GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:55
Tarih:11.01.2017

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz Türk vatandaşları; hepinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, iç açıcı olmayan bir konuyu konuşacağız yine. Burada defalarca konuştuk. Türkiye ekonomisi iyi gitmiyor, Türkiye ekonomisi çok hızlı bir şekilde krize gidiyor diye söyledik bunları fakat maalesef devleti yönetenlerin hiç umurunda olmadı, onlar yine bildiklerini yaptılar ve artık iş iyice içinden çıkılmaz noktalara doğru gidiyor. Tabii, bizim Türkiye'de dolar artmayınca böyle bir kriz algısı oluşmuyor. Kriz algısının oluşabilmesi için doların artması bekleniyor. Tabii, o da aslında çoğu zaman en son noktada olan hususlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yani son dönemde Türkiye'nin uluslararası piyasalarda negatif ayrıştığını görüyoruz. Hele hele iç problemlerimiz, küresel problemlerin tamamen önüne geçmiş durumda. Tabii, küresel koşullarda bir sıkıntı var mı? Var, bütün gelişmekte olan ülkelerde bir sıkıntı var. Ancak, Türkiye'nin sıkıntısı artık burayla tarif edilecek gibi değil.

Örneğin -bu konuşmamda çok fazla rakam vermek istemiyorum ama- sadece, Türk lirası, dolar karşısında nasıl değer kaybetti diye baktığımızda; biliyorsunuz, 23 Eylülde Moody's Türkiye'nin notunu düşürdü, o günden bugüne Türk lirası yüzde 31,6 değer kaybetmiş. Bizimle benzer diğer ülke para birimlerinde de aynı şey olduysa, tamam, yapacak bir şey yok, bütün dünyadaki hareket dersiniz. Ancak, bakıyorsunuz, Brezilya reali, Rusya rublesi, Hindistan rupisi, bırak değer kaybetmeyi, o günden bugüne dolar karşısında değer kazanmış. Yani, biz yüzde 31 değer kaybederken değer kazanan gelişmekte olan ülke para birimleri var. Onun dışında, Meksika pezosu sadece yüzde 11 değer kaybetmiş; Arjantin pezosu yüzde 4,4; Çin yuanı yüzde 4,1; Kolombiya parası yüzde 2,2; Güney Afrika randı yüzde 0,8... Yani, yüzde 1, 2, 3, 4 mesafesinde değer kaybetmiş kaybedenler, bir kısmı dolar karşısında değer kazanmış ancak Türk parası yüzde 31 değer kaybetmiş. Dolayısıyla, şimdi analizi doğru yapmazsak çözüme doğru varamayız. O yüzden, bunu "Küresel bir problemdir, küresel koşullardan kaynaklanıyor." deyip geçiştiremeyiz. Türkiye'nin sıkıntıları çok fazla arttı.

Şimdi, hadi sorunları anlatmayalım, sorunları zaten artık vatandaş yaşıyor. Biz bugüne kadar sorunları söyledik, olabilecekleri söyledik, riskleri söyledik. Bize "Ya sizin devlette bu kadar çok tecrübeniz var, Parlamentoda bunları söylüyorsunuz, Allah rızası için bir gün gelin, bir konuşalım, nedir yani önümüzdeki riskler, efendim neler yapılmalı, nasıl bu işleri düzeltebiliriz?" şeklinde hiç de bugüne kadar fikrimizi soran, diyen hiç kimse de olmadı. Bunun nedenine de bir bakmak lazım tabii. Ama, biz yine de önerilerimizi buradan sıralayalım.

Bir defa, ilk yapılması gereken şey, önce ülkede güveni tesis etmemiz gerekiyor her yönüyle, özellikle kurumlara karşı güven. Bakın, piyasaların yani yerli yatırımcıların, yerli iş adamlarının veya yabancıların Türkiye'deki kurumlara karşı güveni sıfır arkadaşlar, hiçbir şekilde güven duymuyorlar. Birazdan size birkaç örnek vereceğim. Şimdi, tabii, güven tesis edilmediği zaman para gelmeyecek. Türkiye'nin paraya ihtiyacı var. Yıllarca söyledik burada, sürekli söylüyoruz, Türkiye'nin finansman ihtiyacının azaltılması lazım. Hep Hükûmet birtakım şeyler söylerken... Mesela nedir? İşte "Körfezden para getirelim.", efendim "Dolar bozdur, şunu yap, bunu yap." gibi hep böyle sorun çözmek için değil de yani "Paraya ihtiyacımız var ama bunu işte nasıl finanse ederiz?" gibi günübirlik meseleler konuşuldu bu ülkede, en tepeden itibaren bunlar konuşuldu. Bunları söylemek zorundayız. Yani o kadar yanlış ki teşhisler, işte geldi iş tıkandı.

