Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 56 |
Tarih: | 12.01.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Memleketin ahvalinden ciddi endişe duyuyorum. Memleketimizin ahvali aslında dün akşamki Meclisimizin maalesef ahvalidir, utanç duydum bu Meclisin bir üyesi olarak. Ama maalesef, toplumu kutuplaştıranlar, birilerini yok sayanlar, rüzgâr ekiyorlar karşılığında fırtına biçiyorlar. Bu, Mecliste bugün oldu, yarın sokaklarımızda olabilir, mahallelerimizde olabilir; bu anlamda hepimizi sorumluluğa davet ediyorum arkadaşlar. Bakın, burası Türkiye'nin bir fotoğrafı. Şimdi, belli bir ideolojik çerçevede iki parti bir araya geldi, diyor ki: "Biz çoğunluğuz, sizi yok sayarız, istediğimizi yaparız." anlayışını ortaya koyuyor. Bu da maalesef hem Meclise yansıyor hem de toplumumuza yansıyor, bu anlamda hepimizi sorumluluğa davet ediyorum ve hepimizin içine -hepimize- tam olarak sinmesi mümkün değil ama az veya çok sinebilecek bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Tam olarak HDP'yi mutlu edemeyebilirsiniz, tam olarak MHP'yi veya CHP'yi mutlu edemeyebiliriz, AKP de tam olarak mutlu olamayabilir ama asgari müştereklerde hepimizin kaybetmemiş duygusuyla yürüyebileceği bir Anayasa'ya ihtiyacımız var. Bu getirdiğiniz ve dayattığınız Anayasa maalesef burayı da geriyor, toplumu da geriyor ve pek çok provokasyona gebedir.
Değerli arkadaşlar, benim milletvekili olma amacım ikinci ligde olan demokrasimizi birinci lige yükseltmekti. Gerçekten çok halisane duygularla buraya geldim. Demokrasimizi birinci lige yükseltelim diye buraya geldim ama maalesef, Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan oluyoruz. Şu anda üçüncü lige düşüyoruz arkadaşlar. Bırakın ikinci ligde kalmayı, üçüncü lige düşüyoruz demokrasimizde, her anlamda, bütün kriterlerde.
Bakın, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 113 ülke içinde 99'uncuyduk geçen sene. Bu sene herhâlde 113 ülke içinde 110'uncu filan olacağız. Afrika ülkelerinin pek çoğunun gerisindeyiz. Dalga geçtiğimiz, güldüğümüz geçtiğimiz ülkelerin gerisine düştük. Konumuz olan basın özgürlüğünde en sonlardayız arkadaşlar, en sonlara düştük, utanç duymamız lazım hepimizin. Bakın, mesele şu, bütün burada yürüttüğümüz tartışma da şu: Elbette bir yürütme olacak, elbette bu Parlamentonun gücüyle ortaya çıkan, milletin iradesiyle ortaya çıkan bir yürütme söz konusu olacak ama mesele, bu gücün nasıl denetleneceği, nasıl dengeleneceğidir. İnsanlık tarihi de bu mücadeleyle geçmiştir. Elbette krallar olmuştur, padişahlar olmuştur, tiranlar olmuştur ama mesele, bu gücün nasıl denetleneceği meselesidir ve mücadele hep bu yönde olmuştur. Yok sayılanlar, ötekileştirilenler hep bu güce karşı mücadele vermiştir, bu gücü dengelemeye çalışmıştır. Bu gücü eline geçiren, kendi kimliğinden dolayı, kendi inancından dolayı bir ideolojiyi ortaya koyabilir ama yok sayılanlar, ötekileştirilenler de buna karşı mücadele ederler ve bunun araçları nelerdir arkadaşlar, bu gücü ele geçirene karşı kim bunu dengeleyebilir, hangi güçler dengeleyebilir? Bir, parlamento dengeler ve denetler. İnsanlık mücadelesi hep bunun üzerine olmuştur. Krallara karşı dengeleyen bir parlamento, padişahlara karşı dengeleyen bir parlamento; bu mücadele olmuştur ve güç bir oranda buradaydı arkadaşlar. Hani, dedim ya: "Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan oluyoruz." Her zaman yürütme çok güçlüydü, Parlamento onu yeterince denetleyemiyordu ama bu getirdiğiniz öneriyle hiçbir şekilde denetlemeyecek.
