| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 11.01.2017 |
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair 447 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, çeşitli siyasal sistemlerde daha kuramsal ve teknik tanımlamaları olmasına rağmen aklımızda kalan en net ifadesiyle halkın kendi kendini idare etmesidir demokrasi. Antik Yunan'dan günümüze kadar hızlı bir tekâmül içerisinde olan "demokrasi" kavramı ve uygulamaları dikkate alındığında, merkezinde güçlü bir demokrasi algısı ve kültürüne ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu algının ve kültürün en açık tezahürü ise uygulayıcıları açısından halkın istek, dilek ve beklentilerini dikkate almaktır.
Sayın milletvekilleri, çeşitli ülkelerde olduğu gibi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletinde de halk adına öncelenen en önemli husus güvenlik ve refahtır. 1808'de başlayan Türk demokrasi serüveni çeşitli vesilelerle tadilat ve değişikliklere maruz kalmıştır. Özellikle 12 Eylül sonrası Kenan Evren'in, konumunu güçlendirme adına, geniş yetkiler içeren anayasasının çoğu maddelerinin birçok defa değişikliğe uğradığına tanıklık etmiş bulunmaktayız.
Demokrasi serüvenimizin ta başından beri sıklıkla görülen yetki ve sorumluluk tartışmaları günümüze kadar farklı sıklık ve şiddetle gündeme gelmiştir. Dolayısıyla, iki başlılık durumu yakın siyasi tarihimizde Özal-Demirel, Demirel-Çiller, Gül-Erdoğan ve son kertede de Erdoğan-Davutoğlu yönetimlerinde vuku bulmuştur. Gecenin bu gergin saatlerinde bir tanesini özellikle rahmetli Levent Kırca'nın o güzel repliğiyle hatırlatmak isterim. Seçimlerde Süleyman Demirel'in en büyük vaatlerinden bir tanesi, gündeme getirdiği şey "Başbakan olmaya hak kazanırsam Çankaya'ya çıkmayacağım, görevi almayacağım." demişti. Gerçekten bunu çok iddialı söylemişti. Daha sonra durum vuku bulunca, çıkmak zorunda kalınca, epey bir tartışmalar sonrası, gazeteciler Çankaya ziyareti sonrası sordu: "Efendim, Sayın Özal'ın elini sıktınız ama" dediler. O da kendine özgü esprili bir tavırla dedi ki: "Ne yapacaktım? Elini uzattı elini sıktım." Dolayısıyla, gerçekten yakın siyasi tarihimize baktığımızda bu tür örnekleri sıklıkla yaşamış bulunmaktayız.
Bugün gelinen noktada ise Türkiye'nin içinde bulunduğu ağır siyasi şartların sistematik bir tıkanıklığa neden olduğunu görmekteyiz. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu tıkanıklık gerçekten zamanla bir kaosa doğru sürüklemektedir. Yani demokrasinin olmazsa olmaz iki önemli odak noktası güvenlik ve refah sekteye uğramaya başlamıştır. Diğer bir ifadeyle terör artık şehir merkezlerine inmiş, canlı bombalarla binlerce şehidimize neden olmaya başlamıştır ve bu durum gerek içerde gerekse dışarıda güvenlik, refah, ekonomik ve diplomatik birtakım krizlere de neden olmuştur. Bu duruma bir de 15 Temmuz FETÖ kalkışması eklenince Türkiye bir beka sorununa sürüklenmiştir. İşte, MHP, kurumsal kimliği gereği bir kez daha ismiyle müsemma davranarak inisiyatif alma sorumluluğunu duymuştur aynen geçmişte olduğu gibi çünkü hatırlayacaksınız, yine böyle zor şartlarda, 1980 öncesinde, terörün büyük bir ivme kazandığı bir dönemde, Meclisin bir Başkanlık seçimiyle tıkanıklığa uğradığı bir dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi o dönemde de her zaman ülkesi ve ilkeleri gereği "Milletin ve ülkemin çıkarları" demesi hasebiyle o tıkanıklığı Cumhuriyet Halk Partili bir Meclis Başkanı adayına oy vererek aşmıştır. Benzer tavrını yine 2010 referandumunda da ortaya koymuştur. Bütün bunları yaparken aynı cenahta olduğu diğer siyasi partilerle kirli ya da temiz hiçbir pazarlığın içinde olmamıştır çünkü inandığı dava ve idealler, pazarlığı değil, kirli ya da temiz pazarlıkları değil, gizli anlaşmaları değil, ülkesini karşılıklı sevmeyi emrettiği için bunları yapmak zorunda kalmıştır. Bugünlerde büyük bir terör saldırısı sonrasında bile ortak bir metne imza atamayacak duruma geldiğimizde günlerde Milliyetçi Hareket Partisi her zaman önceleyici olmuştur, sorun çözmede ön almayı yeğlemiştir.