Şimdi, paraya ihtiyacın azaltılması lazım. Ha, bunu azaltamazsın, o zaman paraya sürekli, sağlam ve ucuz finansman kanallarını bulmamız lazım, bunun akışını hızlandırmamız, bunun akışını kolaylaştırmamız, bunun akışını sağlıklı yapmamız lazım. Şimdi, para gelmediği zaman, kurlar zaten istikrarsız, kurlar daha da yukarı gidecek. Eğer bu kafayla giderse arkadaşlar, bu kurlar bunun çok daha üzerine çıkacak, maalesef, bakın, içim yana yana söylüyorum. Tabii, enflasyon zaten 8,53, bir iki ay içerisinde çift basamaklı enflasyonu bu Türkiye görecek. O zaman o siyasetçiler, Hükûmetin başı, Sayın Başbakan, sayın bakanlar, Sayın Cumhurbaşkanı bunları nasıl izah edecek, bunlara artık nasıl bir hikâye uyduracak, onu ben bilmiyorum. Ondan sonra bu, gelecek, kurumları vuracak; açık pozisyonu olan ciddi kurumlarımız var, gelecek, bankacılık sistemini vuracak. Yani, biz burada felaket tellallığı filan yapmıyoruz.

Bakın, bunları daha uygun üsluplarla bugüne kadar, şurada bir-bir buçuk yıldır Parlamentoda sürekli söylemeye çalışıyorum ama önümüzde ciddi sıkıntı var.

Türkiye'nin bir makro çerçevesi yok. Makro çerçevesi olmayan bir ülke, işte millî gelir seviyesi de bunu iyice hızlandırdı. Hani hep söyledim ben burada, Türkiye, pusulasını kaybetti, yön bulamıyor, bir makro çerçeve yok. Bir hikâyenizin olması lazım, birilerini inandırmanız lazım. "Bakın, biz şunları yapacağız, bunları yapacağız. Şu işleri şöyle düzelteceğiz. Evet, sorunlarımız var. Herkesin sorunu var ama biz bunları şu şekilde çözeceğiz. Elimizde şöyle güçlü kurumlarımız var, böyle güçlü bürokratlarımız var." demeniz lazım. Bunları diyecek ne bir kurum var ne de hikâye kuracak bir personel var, bir bürokrasi var. Bürokrasi kalmadı arkadaşlar.

Şimdi, ben bugüne kadar böyle hep geçiştirerek söylüyordum kurumlar yıprandı, kurumlar şöyle diye ama bir kısım şeyleri zannediyorum açık açık konuşmanın zamanı.

Şimdi, Kalkınma Bakanlığına -eski ismiyle Devlet Planlama Teşkilatı- gidin bakın Allah aşkına, makro çerçeve konusunda fikir sahibi olan bir tane üst düzey bürokrat var mı? Bakan, maden mühendisi, Müsteşar, inşaat mühendisi; alt taraftaki bütün herkesi almışsınız. Alınanlar da FETÖ'cü filan değil, ben FETÖ'cülere sahip çıkıyor değilim. Sudan bahanelerle... Sayın Cevdet Yılmaz buralardaysa gelsin, benim bu sataşmama cevap versin, geldiği zaman da cevap verebilir. Ben bu tartışmayı bugüne kadar yapmıyordum ama bunları konuşmamız lazım. Ufacık bahanelerle oradaki çok kıymetli 2 genel müdürü sen alırsan, ondan sonra bu makroekonomik çerçeveyi oluşturacak bir tane elemanın olmaz. Makroekonomiden sorumlu temel kurum; bu kurum çalışmadığı zaman siz bu işleri yapamazsınız.

Hazine Müsteşarlığı da aynı şekilde. Yani siz orada Cavit Dağdaş'ı iki sene vekâletle çalıştırırsanız, sonra asaletini vermezseniz çeker gider, ondan sonra yani çok değerli olabilir Müsteşar ama bankacılar... Arkadaşlar, bankacılık ayrı bir şeydir. Bankacı bile değiller, işte özel finans kurumlarından, katılım bankalarından gelen arkadaşlarımız; çok kıymetli, çok değerli ama bunlar makrocu değil, makro çerçeve farklı bir şey. Şimdi, bunlarla biz makro çerçeve götürmeye çalışıyoruz, mühendislerle... Mühendisler alınmasın ama her şeyin yakışığı var, bir oluru var. Mühendislerle makro çerçeve yürütmeye çalışıyoruz, ondan sonra da "Niye başımıza bu sıkıntılar geliyor?" diyoruz. Dolayısıyla, bunları bu şekilde yürütme imkânı yok.

Şimdi, bir BDDK Başkanı var, Moody's açıklama yaptığında -şahsileştirmek istemiyorum Sayın Başkan ancak bunları konuşmamız lazım- yani diyor ki: "Kasıtlıdır." Bir bürokrat böyle konuşmaz, siyasetçinin bile böyle konuşmaması lazım. Uluslararası kuruluşlar açıklama yaptığında "Fitch, Fitch'liğini yaptı." Başka bir şeye benzetiyor. İşte "Moody's hep böyle, bunlar böyle." İyi şey söylediği zaman OECD'nin İngilizcesini yanlış anlayacaksın, hemen tercüme yapacaksın, diyeceksin ki: "Yüksek gelirli ülkeler grubuna yükseldik." Yani fiilen değişen bir şey var mı? Yok. Bir tane rapordaki ifadeyi, onu da yanlış tercüme edip ondan sonra Türkiye'ye müjde vereceksin. Yani iyi olduğunu düşündüğün şeylerde böyle bu kadar ısrarla bunları söyleyeceksin, ancak olumsuzluklar karşısında önemsizleştirmeye çalışacaksın. İşte, sizi gelirler, bu şekilde terbiye ederler.

