Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 60 |
Tarih: | 17.01.2017 |
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum. Keşke, keşke bugün bu konuşmayı yapmak durumunda olmasaydım. Keşke bugün, belki de son söylenilmesi gereken sözü ilk başlangıçta ifade etme zorunda olmasaydım.
Her şeyden önce, içerisinde yaşamış olduğumuz coğrafya, günümüzün Türkiye'si ve parçası olmuş olduğumuz Orta Doğu coğrafyası büyük bir siyasi, diplomatik, ekonomik, insani krizle yüz yüzedir, krizle iç içedir. Bir kez daha söylüyorum, belki de son söylenilmesi gereken söz, dün Diyarbakır'da yitirdiğimiz canları, önceki gün başka şehirlerimizde yitirdiğimiz canları rahmetle anıyorum. Kınıyorum; ölüm, şiddet, yok etmek, yıkmak, yakmak kimden gelirse gelsin şahsım adına, grubum adına reddediyorum, kabul edilemez buluyorum; çözüm değil, ölmek, öldürmek, ölüme göndermek, yıkmak yakmak çözüm değil. Niye çözüm değil? Yüz yıl boyunca çözüm olmadığı için çözüm değil, yüz yıl daha sürse çözüm olmayacağı için, çözüm üretemeyeceği için çözüm değil. O hâlde, gelin, bu tabloyu, bu yıkımı, bu acıyı, bu toplumun her bir ferdinin kaderi olmaktan çıkaralım çünkü bu; ilahî bir yazgı değil; insan eliyle, siyaset eliyle yürütülen politikasızlığın ve/veya şer politikaların sonuçlarını şu anda toplum yaşıyor.
Bu minvalde, bizler, siyaset kurumu, Parlamento, burada bulunan insanlar, el birliğiyle ancak bu tablonun dışına bu ülkeyi çıkarabilir. Maalesef öyle bir noktadayız ki siyaset kurumunun kendisi âdeta tıkatılmış bir durumda. İktidarı temsil eden siyasetçiler, muhalefeti temsil eden siyasetçilere bir nevi çelme takıyor, elindeki kolluk ve yargı gücüyle bertaraf ediliyor, muhalefet ile gözaltı, muhalefet ile cezaevi neredeyse eş hâle getirilmiş durumda. İktidar sandıkta, kürsüde baş edemediği muhalefeti cezaevine koyma suretiyle toplumda bir algı oluşturuluyor.
Değerli milletvekilleri, 7 Haziran millet iradesi 8 Haziran günü bu Parlamentoya yansıdığında ve bu Parlamentonun iradesi, milletin iradesi tanınmadığı için bugün bu ülke bu cendereyi, bu sıkıntıyı yaşıyor. Öyle bir noktaya geldi ki iktidarını yitirmiş olan Hükûmet, bir kez daha hükûmet olabilmek için çözüm masasını, müzakere masasını devirdi ve akabinde 1 Kasıma kadar kan revan içerisinde, siyasetçilerimiz hukuksuzluk içerisinde bir Parlamento aritmetiğinin yeniden oluşumuna tanıklık ettik. Peki sadece ve sadece kaybettirilen HDP miydi? Hayır. O çatışma dinamiği içerisinde, o hukuksuzluk dinamiği içerisinde darbe mekaniği örgütlendi ve 15 Temmuzun en önemli nedenlerinden bir tanesi de milletin iradesine saygı duyulmamasının sonuçlarından bir tanesiydi. 15 Temmuzdan sonra bugüne değin aynı tablo devam ediyor. Bir kez daha milletin iradesi yok ediliyor, bir kez daha milletin iradesi hiçe sayılıyor.
Bakın, bundan tam 300 yıl önce muhalefet, muhalefet edebilsin diye, fikrini özgürce söyleyebilsin diye, iktidarı eleştirsin diye yani daha acık bir ifadeyle iktidarın pervasızlığını dizginlemek için, muhalefetin işlevini yerine getirmek için milletvekili dokunulmazlığı getirildi. Ama gelin görün ki bugün, önerge sahibi olan Grup Başkan Vekilimiz Sayın Çağlar Demirel, bu önergenin sahibi cezaevinde. Bu mudur milletin iradesi? Bu mudur milletin iradesine saygı duymak? Bir diğer açıdan, değerli milletvekilleri, Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, 11 milletvekilimiz, 3 MYK üyemiz, 4 parti meclisi üyemiz ve sıkı durun, şu ana kadar 750'yi aşkın il, ilçe yöneticimiz, sıkı durun, 33 il eş başkanımız, 90 ilçe eş başkanımız şu anda cezaevinde. Ben sizlere sorarım: Bu muamele, bu uygulama herhangi bir siyasi parti iktidarda olsaydı, örneğin sayın grup başkan vekilim, CHP'ye yapılmış olsaydı bu uygulama ne hissederdiniz, ne yapardınız? MHP'ye uygulanmış olsaydı sayın grup başkan vekilim, ne hissederdiniz, ne yapardınız? Sizlere uygulanmış olsaydı ey Hükûmet sıraları, ne hissederdiniz, ne yapardınız? Lideriniz bugün cezaevinde olsaydı, "Millî irade cezaevinde değil." mi derdiniz?
