GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:55
Tarih:11.01.2017

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 447 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, milletimizin ve ülkemizin istiklali, istikbali ve istikrarı için çok önemli, tarihî mahiyette görüşmeler yapıyoruz. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün ardından gelişen süreçte, üzerinde tartışılacak olan bu değişikliklerin ülkemizin doğrudan bekasıyla ilgili olduğu ortadadır.

2010 Anayasa referandumu ve Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle oluşan fiilî durumun yarattığı yönetim anlayışı 15 Temmuz sonrasında Türkiye'nin çözmesi gereken bir problem olarak karşımıza çıkmıştır. Söz konusu olan bu gerçekten hareket eden Sayın Genel Başkanımız, Anayasa ve yasa ihlalleriyle kangren hâline gelen yönetim sorunlarının ortadan kaldırılması amacıyla Hükûmete halkın hakemliğine dayanan bir çıkış yolu sunmuştur. Netice itibarıyla, iktidar partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında varılan mutabakat sonucunda Türkiye'de hükûmet modelini yeni bir zemine oturtan Anayasa değişikliği paketi hazırlanmıştır. Bu sürece girilmesinde 2014 yılında Cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesi sonrasında oluşan erkler belirsizliğinin ve karmaşasının payı vardır. Bundan sonra rejim ve bilhassa Anayasa yamalı bohçaya dönmüştür. Söz konusu süreç, sistemin revizyondan geçirilmesine, her şeyin yeniden tarif edilmesine ve her erkin sınırlarının yeniden tespiti ihtiyacına neden olmuştur. Bu gerçekten hareketle, siyasi tıkanıklığın giderilmesi ve Cumhurbaşkanlığı makamının ve iktidarın çözüme sevk edilmesi için zorlayıcı bir demokratik siyasi dalga yaratılması düşüncesi hasıl olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi bunun için harekete geçmiştir. Madem yargı erki mevcut Anayasa'nın verdiği yetkileri kullanarak üzerine düşeni yapamamaktadır, o hâlde Parlamento devreye girmelidir.

İşte bunun içindir ki Sayın Genel Başkanımız, milletin mercisi olan Parlamentonun devreye girmesini, ardından da halkın reyine müracaat edilmesini meşru bir çözüm yolu olarak göstermiştir. Mevcut defakto durum Türkiye'yi giderek büyüyen bir siyasi istikrarsızlık tehlikesine sürükleyecektir. Yeni darbelere davetiye çıkaran, yeni krizleri tetikleyen kronik bir politik atmosfer husule gelecektir. Türkiye'de erkleri paylaşan kurumların da anayasal ve yasal fonksiyonlarını icra etmesi gerekmektedir. Türkiye'nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır.

Değerli milletvekilleri, artık siyaset ve demokrasi hayatımızda her şey 15 Temmuz sonrasına göre şekil alacak, bitmeyen tehditler, azalmayan tehlikeler ancak bu şekilde göğüslenecektir. İş birliği kanallarını açık tutmalıyız. Hassasiyet göstermemiz gereken önceliklerimiz vatandır, millettir, kardeşliğimizdir, istiklalimizin akıbetidir. Anayasa, devlet-millet ilişkilerini demokratik ölçülere göre düzenleyen, birlikte yaşamanın asgari kurallarını koyan ve dengeleyen kapsayıcı bir toplum sözleşmesidir. Bizim Anayasa'ya bakışımızda herhangi bir değişiklik, bir sapma veya farklı bir anlayışa savrulma yoktur. Dün ne söylemişsek bugün de aynı çizgideyiz, dün nerede duruyorsak bugün de aynı noktadayız. Özellikle, Anayasa'nın ilk 4 maddesinin değişmemesi, değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesi hususundaki ısrarımızı kayıtsız, şartsız muhafaza ediyoruz. Bu çerçevedeki tutarlı ve sağlam irademizi yıllardan beri samimiyetle koruyor ve sürdürüyoruz. Bizde siyasi bir kırıklık ve taviz söz konusu değildir. Diyoruz ki: 15 Temmuzda vatan kaybının sınır hattına gelmiştik, Allah muhafaza, işgale uğruyorduk, iç savaşa savruluyorduk, ilanı yapılmamış bir Sevr'i, hatta daha acısını yaşayacaktık, devletimiz yıkılacaktı, milletimiz paramparça olacaktı, bir vatandan, Türklüğün ve İslamiyet'in son kalesi, son umudu olan bir vatandan olacaktık.

