Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 55 |
Tarih: | 11.01.2017 |
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi lehinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
Her şeyden önce, kimden kime yöneltilirse yöneltilsin bir siyasi partinin liderine yönelik bir suikast girişimini grubum adına, temsil etmiş olduğum camia adına kınıyorum, lanetliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her birimizin yaşam hakkı biri birinden üstün değildir, her birimizin, her bir insanın yaşam hakkı tereddütsüz ki kutsaldır. Yaşam hakkını veren dışında hiç kimsenin ona el uzatmaya hakkı ve haddi yoktur. Siyaset literatüründe demokratik rejimlerde seçimle işbaşına gelmiş bir siyasetçinin de görevden alınması ancak ve ancak onu göreve getiren halkın uhdesinde, halkın iradesinde olan bir husustur. Sayın Kılıçdaroğlu'na yöneltilen bu saldırı Türkiye siyaset tarihinde maalesef ilk saldırı değildir ve maalesef son saldırı da değildir. Dolayısıyla, hakikat, hakikate ulaşmak, hakikati bir bütün olarak açığa çıkarmak ancak ve ancak bu ve buna benzer olası saldırıları ortadan kaldırmanın en etkili yolu, en önemli yöntemi olabilir. Bu itibarla, bir kez daha camiamızdan Cumhuriyet Halk Partisi camiasına geçmiş olsun dileklerimizi ifade etmek istiyoruz. Özü itibarıyla çok açık ve net söylüyorum, o konvoyda Sayın Kılıçdaroğlu'nun olmasıyla veya Sayın Demirtaş'ın, Sayın Yüksekdağ'ın olması veya Sayın Bahçeli'nin olması veya Sayın Binali Yıldırım'ın veya Davutoğlu'nun olması arasında ne fark vardır? Çok açık ve net söylüyorum: Hiçbir fark yoktur. O hâlde bu saldırı sadece bir partiye değil, legal, demokratik siyasete yöneltilen bir saldırıdır. Bir kez daha söylüyorum: Bu saldırı, maalesef ilk değildir ama aynı zamanda son saldırı da olmamıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca ve yakın tarihimize baktığımızda, DEP milletvekili Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993 yılında Batman'da uğradığı silahlı saldırı sonucu maalesef hayatını yitirdi. 13 Mart 2010 tarihinde, Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Türk, Samsun'da saldırıya uğradı. 18 Şubat 2003 tarihinde, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekili Sebahat Tuncel, yine Sinop'ta saldırıya maruz kaldı. 2015 yılının Kasım ayından şu ana kadar ve şu anda da cezaevinde bulunan Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş makam aracında olduğu esnada silahlı saldırıya maruz kaldı. Aracın zırhlı olmasından kaynaklı hayatta kaldı.
Bize yönelik saldırıları anlatmadan önce, bugüne kadar hangi siyasi parti olursa olsun saldırıya maruz kalmalarını kabul edilemez buluyoruz, kınıyoruz. Ancak şunu da ifade etmeme müsaade buyurun. 7 Haziran öncesinde 70 yerde il, ilçe binalarımız ve seçim bürolarımız 120 defa saldırıya uğradı. Adana ve Mersin il binamız bombalandı, 5 Haziranda Diyarbakır mitingimiz bombalandı. Yine Bingöl'de Hamdullah Öğe adlı seçim çalışanımız faili meçhul bir şekilde katledildi. 6-8 Eylül 2015 tarihinde 300'den fazla parti binamıza saldırı oldu. 8 Eylül gecesi genel merkez binamız saldırıya maruz kaldı. 29 Ekim 2016'dan bugüne kadar il, ilçe örgütlerimize ve mahalle temsilciliklerimize yönelik 74 saldırı gerçekleşti.
Çok açık ve net söylüyorum. Bu ülkede her bir siyasi parti ve her bir siyasi partinin lideri ve her bir siyasi partinin aktivisti bu ülkenin her karış toprağında gezme, dolaşma, propaganda yapma hakkına, hürriyetine, özgürlüğüne sahip olmalıdır.
Şimdi, müsaadeniz olursa, ben dikkatlerinizi bambaşka bir noktaya çekmek istiyorum. O da şudur ki: Değerli kardeşlerim, bu ülkede neredeyse 22 Temmuz 2015 tarihinden bugüne değin legal demokratik siyasetin zemini ortadan kaldırılıyor. Çok açık ve net söylüyorum, bu şiddet sarmalının birinci derecede mağduru hayatını yitirenlerdir; ikinci derecede mağduru ise legal demokratik siyasetin ta kendisi ve özellikle HDP'nin ta kendisidir. Bugün burada bulunması gereken ve saldırıyı ilk kınayanlardan Eş Genel Başkanlarımız Sayın Demirtaş, Sayın Yüksekdağ ve 11 milletvekilimiz şu anda cezaevinde bulunuyorlar.