İkinci güç nedir, o gücü denetleyen? Yargıdır tabii ki, bağımsız ve tarafsız bir yargıdır ama getirdiğiniz öneriyle yargı tamamen sarayın dümen suyuna girecektir arkadaşlar.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Geç onları, geç.
GARO PAYLAN (Devamla) - Büyük bir tehlike çünkü sarayın atadığı yargıçlar asla sarayı denetleyemezler, yargılayamazlar.
Peki, dördüncü güç nedir? Tabii ki basındır arkadaşlar. Özgür bir basının olmadığı bir ülkeye hiçbir standartta demokrasi denilemez. Dedim ya "Demokrasimiz kan kaybediyor." Bakın, arkadaşlar, basın denetler; özellikle, yürütmenin yaptığı hataları gösterir topluma, kamu adına bunu yapar, der ki: "Arkadaş, sen şurada hata yapıyorsun, sen burada hata yapıyorsun." Eğer ki o güç denetlenmezse, o güç basın tarafından teşhir edilmezse topluma, o güç hatalar yapmaya başlar. Nitekim, basının özgür olduğu yıllarda AKP daha az hata yapıyordu çünkü eleştirilebiliyordu. Oysa bugün, bakın basına, hepsi tek tip gazeteler. Hani 20 tane gazete basıyorsunuz ya, israf arkadaşlar, yapmayın. Havuz medyası tek bir gazete bassın yeter. Hepsi nasıl olsa aynı şeyi yazıyor, aynı manşetleri atıyor.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Casusluk yapmıyor ya.
GARO PAYLAN (Devamla) - Gelin, tek bir gazete basın, AKP bülteni olarak zaten basılıyorlar.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Casusluk yapmıyorlar ya.
GARO PAYLAN (Devamla) - Demeç gazeteciliği basın değildir arkadaşlar, sizin demeçlerinizi veren gazete basın değildir. Basın eleştirendir, topluma hataları gösterebilendir.
Bakın, bu anlamda, sevgili Can Dündar ve Erdem Gül bir manşet attılar, iki yıl önce bir manşet attılar. Yürütmenin yaptığı bir hatayı gösterdiler, dediler ki: "Ey Türkiye toplumu, Suriye'ye silahlar gönderiliyor." Siz o günlerde...
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Bu nedir biliyor musun? Casusluk, casusluk!
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri, lütfen.
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, her devlette böyle derler, "casusluk" derler buna, "devlet sırrı" derler.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - İşte buna "casusluk" derler.
GARO PAYLAN (Devamla) - "Devlet sırrı"nın anlamı, devletin suç işlemesi demek değildir. MİT Yasası'nda silah göndermek diye bir şey yok.
Oysa bakın, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Son dört yılda 16 milyar TL'lik örtülü ödenek var arkadaşlar. Oysa, Sayın Abdullah Gül'ün döneminde 50 milyon liraydı yıllık, yüz milyon liraydı; 16 milyar TL'lik örtülü ödenek var. Biz çok iyi biliyoruz ki bu örtülü ödenekler, bu MİT tırlarıyla Suriye'ye giden silahlardır arkadaşlar.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - İftira atma.