Şimdi, dolayısıyla kurumları bir defa güçlendirmemiz lazım. Türkiye'nin şu andaki temel sorunu -hani yapısal reformlar yapılmıyor, şu bu, hukuk sistemimiz zayıf, hukuk sistemimizin işletilmesi lazım ama- ciddi sorunu, yönetim sorunudur, yönetim sorununun aşılması lazım. Yani bu da az önce dediğim gibi, bir defa bürokrasinin, baştan aşağıya makro bürokrasinin gözden geçirilmesi lazım.

Kurumların itibarı... Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının itibarı çok yıpranmıştır. Merkez Bankasıyla bu kadar uğraşırsanız... Bütün bu işlerde Merkez Bankasının bir tane iletişimi, aslında normal bir ülkede doların veya euronun ateşini söndürür ama bizim Merkez Bankamızın maalesef hiçbir güvenilirliği yok çünkü bağımsızlığı konusunda ciddi endişeler var, siyasi baskı altında olduğu konusunda ciddi bir kanaat var, öyle mi? Evet, öyle. Bağımsızlık işte bu yüzden önemli. Bağımsızlık niye önemli? Çünkü, bağımsız olduğunu bilirlerse alacağı kararları tahmin eder piyasalar -çünkü iktisat biliminin bir gerçekliği var- ama bağımsız olmayan bir kurumun alacağı kararı tahmin edemezsiniz. O yüzden güvensizlik oluşur ve bu güvensizlik üzerinde de sorunlar artar, gider.

Yapılması gereken diğer bir husus: Ekonomi yönetimiyle ilgili kurumlarımız var. 2 tane Başbakan Yardımcılığı var. Bir defa, bu karmaşıklığın giderilmesi lazım. Ekonomi yönetimiyle ilgili hangi tercihi yapacakları kendilerinin takdiridir ancak 2 tane Başbakan Yardımcılığı olmaz bu işle ilgili. Başbakanın başkanlığında EKK toplanmaz. Başbakan buna vakit ayıramaz, o yüzden EKK toplanamıyor. Müsteşarların alınmadığı EKK toplantıları yapılıyor. Arkadaşlar, devlet, müsteşarlardır. Yani, siyasetçilerle bu işi yapamazsınız ki hafızası vardır bu işin. Yıllardan beri o işlerle uğraşan insanlar, gerçi her ne kadar kalmadıysa da yine belki iyi kötü kalanlar vardır. Şimdi, siz, müsteşar olmadan EKK toplantısı yapmaya çalışıyorsunuz, ondan sonra "Biz niye bu işleri düzeltemiyoruz?" diye şey yapıyoruz.

Ticaretin ve finansmanın kanallarının açılması lazım. Bakın, bu, çok önemli. Yani, Rusya'yla ilgili problemleri bir miktar hallettik gibi oldu ama ticaretin önünde ciddi şeyler var, eski hâline dönmedi. Avrupa Birliğiyle ilgili hem ticaret hem de finansman açısından bu kanalların güçlendirilmesi lazım.

Şimdi, yine, sürem bitti ama önümüzdeki sıkıntıları tekrar şu şekilde ifade etmek lazım: Bu tahsili gecikmiş alacakların ciddi ölçüde artma riski var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen bir dakikada.

ERHAN USTA (Devamla) - Biz de bu risk konusunda eğer bunları yapmazsak yani kur artışları ciddi maliyet problemlerine yol açacak, enflasyonu yukarıya doğru götürecek. Ciddi bir resesyona doğru Türkiye gidiyor. Bakın, bu yıl üç çeyreğin iki tanesi, mevsimsel düzeltilmiş rakamlara göre negatif. Ardı ardına iki tane olmadığı için "resesyon" demiyoruz ama son çeyreğin negatif gelme ihtimali var. Dolayısıyla, Türkiye teknik olarak resesyona girmiş olacak. Önümüzdeki dönemde enflasyon çift haneli rakamlara doğru gidecek yani "stagflasyon" dediğimiz durgunluk içindeki enflasyonu maalesef bu ülke yaşayacak ve daha da vahimi ciddi finansman açıklarından dolayı firmalarımızın ciddi risklerle karşı karşıya kalacağını ben buradan söylemek istiyorum. Önümüzdeki FED kararları bu olumsuzluğu daha da artıracak. 27 Ocaktaki Fitch kararı da maalesef çok olumlu çıkacağa benzemiyor. Bunlara karşı Türkiye'nin hazırlıklı olması lazım, güven tesis edilmesi lazım, sözü tesir edecek kişilerle çalışılması lazım, sözü tesir edecek siyasetçi ve bürokrat ihtiyacı had safhadadır.

Bunları ifade etmek istiyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.