GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:58
Tarih:14.01.2017

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli üyeler; dün burada Meclisin demokratik özünü bir hayli zorlayan bir kararlaşma yaşandı. Buna dair birkaç şey söylemek istiyoruz. Bu kürsüyü kullanan bütün vekiller ve yöneticiler defalarca Voltaire'in olduğu sanılan o retoriğe atıflar yaptılar, o da şuydu: "Fikirlerinize katılmıyorum ama fikirlerinizi savunma hakkınızı sonuna kadar desteklerim." şeklinde. Bunun koca bir boş laf olduğu, bu lafı söyleyenin ilkesel olarak bu tutumla en ufak bir aidiyet kurmadığını dün burada görmüş olduk. Özellikle, içimizi en çok acıtandan başlamak istiyorum: Ana muhalefet partisi sanki tartışılan Ermeni soykırımıymış gibi, sanki yapılan, sürecin sonuçlanma biçimi burada kürsü hakkının ve konuşma özgürlüğünün gasbedilmesi değilmiş gibi meseleyi tarihsel bir kavram üzerinden tartışmayı tercih etti. Burada iki partinin de, AK PARTİ'nin de, CHP'nin de sayın üyelerinin -hatta AK PARTİ'ninki parti sözcüsü- dün Garo arkadaşımızın söylediği sözü, aynı cümlelerle, kapsamını daha da genişleterek ifade ettiği vakidir. Açınız Yasin Aktay'ın 2011 yılında attığı "tweet"lere bakınız. Ben bunu AK PARTİ'li grup başkan vekilleriyle paylaştım.

Şimdi, meseleye buradan bakılmazsa ve sistemin, müesses nizamın tartışılması dahi yasak addedilen meselelerine eğer Meclis kürsüsünde de girilemezse, bugün tartıştığımız Anayasa'nın, son tahlilde sosyal, toplumsal hayatı düzenleyen ve ülkenin daha iyi demokratik standartlara kavuşması gerektiğini vazeden, bu ihtiyaçla yola çıkan çalışmaların hiçbir anlamı kalmıyor. "Kürt" denildiğinde herkes hizaya girecekse, "Ermeni" denildiğinde herkes aynı noktada hizalanacaksa, "Alevi" denildiğinde herkes aynı noktada hizalanacaksa, kadına şiddet söz konusu olduğunda herkes başını başka bir tarafa çevirecekse gibi uzatılabilecek büyük bir dokunulmazlar listemiz var. Hele bunun tutanaklardan çıkarılması, arkadaşımızın birleşimlerden uzaklaştırılmasından daha vahim bir sonuçtur. Açın ilgili maddeyi okuyun, "Meclis Divanına, Başkanlık Divanına, Cumhurbaşkanına, anayasal düzene..." diye tarif etmiş birleşimden çıkarma cezasını. Anayasa'ya ne yapıldığı ortada, buna dair hiçbir tartışma yok. Ondan bir gece önce bu salonun bir kavga neticesinde ne hâle geldiği de ortada, hiçbir Başkanlık Divanı üyesinin ya da Meclisi yöneten Sayın Başkan Vekilinin aklına burada yaralanmayla biten, Allah korusun, belki hayatını kaybetmekle bitecek olan şey için bir tek vekile birleşimden çıkarılma cezası telaffuz edilmemiştir, kimsenin aklına bile gelmemiştir. "Ne yaparsanız yapın, 'Kürt' demeyin, 'Alevi' demeyin, 'Ermeni' demeyin." anlayışının, Hükûmet sözcülerinin de sıklıkla...

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Soykırım demeyin, soykırım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Soykırım da, soykırım da buna dâhil.

..."Tek, tek, tek" dediği noktada bizi teklemeye götürür.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Kürt dediği için mi aldı o cezayı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bir dakika sayın hatip, bir şey anlatmaya çalışıyoruz.

Dün eski bir Sayın Meclis Başkanımız arkaya geldi ve kendi arkadaşları da dâhil hepimize çok kıymetli bir öneride bulundu fakat o öfke selinin içerisinde bunun kıymeti anlaşılamadı. Sayın Başkan dedi ki: "Bizi yaralayıcı, hırpalayıcı, şok edici düşünceler de söylenebilir buradan, bizim buna yapabileceğimiz en büyük şey, o düşüncenin antitezini savunacak arkadaşlarımızın çıkıp bunu cevaplamasıdır. Aslında, çok basit, çok hakiki bir söz hakkı ve bir demokratik hak ve bir demokratik meclis tanımı yaptı.

