Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 54 |
Tarih: | 10.01.2017 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bu Kurulu izlemeyi başarabilen değerli halkımız; şu an canlı yayın yapılmıyor ve çok önemli bir değişiklik teklifini görüşüyoruz. Bu değişiklik teklifi, bütün toplumu ilgilendiren ve çocuklarımızın, hepimizin geleceğini belki de ipotek altına alacak olan ve belki de bir daha geri dönüşü de olmayacak çok önemli bir Anayasa değişikliği teklifi ve fakat başından beri içerisinde halkın olmadığı, halkın hiçbir tartışmasına katılamadığı, sadece sonuçları itibarıyla halkın hakemliğine başvurulacak olan bir yöntem tercih edilmiş. Bizler, doğru olana, hakikate çağrı yapmak sorumluluğunu üstlenerek bir kere daha bu teklifi getiren iktidar partisine ve MHP'ye hep birlikte teklifi hemen geri çekmeleri konusunda çağrıda bulunuyoruz. "Değişiklik" adı altındaki Anayasa müdahalesi, Türkiye'de diktatörlük rejimini kurmayı hedefleyen ve böyle bir rejim değişikliğini öngören bir tekliftir ve en önemlisi, belirttiğim gibi, bu teklif, halktan gelmemiştir, dayanağını halktan almamaktadır.
Bu Parlamentonun üyesi olan ve hâlâ yasama dokunulmazlığı bulunan 6 milyon seçmenin ve tüm Türkiye'nin vekili olan 11 milletvekili, tam altmış yedi gündür Türkiye'nin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. Milletvekillerimizin hangi saiklerle tutuklandığını burada birçok kez değerlendirdik. Her biri hakkında açılan davalara bakabilirsiniz, hepsini ayrı ayrı hukuki olarak da değerlendirebilirsiniz ancak çok iyi biliyoruz ki, bu dosyaların hiçbirisinde hukukilik arayamayız. Çünkü tamamı, siyasi parti faaliyetleri sebebiyle ya da yaptıkları konuşmalar sebebiyle, bu kürsüden de defalarca dile getirdikleri konuşmalar nedeniyle açılmış davalardan ibarettir fakat milletvekillerimizi esas tutan sebep, siyasi saiktir ve bu siyasi saik, aslında Türkiye toplumunun neredeyse 20 milyonunu temsil eden bir toplum kesimini açıkça dışlamayı hedeflemiş, bile isteye bunu yapmış bir tercihtir. Kürt halkını görmezden gelmektedir ve HDP şahsında bütün farklılıklarıyla, kendine has, kendine özgü kimlikleriyle derdine derman olabileceğini düşünen bütün kesimlerin oy vererek Meclise gönderdiği HDP milletvekilleri, siyasi liderleri tutuklanıyorsa bu kesimler görmezden geliniyordur, bu Anayasa'da da yerleri yoktur.
Sadece bu tablo bile aslında böylesi bir ortamda Anayasa değişikliğini veya değişiklik teklifini veya yeni bir anayasayı konuşmayı engeller. Getirilen teklif, Adalet Bakanının iddia ettiği gibi hiçbir şekilde hükûmet sistemi değişikliği değil, bir rejim değişikliğidir ve ayrı ayrı her bir madde, AKP'nin istediği yeni rejimin anayasal çerçevesidir; çerçevenin içerisi ise Cumhurbaşkanı kararnamesiyle tamamlanmak üzere yolu açılmış, sınırsız iktidar yetkisiyle donatılmış bir rejimdir.
Değerli arkadaşlar, kuvvetler ayrılığı sistemi, on dört yıl boyunca aslında aşama aşama yok edilmeye çalışılmıştı. Daha önce yani 2010'da Anayasa değişikliği müdahalesiyle yargı bağımsızlığı, yargı erki, iktidar tarafından o dönemki ortağı olan cemaate bağımlı hâle getirilerek zayıflatılmıştı. 2016'nın Mayıs ayında ise dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla yasama erki, Saray baskısıyla güçsüzleştirilmiş -evvelce de söyledik, şimdi de söylüyorum- daha o gün parlamenter rejim, kuvvetler ayrılığı ilkesi tahrip edilmişti. Bugün ise yapılmak istenen şey, tüm erklerin tek bir elde, yürütmede toplanmak istenmesidir ve bu rejimin adı, tam anlamıyla diktatörlüktür. Bu, hepimizi karanlığa iten, geri dönüşü de olmayan bir yol ve çok tehlikeli bir yoldur ve "İtaat edin, rahat edin." anlayışından başka bir vaadi de yoktur. 12 Eylül darbe anayasası, şu ana kadar yapılan müdahalelerle, şimdiki müdahale teklifi de dâhil, bu iktidar tarafından darbe ürünü Anayasa'nın sahiplenildiğini ama kötü bir yama ile de iktidarın kendisi için yeni kılıfa büründürdüğü bir felaketten başka bir şey değildir.
Bu maddeye, üzerinde konuştuğumuz maddeye, şeklen eklenmiş olan "tarafsız" ibaresi ne yazık ki yargı bağımsızlığına derman olabilecek, şu anki derdimize derman olacak bir kelime, bir değişiklik değildir. Keşke öyle olsaydı. Anayasa, sözüyle, ruhuyla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Cümlemi tamamlayabilir miyim sadece Sayın Başkan? Çok yarım kaldı.
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Böyle tamamlayın, tutanağa geçer.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Söylemek istediğim, sözüyle, ruhuyla bu niteliği hem korumalı...
BAŞKAN - Arkadaşlar, açalım, tamamlasın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Başkanım, kadınlara pozitif ayrımcılık yapalım.
BAŞKAN - Peki, pozitif ayrımcılık yaptık.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sözüyle ve ruhuyla bu niteliği hem korumalı hem de ilgili tüm mevzuatıyla, kurumlarıyla beraber karşılıklı ve pozitif bir etkiyle güçlendirilmelidir yargı erki. Hâl böyleyken bütün kurumlarına, diğer değişiklik maddeleriyle teklif edilen düzenlemelere bakıldığında ne yazık ki yargı bağımsızlığını garantiye alacak, güvenceye alacak bir düzenlemenin olmadığını görüyoruz. Örneğin HSYK'nın yapısı, bir kısmı doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından, bir kısmı da dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanacağından tam bir kuşatma altındadır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi düzenlemelerine bakıldığında da anladığımız şey, yargının da siyasal iktidar tarafından kuşatıldığıdır. Bunu aslında biz söylemiyoruz, halk söylüyor, istatistikler söylüyor. Yargıya güven yüzde 3'ün de gerisindedir. Hâkimler tutuklama kararı vermez ise tutuklanacağından endişe eder hâle gelmiştir. Böylesi bir ortamda Anayasa değişikliğini yapmak gerçekten toplumu yanıltmak anlamına geliyor.
Gelin bu yanlıştan bir an önce vazgeçin diyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)