GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:57
Tarih:13.01.2017

ZİYA PİR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Tanal; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bugün bir haber aldık biraz önce; Sayın Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekilimizle ilgili mahkeme bir karar almış. O kararı doğru bulmadığımızı burada ifade etmek istiyorum ve görüyoruz ki ve bu durumdan dolayı da üzülüyoruz ki yürütme, yargı eliyle yasamanın üstünde vesayet kurmuş durumda. Bu konuya lütfen çok fazla itiraz etmeyin, bizim de son haftalarda mahkemelerde gördüklerimiz, konuştuklarımız var; bizi bunları açıklamak zorunda bırakmayın. Şimdi, o mahkeme kararının vermiş olduğu ve Meclisin vesayet altına girmiş olduğu durumun vermiş olduğu üzüntüyle burada konuşuyorum.

Konumuza gelirsek, bugün cuma arkadaşlar ve Tin suresinde der ki: "Biz insanları en güzel bir biçimde yarattık." Aşağı yukarı bu şekilde tercüme edilir bu bütün âlimler tarafından ama ne hikmetse, insanlar, başka insanları farklı kalıplara sokar, iyi-kötü diye ayırır birbirinden, işte, şucu bucu diye ve nihayetinde "özürlü", "sakat", "engelli" gibi tanımlar bulur diğer insanlar için. Madem Allah herkesi en iyi bir biçimde yarattıysa neden bu ayrım, nereden çıkıyor bu?

Şimdi, elbette, insanlar tarihte ve kültürel yaşamlarında, sosyolojik yaşamlarında bazı normlar üretmiştir, beyinlerinde belli normlar vardır ve o normlarla kurmuş oldukları sınırlar, duvarlar, engeller vardır, kısıtlamalar vardır ve onun, o kısıtlamaların ya da engellerin ya da duvarların durumuna göre -bazı insan onu daha geniş, bazıları daha dar tutar- o duvarların dışında kalanlara "anormal" yani "norm dışında, anormal" deriz, bizim konuya gelirsek "engelli" deriz. "Eğer o sınırların içindeyseniz engelli değilsiniz." gibi, böyle sınıflandırmalar yapıyoruz. Umarım bu araştırma önergesi kabul olur ve en azından zihnimizdeki o engelleri birazcık aşarız, birazcık genişletiriz çünkü bize göre, ideal toplumlarda o sınırlar olabildiğince geniştir ve engelli-engelsiz ayrımı da yapılmaz öyle bir durumda.

Sadece biyolojik yaşamı sürdüren insanlar engellidir ya da biyolojik yaşamı sürdürüp de hayatın görünür kısımlarında yer almakta zorlanıyorsa insanlar engellidir çünkü engeller vardır dışarıda, kısıtlamalar vardır. Bu durumu düzeltmek için, Anayasa'mızın da 2'nci maddesine göre sosyal ülke olması hasebiyle bazı şeyleri yasalara koyar, bazı düzenlemeler yapar ama bunun ötesinde, Tin Suresi'nin "Biz insanları en güzel biçimde yarattık." demesinden dolayı insanların belli hakları vardır ve o haklar toplumlara ve toplumun aynası olan Anayasa'ya elbette yükümlülükler yüklemektedir. Biz de onların yerine getirilmesini hükûmetlerden ve bu Meclisten beklemekteyiz. Görüyoruz ki, Hükûmet o yükümlülüğünü yerine yeterince getiremiyor, dolayısıyla bu önergeyi biz bugün indirdik.

Kaç insandan bahsediyoruz bu konuları konuşurken? Gelişmiş ülkelerde engellilik oranı nüfusun yüzde 8-9'larıdır, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 10-12'lere kadar çıkar, Türkiye'de de 12,5 civarındadır bu rakam. Aileleriyle birlikte bunu hesaplarsak Türkiye'de aşağı yukarı 30-35 milyon insan yani nüfusun yarısı bu konuyla ilgilidir; herkesin evinde, her 2 kişiden birinin evinde 1 engelli mutlaka vardır.

Şimdi, cinsiyete göre bunları ayırırsak Türkiye'de engellilerin aşağı yukarı yüzde 60'ı erkektir, geri kalan yüzde 40'ı kadındır. Ulusal Engelliler Veri Tabanı var, buna göre bu rakamları söylüyorum. Yine, eğitim durumlarına bakarsak engellilerin, bu Ulusal Engelliler Veri Tabanı'nda Türkiye'de 6 yaş üstündeki bütün insanlardan okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 2,9'dur, engelli bireylerde bu rakam yine yüzde 40'ın üzerine, 42'lere kadar çıkmaktadır. Bunlara yine kız-erkek ya da kadın-erkek diye bakarsak okuma yazma bilmeyenlerin oranı kadınlarda yüzde 55'ken erkeklerde yüzde 32'dir.