Bizim bu tutumu kabullenmemiz mümkün değil arkadaşlar. Bizden çok, bu ülkede demokratik olma iddiasında olan, bunun için şu veya bu şekilde seferber olan hiç kimsenin de kabullenmesi mümkün olmamalı diye düşünüyoruz. Sonuna kadar bize en aykırı gelen sizin serdettiğiniz birçok fikirde, sadece şu Anayasa tartışmalarında bizim gelenin sakıncalarına ve akıbetine, bu ülkeyi yönlendirmek istediği akıbete dikkat çektiğimiz ama mevcut olanın da eksiklerine, yanlışlarına, çıkmazlarına sürekli işaret ettiğimiz bir tartışmada çok seviyeli, ciddi, bilimsel, politik değeri olan ve demokratik olma vasfını taşıyan, bundan ayrılmayan konuşmalarımız burada hep güme gitti ama ne zaman ki müesses nizamın "Cıs!" diye adlandırdığı bir mevzuya giriyoruz, o zaman burada müesses nizamın bütün savunucularının bir arada hizalandığını ve hep birlikte alkışlamakta -tarihe geçmesi açısından söylüyorum- bir beis görmediklerini görüyoruz. Bu bir vatan meselesi değildir. Kimse vatanın, milletin birliği üzerinden bunu tartışmaya ve empoze etmeye kalkmamalıdır, gerçek o değildir. Gerçek şudur: Bu, demokrat olabilme, demokrat kalabilme, yekdiğerinin söz hakkına, ifade özgürlüğüne bihakkın, içtenlikle saygı duyabilme meselesidir. Onun için, hemen böyle bir şey olduğunda vatan, millet, bayrak savlarına sarılamayız, gerçek o değil çünkü. Vatanı sevmek konusunda, birlik konusunda hiçbirimiz hiçbirimizden bir adım geride olduğumuzu düşünmüyoruz. Bu konuda en nitelikli inisiyatifi alan, en riskli inisiyatifi alan bir grubun üyeleriyiz. Hayatımız demokrasi mücadelesiyle geçmiş. Barış için inisiyatif almışız, aldığımız inisiyatiften dolayı bugün arkadaşlarımız cezaevinde, hepimizin hakkında boyumuz kadar dosyalar var, o mahkeme senin bu mahkeme benim, sabah akşam... Bu Mecliste anlaşıldı ki bu dokunulmazlık ve söz söyleme meselesinde bizden başka hiçbir tehdit de yokmuş, vekillerimiz sözden dolayı... Bakın, hiçbirinin hâlihazır şu ana kadar çıkan mahkeme dosyalarında herhangi bir yasa dışı fiil, eylem ya da şiddetle ilişki şeklinde sübut bulmuş bir tek suçlaması bile yoktur. "Suçlama bile" diyorum bakın, hükmü bir kenara koyun, suçlama bile yoktur. Buradan bizim için hak arayan, demokrasi diyen, ötekileştirilenlere, işaret edenlere bu Mecliste gösterilen yer kürsü değil, mahkeme salonlarıdır. Evet, orada da bir kürsü var ama mahkemeyle siyaset birbirinden çok ayrı bir şeydir. Siyaseti yargı eliyle yürütmeye başladığınızda yeni anayasa yapmanıza bile gerek yok, buna itiraz etmeye de gerek yok, bütün bunların hepsini anlamsızlaştırmış olursunuz.

Dün -isimlerini söylersek bayağı zor durumda kalacaklar- Meclisten değişik siyasi partilerden birçok arkadaş gelip Genel Kurul salonu dışında bu yapılanın kabul edilebilir olmadığını söylediler. Bu artık bir şey ihtiva etmiyor arkadaşlar, birbirimize kulislerde demokratlık yapabileceğimiz günler geride kaldı. Bir yol ayrımındayız, bunun sıratımüstakimi düşüncelerimizi özgürce, hiçbir baskı altında kalmadan burada ifade edebilme gerçekliğinin ve bunun koşullarının bir an önce sağlanması yoksa kürsü yasağıyla, tutanaklardan...

(Mikrofon otomatik cihazla kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakikada tamamlayın.

Buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Aslolan, şairin dediği gibi "Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et." denilen günlerden geçiyoruz. Bizi kürsülerden uzaklaştırabilirsiniz, birleşimlerden çıkarabilirsiniz, tutanaklardan da çıkarabilirsiniz. Ya tarih, ya insanlığın vicdanı, ya normal düşünebilen sağlıklı beyinler, yürekler, bunlardan çıkarabilmeniz mümkün değildir. Biz bunları oraya kazıyabilmek için neredeyse yüz yıldır her türlü bedeli ödeyerek, sizin ayağınızın taşa değmediği günlerde her türlü bedeli ödeyerek kendini var etmiş ve halkıyla birlikte, halklarıyla birlikte buraya gelmiş bir siyasetin temsilcisiyiz. Biz bunu buralarda en yüksek ve en yoğun bir şekilde yapmaya yine devam ederiz ama sizin açınızdan dünkü mesele demokrasiye dönük çok olumsuz bir şerh olarak kayıtlara geçti.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.