GARO PAYLAN (Devamla) - "Muhalif güçler" diyorsunuz, oradaki, hani bugün bence yüzüstü bıraktığınız, yıllardır desteklediğiniz muhalif güçlere giden silahlardı. Ne oldu? Suriye'deki yangına benzin döktük. Bu ülkenin kaynaklarıyla Suriye'deki yangına benzin döktük. Oysa Can Dündar ve Erdem Gül o suçu gösteriyorlardı: "Bakın, bunu yapmayın, yangına benzin dökmeyin. Bu ülkenin kaynaklarını başka bir ülkenin yangınına benzin dökmek için kullanmayın." diyorlardı. Basının görevi budur arkadaşlar.
Bakın, siz bugün o noktaya geldiniz. Suriye'deki muhalifleri yüzüstü bıraktınız, Esad rejimi kendini tahkim ediyor. Rusya'yla iş birliği yapıyorsunuz. Oradaki iddialarınızdan çekildiniz, Emevi Camisi'nde namaz kılacaktınız, ortada Emevi Camisi diye bir şey kalmadı. Nihayet hatanızı gördünüz ama yüz binlerce insanın canına mal oldu, ülkemizin milyarlarca liralık kaynaklarına mal oldu. İşte gazeteci bunu gösterdiği zaman gazeteciyi dinlemiş olsaydınız bu hataları yapmamış olacaktık. Bırakın, gazeteciler gazeteciliğini yapsınlar arkadaşlar.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Casusluk mu yapsınlar?
GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, eleştirilmekten korkmayın arkadaşlar, eleştirilmekten korkmayın, eleştirilmemekten korkun. Eleştiri bir ayna tutmaktır; o aynada kendinize bakarsınız, hata yapıyor musunuz, aynada iyi gözüküyor muyum, gözükmüyor muyum diye bakarsınız ama aynayı kırarsanız kendinizi, yüzünüzü görmezsiniz ve hatalar yaparsınız. Demeç gazeteciliğiyle yürünemez. Bir örnek daha vereyim, bakın, geçen gün İstanbul'a çok yoğun bir kar yağdı değil mi? Normalde -hani o gece ben de yolda kaldım, binlerce insan yolda kaldı, perişan oldu, herkes isyan ediyor- bu Büyükşehir Belediyemizin daha iyi bir önlem alması lazımdı, bakanlıklarımızın daha iyi önlem alması lazımdı. Meteoroloji diye bir bilim var, bu karın geleceği belli, yolları açmak için tedbir alması lazımdı. Oysa, ertesi gün ben televizyonlara, gazetelere bakıyorum, o yolda kalan binlerce insanı gösteren hiçbir medya yok. Yalnızca ne var biliyor musunuz? Çocuklar kar topu oynuyorlar, birbirlerine kar topu atıyorlar, çok mutlular. Basın bu değildir arkadaşlar. Büyükşehir Belediyemizin yaptığı hatayı gösterebilseydi, Büyükşehir Belediyemiz de bir dahaki karda daha iyi tedbirler alırdı. Bırakın, basın bunları gösterebilsin, gösteremediği sürece hatalarımız devam edecek.
Arkadaşlar, bakın, Anayasa değişikliğini konuşuyoruz. Anayasa değişikliği konusundan toplumun, araştırmalara göre, yalnızca yüzde 14'ü haberdar, o da ne kadar haberdar olduğu belli değil, hangi medyadan haberdar belli değil, çünkü tarafsız, bağımsız bir basın yok. Gelin, bütün basını bu anlamda özgür bırakın, tek kanallı habercilikten vazgeçin. Eğer ki bunu yaparsanız eleştiriler buraya gelir ve çok daha iyi bir noktada bu tartışmaları yürütebiliriz.
Değerli arkadaşlar, basın hepimizin güvencesi. Yasama, yürütme ve yargıdan, hepsinden daha önemlidir bence. Bence en üzerine titreyeceğimiz güçtür. Gelin, el birliğiyle bu önergeye destek verin, gurbette gazetecileri bırakmayalım, Can Dündar ve Erdem Gül gelsinler, gazeteciliklerini yapsınlar burada.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)