Dolayısıyla, gelin samimiyet ölçeğinde, gelin siyasi etik ölçeğinde bir kez daha siyaset zeminine bu ülkeyi geri getirmenin çabasının hep beraber paydaşı olalım. Yetmedi, HDP'nin partneri olan, bileşeni olan, aynı zamanda Demokratik Bölgeler Partisinin şu an itibarıyla 61 belediye başkanına, belediyeye kayyum atandı, 74 belediye başkanı şu anda cezaevinde bulunuyor. Çok açık ve net söylüyorum: Bu siyasi soykırım operasyonları siyasi soykırım politikasının ta kendisidir ve hiç şüpheniz olmasın ha, hiç şüpheniz olmasın, nasıl 15 Temmuz öncesi uygulamalar bir darbe dinamiğini harekete geçirdiyse, bugün dahi, bu saatte, bu saniyede, bugüne kadar "darbeyle mücadele" adı altında yürütülen bütün hukuksuzluk bir başka darbe mekaniğini harekete geçirmiş durumda bulunuyor.
O hâlde, tehlike, eğer iddia edildiği gibi, millî iradeye sahip çıkmak idiyse, buyurun, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisinde bulunan bütün siyasi parti gruplarını, hepinizi şu anda cezaevinde bulunan Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken'in de imzasının olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak deklarasyonuna sahip çıkmaya, imzalarınıza sahip çıkmaya davet ediyorum. Çünkü bu imzada çok önemli bir hususa dikkat çekiyor. Meclisimizde bulunan tüm siyasi grupların darbe girişimine ortak bir tavırla ve ortak bir dille karşı durmaları değerlidir ve tarihe geçecektir. Bu ortak tavır ve ortak dil milletimizi ve millî iradeyi daha ileri bir noktaya taşıyacaktır.
İşte, bugün, 6 milyon insanın, on milyonlarca insanın iradesi olan genel başkanlarımız, eş başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız cezaevinde. Eğer samimiyetse, buyurun gelin, buradan bir başlangıç yapalım.
Bir diğer husus: Balbay ve Haberal kararı açık, net ortadayken ve her Anayasa Mahkemesi kararı birer Anayasa maddesi hükmü niteliğindeyken o gün uygulanan o karar bugün niye uygulanmıyor? Parlamenter rejim içerisinde bir rejimden bir başka rejime geçişin oylandığı bugünlerde milletin iradesi, 10 milyonun temsilcilerinin neden oy hakkı, muhalefet etme hakkı elinden alınmış bulunuyor? Tam da bu noktada müsaadeniz olursa, Sayın Cumhurbaşkanına bir çağrıda bulunmak istiyorum; çağrımın özü şudur: Cumhurbaşkanlığı seçiminde rakibiniz Sayın Selahattin Demirtaş'la birlikte yarıştınız ve öyle görünüyor ki bu yanlıştan dönülmeyecek, öyle görünüyor ki bu OHAL koşulları içerisinde milletin iradesinin yansımasının, "hayır" demenin suç olacağı bir ortam içerisinde yaşıyoruz, "hayır" demeyi örgütlemenin suç sayılacağı, terör suçu sayılacağı bir atmosfer içerisinden geçiyoruz. Böylesi bir atmosferde yarışmak, böylesi bir atmosfer içerisinde milletin önüne sandığı kurmak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Baydemir, bir dakika daha vereyim size, lütfen tamamlayınız.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Böylesi bir atmosfer içerisinde sandığı kurmak ve "Bu bir demokrasidir. Bu bir millet iradesidir." demek siyasi etiğe sığmaz. Çok açık ve net söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, eğer siz muhalefetinizi, rakibiniz olan Sayın Demirtaşı'ı cezaevine koyup boş meydanlı, boş meydanda propaganda yapmayı kendinize yediriyorsanız benim bu manada söyleyebileceğim bir şey yoktur ama bu, size bile yakışmaz.
Gelin, bir kez daha milletin gerçek iradesinin tecelli edeceği ve bu Meclisin kurucu Meclis olma vasfıyla Kürt'ü de kapsayan, Alevi'yi de kapsayan, bütün farklılıkları kapsayan yeni bir anayasanın inşasının, yani birlikte yaşamın inşasının zeminini hep birlikte yakalayalım, yaratalım ve gelin, gelecek kuşaklarımıza, çocuklarımıza barışı miras bırakmanın haklı onurunu, gururunu hep birlikte yaşayalım.
En derin saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)