Hukuk açısından da bakıldığında, geçmişte bazı adalet bakanlarının partizanca tavrı sorgulandığında aynen şu ifadeleri söylemesiyle yani "Ne yapsaydık, milliyetçi, ülkücü savcılar mı atasaydık?" demesiyle seçimle gelen HSYK'nın, maalesef, bir FETÖ yapılanmasına ön açacak bir atama yapması arasında ne fark vardır? Demokrasi açısından ikisi de, bu her iki tavır da, her iki partizan tavır da izaha muhtaç bir tavırdır. O zaman tek sorumlu olarak sistemi görmektense bir an önce demokrasinin kurallı bir yaşama, kurallı bir idare etme şekli olduğuna odaklanmak zorundayız. İşte, bu kertede MHP bir kez daha kırk sekiz yıllık siyasi yaşamı boyunca hep yapıcı ve ülkenin birliğinin, beraberliğinin, üniter yapısının yani Anayasa'da bugün ilk 4 maddede ete kemiğe bürünmüş hâlinin adı olmuştur. Bunu parti tüzüğünde de programında da ve seçim beyannamelerinde de açık bir şekilde belirttiği şekliyle uygulamaya çalışmaktadır. En kısa ve öz tanımıyla, milletini ve onun değerlerini sevmek ve onun iradesine saygı duymak şiarıyla hareket eden Milliyetçi Hareket Partisi, bir taraftan milliyetçilik ve öte yandan demokrasi vuslatını siyasi alana taşıyıp uyumlu bir terkip hâline getiren bu hareket, millete rağmen siyasetin adresi olmamıştır. Çünkü, biz milletin vekilleri böyle hayati konularda temsil ettiğimiz halkı bir tarafa bırakmaktan çok, tam aksine, vekalet ettiğimiz asli unsur olarak doğrudan millete gitmeyi yeğleriz. Bunu bir şekilde yaparken, gerçekten, burada gerçek hakem hüviyetiyle milletin kararını çok dikkate almak zorundayız. Millete rağmen siyasetin yapılmadığını yakın Türk siyasi tarihinde defalarca gördük. Çünkü bu tür uygulamaların, 367 garabeti gibi, günümüze kadar hangi siyasi tıkanıklara neden olduğunu iyi biliyoruz. Çünkü gerçekten o 367 garabeti yaşanmasaydı belki bugün buralarda şu meseleleri çok fazla gündeme getirmeyecektik.
Sayın milletvekilleri, çok açık ve net bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisi adına ifade etmek isterim ki bu durumlarda demokrasinin olmazsa olmaz unsuru veya paydaşı millettir, halkın kararıdır. Dolayısıyla, özellikle bu teklifin Mecliste görüşülmesi sonucu halkın iradesine başvurmak, onu hakem kılmak olması gerekendir ve onların kararı da kararımızdır ve baş üstünde kabul edilmesi gereken bir durumdur diyorum, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Aydın.