Engelli kadınlarla ilgili de büyük sıkıntılar var. Kadınlara hem engelli hem de kadın olmaktan kaynaklanan ayrımcılık ve şiddeti görünür kılmamız gerekiyor arkadaşlar. Dünya Sağlık Örgütüne göre hayatında en az bir defa şiddete maruz kalmış kadınların oranı yüzde 30'un biraz üstündedir, yüzde 33 civarındadır. Bu oran Türkiye'de yine yüzde 40'ın üzerindedir. Engelli kadınların toplumsal ön ve kalıp yargılar başta olmak üzere faili tanımlayamama, fiziksel ve sözel olarak şiddete karşı koymada yetersizlik durumu ile şiddetin her türüne uğrama riski diğer kadınlara oranla daha fazladır. Engelli kadınların evlerinde, sokakta, bakımevlerinde, okullarda uğradıkları şiddet mağduriyeti herkesin bildiği ama maalesef, çoğumuz tarafından da dile getirilmediği bir gerçektir, bunu da düzeltmemiz gerekiyor.

Görüldüğü gibi, değerli arkadaşlar, engellilerin hak kayıpları vardır. Ama engellileri aralarında sınıflandırmaya gidersek, orada da kadın-erkek, kız çocuğu-erkek çocuğu gibi sınıflandırma yaparsak yine daha farklı hak kayıpları görebiliyoruz.

Elbette engelli mahpusları da burada unutmamamız gerekiyor. Cezaevlerinde ne kadar engelli mahpus var, hangi engel türleri var bunlarda ve koşulları nelerdir? Burada biz bunu Adalet Bakanına daha önce sorduk; maalesef, elimizde bir veri yok, bir veri tabanı yok. Burada da Adalet Bakanlığının biraz daha ciddi çalışması gerektiğini düşünüyoruz.

Şimdi, 2006 yılında bir Sağlık Kurulları Yönetmeliği -bu daha sonra, 2010'un sonunda değiştirildi- yürürlüğe girdi. Diyor ki: "Vücut fonksiyon kaybı oranını sadece sağlık kurulu raporlarıyla ölçüldüğünde ciddi hak kayıplarına yol açmaktadır. Yüzde 100 görme engeli olan bir yurttaşımıza yüzde 90, yüzde 70 sakatlığı bulunan bir fiziksel ya da zihinsel engelliye yüzde 30-35 vücut fonksiyonu kaybı raporu verilebilmektedir." Bu durum tabii ki daha önce belli hakları elde etmiş olan engellilerin o haklardan veya o hakların belli bir kısmından mahrum bırakılması demektir. Bunlar da doğru değildir. bunların da tekrar incelenmesi gerekiyor bize göre.

Şimdi, en nihayetinde, eğitimden sağlığa, ulaşımdan iş hayatına, ekonomik ve sosyal her türlü alanın dışında bırakılmanın yanı sıra, toplumsal sürece katılmayarak, demokratik hakları ve en temel insan haklarından da büyük ölçüde mahrum bırakılan engellilerdir ve meselenin sosyal bir olgu olarak algılanmaması sebebiyle ancak vicdani duygularla üzerinde durulan hayırseverlik faaliyetlerinin konusu olmak durumunda kalıyoruz.

Engelliler için erişilebilirlik ve görünür olma meselesi, sorunların başında gelmektedir. Bireyin yaşadığı iç ve dış mekânlarda başka birilerinin yardımına gerek duymaksızın, bir noktadan bir noktaya erişebildiği, güvenli ve rahatça hareket edebildiği yaşam alanlarının oluşturulması gibi, böyle bir sürü noktaları alt alta, üst üste koyabiliriz, bunları hepiniz biliyorsunuz.

Ben sadece iki örnek vermek istiyorum:

Bir: Şu kürsü. İki gün önce burada şiddete maruz kaldık. Bunu yaparken -Sayın Başkan, bu bir tekliftir aynı zamanda- bence yeni bir kürsü yapılması gerekiyordu. Engelli arkadaşlarımız var, ileride de olacaktır. Bu, bir düğmeye basarak hidrolik sistemle bu kürsünün aşağı ya da yukarı çıkması fevkalade mümkün. Bence onun yapılması lazım.

İkincisi: Geçenlerde sosyal medyada gördük, İstanbul'da otobüse binen bir engelliyle ilgili bir sıkıntı yaşandı. Orada şoför günah keçisi ilan edilerek bir müddet görevden uzaklaştırıldı. Oysa, orada da otobüslere farklı mekanizmalar yapılabilirdi, otomatik olabilirdi bu mekanizmalar. Bunların yapılması Türkiye'de elzemdir. Biraz önce bahsettim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZİYA PİR (Devamla) - Sürem bitti herhâlde. Neyse, siz anladınız bundan sonrasını. Umuyorum bu önergemize hayır demezsiniz. Bugünlerde "hayır"da hayır vardır ama bu önergede "evet"te hayır vardır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Pir.