Peki, ne oldu da bu noktaya gelindi, ne yapılırsa bu kaos ortamından çıkılır? İşte, bu önerge bir vesile hâline dönüştürülebilinir. Bunun üzerinden hakikate ulaşma çabasını ortaya koyabiliriz. Çok açık ve net, darbeden tam da kırk gün sonra bu gerçekleşiyor. Eğer iddia edildiği gibi direkt Sayın Genel Başkanın hayatı hedef alınmışsa o güzergâhı kim bildirdi? Nasıl böyle bir bilgiye ulaşabildiler, nasıl ulaşabildiler? Neyi hedefliyorlardı? Büyük bir kaos.
Peki, o kaos bugün bu ülkede yok mu ya da o kaosun riski yok mu bu ülkede? Maalesef var. Maalesef var. Ve öyle bir noktadayız ki özgürlük alanlarının tamamı elinden alınıyor... Bir zırhlı araç tahsisiyle bu meselenin üstü örtülemez, kapatılamaz. Bir zırhlı araç tahsis etmekle biz bu musibetleri bertaraf etme şansına sahip olmayacağız. Roboski'den başlamamız lazım. Roboski katliamından başlamamız lazım. Suruç'la sürdürmemiz lazım. Ceylânpınar'la sürdürmemiz lazım. Hrant Dink'e kadar gitmemiz lazım. Ankara gar katliamına kadar gitmemiz lazım. Bütün bunlara ışık tutmamız lazım, bütün bunları aydınlatmanın çabasını ortaya koymamız lazım ve bir şey daha yapmak lazım. İşte, bu, bütün araştırma önergeleri, maalesef, iktidar partisinin reyleriyle, oylarıyla, araştırılmaya, soruşturulmaya izin verilmedi. Emin olun ha, emin olun, üstü örtülen, karanlıkta kalan her bir saldırı yeni saldırıların zemin hazırlayıcısıdır ve o saldırılar sadece ve sadece temsil edilen kitleye yönelik bir zarar değildir. Bu ülkenin geleceğinin tümüne yöneltilebilecek en büyük zarar, en büyük saldırıdır.
Peki, nasıl böyle bir atmosfere geliniyor? Nefret diliyle geliniyor. Bakın bütün siyasi suikastlara ama bütün siyasi suikastlara, önce medya tarafından hedef gösteriliyor, şeytanlaştırılıyor, saldırıya açık hâle getiriliyor ve akabinde de saldırılar gerçekleştiriliyor. Ondan sonra gösterilecek reaksiyonların, testi kırıldıktan sonra gösterilecek reaksiyonların emin olun çok ama çok büyük bir kıymetiharbiyesi yoktur, eğer ki testinin kırılması için yeteri miktarda samimiyetle bir duruş ortaya konulmamış ise. Bu itibarla da, gelin, gelin bir çıkış yolu arayalım, hep birlikte bir çıkış yolu arayalım. "Bu musibetten çıkışın yol ve yöntemleri nelerdir, Parlamento bu konuda nasıl bir sorumluluk üstlenmelidir, Hükûmet, sorumluluğunun gereği, objektif sorumluluğunun gereğini nasıl yerine getirmelidir?" Bu suallere, bu sorulara hep birlikte yanıt arayalım.
İşte, onlardan bir tanesinin de yolu ve yöntemi; "Bu ülke, 2013-2015 dönemi içerisindeki çatışmasızlık zemininden bir kez daha niye, hangi saikle çatışma zeminine geri döndürüldü?" sorusuna yanıt aramaktır. Muhalefeti ile iktidarıyla neden insanların hayatını koruyamadık? Neden barış prosesi, müzakere prosesi nihai sonucu elde edemeden çökerdi, çökertildi? Neden bu başarılamadı? Kimin rolü neydi? Kim ne yapması gerekiyordu da yapmadı, kim ne yapmaması gerekiyordu da yaptı, yapmak durumunda kaldı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İşte bütün bunları araştırmak, bütün bunları soruşturmak ve sonunda aydınlık geleceğe bir barışı miras bırakmak hepimizin boynunun da borcudur.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, bir tek bizim hatibe bir dakika verilmedi.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, size de vermiştim bir dakika.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Yok, vermediniz.
BAŞKAN - Tamamladınız. Ha, süre istemediniz. Verebiliriz yani...
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu duygularla hepinizi selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)