de boyun eğmeyin, Türkiye'yi bu karanlık tünelden çıkartalım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emre.