Sayın milletvekilleri, maalesef, Türkiye devasa tehditlerin hedefindedir. Ülkemizi Suriye ve Irak gibi etnik ve mezhep temelli bölme planları etrafta dolaşımdadır. Peki, bu durumda ne yapmamız gerekirdi? Türk milliyetçileri olarak ihmale kurban edilemez bir sorumluluğumuz vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti devletini hukuk sınırlarına ne pahasına olursa olsun tekrar çekmektir. Yeni krizleri önlemek, gittikçe kabaran kaos dalgasını durdurabilmek için devlet yönetiminde hukuk ve sistemik kuralları hâkim kılmak tarihî bir görevimizdir. Tartışılan rejim değildir, olamayacaktır. Tartışılan, üzerinde tahribat yapılan, tartışmalara ve uzlaşmaz fikir ayrılıklarına neden olan hükûmet etme sisteminin niteliğidir. Bırakalım Türk milleti nasıl yönetileceğine kendisi karar versin.

Sayın milletvekilleri, fecir vakti ağaçlardan kalkan karga sürüleri nasıl sağa sola telaşla kanat çırpıyorsa sisli ortamlarda pusuya yatanlar aynıdır. Hiçbir şey yapmadıkları, hiçbir yaraya merhem olmadıkları hâlde haksız eleştiri ve haddi aşan hakaretlere resmî geçit yaptıranlar da vardır. Bunlar sorumluluk almazlar, inisiyatif üstlenmezler, yangın varsa benzin dökerler, yoksa kibrit çakanları teşvik ve taltif ederler. Yalan, düzmece ve asılsız isnatlarla ilk 4 maddenin kaldırılacağını, yürürlükteki rejimin son bulacağını hangi hakla, hangi bilgiyle, hangi izanla iddia edebiliyorlar? İlk 4 maddenin değiştirilebileceğini geçmişte fütursuzca söyleyenler bize ne anlatmaya çalışıyor?

Milliyetçi Hareket Partisi olarak devletin çöküş sürecinde olduğunu görüyoruz. Etrafımız ateş çemberine alınmış, terör örgütleri kanlı vardiyalarını peşi sıra giriyor, canlı bombalar, bomba yüklü ölüm araçları aramızda dolaştırılıyor. Türkiye bölünsün mü? Vatan elimizden kayıp gitsin mi? Ya onurlu ve huzurlu bağımsız bir millet olarak yaşayacağız ya da küresel oyunlara boyun eğerek bölünme ve parçalanma tuzağına düşeceğiz. Geleceği yeniden planlamak, devleti hukuki tamiratla ayağa kaldırmak varken akılsızlığa niye kurban gidelim. Korkaklarla zafere değil, bozguna yürünür. Türklüğün cevherini küresel dayatmalarla çembere alma teşebbüsü önce millî vicdandan dönecektir. Büyük dava ve ülküler, kişisel çıkar ve şahsi hesaplarla çelişir. Yürekte yeşeren sevdalar karşılıksızdır, samimidir, çıkarsızdır, cüretlidir. Bizim için öncelik, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzün ve bin yıllık kardeşlik hukukumuzun muhafazasıdır. Türkiye sahipsiz ve kimsesiz değildir. Bizim için vatan deryadır, haşmettir, dünden yarına akan hatıralar demetidir. Vatan teferruat değil esastır, geçici heves değil bedeli kanla ödenmiş kalıcı ve kuşatıcı bir şuurdur. Türkiye, Türk milletinin ebedi vatanı olarak var olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerime son verirken, teklifin aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygı, hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Büyükataman.